"Demokrasiye balans ayari yaptik." 28 Subat döneminin Genelkurmay Ikinci Baskani Orgeneral Çevik Bir, 28 Subat askeri müdahalesini bu biçimde tanimlamisti. Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak da, bu müdahaleye iliskin olarak yapilan 'postmodern darbe' taniminin dogruyu ifade ettigini söylemisti. Onlari takip eden 28 Subat döneminin ikinci Genelkurmay Baskani Orgeneral Hüseyin Kivrikoglu'nun "28 Subat bin yil sürer" biçimindeki iddiali sözleri de, 28 Subat 1997'de gerçeklestirilen askeri müdahalenin 15. yil dönümünde yapilan siyasal muhasebeler içinde öne çikiyor.
Bu dosya 28 Subat dönemini, daha çok, bugünü ve gelecegi de ilgilendiren siyasal yönleriyle ele almayi amaçliyor. Tam da bu açidan, yukaridaki kategorilestirmelerin izini sürmek, onlari tartismak önemli.
12 EYLÜL'ÜN DIKISLERI ZORLANIYOR
Yaklasik 10 yilda bir askeri darbe ortamini yasamis olan Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesinin yerlestirilen düzenin, 'yara almaya' baslamasiyla birlikte, bu darbeyi gerçeklestiren güçler açisindan bir 'balans ayari' ihtiyaci da kendisini alttan alta hissettirmeye basladi. Daha sonraki gelismeler bunu teyit eden nitelikteydi.
'89 Bahar eylemleri, Zonguldak Madenci Yürüyüsü ve daha bir dizi isçi ve emekçi eylemi, kamu emekçilerinin mücadelesi düzenin 12 Eylül darbesiyle atilmis olan dikislerini zorlamaya baslamisti. Kürt hareketinin mücadelesinin devleti rahatsiz eder bir boyuta dogru ilerlemesi, tirmanan çatismalar ve yasanan siyasal cinayetlerle Türkiye hareketli ve gerilimli bir süreci yasiyordu.
Sermaye partilerinin sorgulandigi bu ortamda 'Adil Düzen' sloganini kullanan ve ezilenlerin taleplerine seçim kampanyasinda yer veren Necmettin Erbakan'in liderligindeki Refah Partisi, 1994 yerel seçimlerinin hem Kürtlerin yogun olarak yasadigi bölge illerinde, hem de batida yükselen partisi oldu. RP'nin 24 Aralik 1995 Milletvekili Genel Seçimlerinde oylarin yüzde 21.4'ünü alarak birinci parti çikmasi ise bu yükselisin tesadüfi olmadigini gösterdi. Ve RP, kendisinden sonraki ikinci parti olan Dogru Yol Partisi (DYP) ile Refahyol Koalisyonu'nu olusturarak TBMM'den güvenoyu aldi. Ne var ki, adil olmayan bir seçim sistemiyle dahi olsa seçilmislerin olusturdugu Meclis'ten güvenoyu alan Türkiye Cumhuriyeti'nin 54. Hükümeti, kisa bir süre sonra görülecegi gibi generallerden 'güvenoyu' alamamisti.
TANKLAR SINCAN'DA
30 Ocak 1997 günü Ankara'nin Sincan Belediyesi Baskani Refah Partili Bekir Yildiz, Iran lideri Ayetullah Humeyni'nin isgal altindaki Kudüs'ü anmak için 17 yil önce baslattigi gelenegi, Sincan'da düzenledigi bir toplanti ile sürdürdü. Kudüs Gecesi'nde bir konusma yapan Yildiz, türbani ve karayolu ile hacci savunurken, basörtüsünün Müslümanlar için "seref sancagi" oldugunu söyledi. Geceye, Iran Büyükelçisi Muhammed Riza Bagheri de katilarak, bir konusma yapti. Bagheri konusmasinda, Amerika ve Israil'i düsman ilan ettiklerini belirterek, seriat çagrisi yapti. Bu gecede Star muhabiri Isin Gürel saldiriya maruz kaldi. Erbakan iktidarina karsi, 28 Subat'i hazirlayan güçler bu gelismeler üzerine harekete geçti. Yildiz'in tutumu gazete mansetlerinden elestirilirken, verili durumla örtüsmeyecek düzeyde 'irtica tehdidi' vurgulari da öne çikmaya basladi.
3 Subat 1997 günü DGM, Sincan'daki Kudüs Gecesi için inceleme baslatti. Genelkurmay Baskani Org. Ismail Hakki Karadayi, komutanlarla toplandi. Sincan olaylari üzerine sunlari söyledi: "Kamuoyunun rahat nefes alabilmesi için Içisleri Bakani görevini yerine getirmeli ve gerekli islemleri yapmali." 4 Subat 1997 günü ise Sincan'da 20 tank ve 15 zirhli araç geçis yapti. Belediye Baskani Bekir Yildiz da ayni gün gözaltina alindi ve ardindan tutuklandi.
Gazetelerin mansetlerine tasinan ve televizyonlardan art arda verilen Sincan'daki tank geçidi görüntüleriyle darbenin 'silahli' kismi da adeta doldurulmus oluyordu. Türkiye siyasi tarihinde darbelerle özdeslesmis tank metaforu da böylelikle yerine getirilmisti. Bunun tam olarak ne anlama geldigi ise, dönemin Genelkurmay Ikinci Baskani Orgeneral Çevik Bir tarafindan, 21 Subat 1997 günü, Washington'da Türk-ABD Konseyi kapanis balosunda su sözlerle ifade edildi: "Sincan'da demokrasiye balans ayari yaptik."
28 Subat sürecinin en önemli isimlerinden dönemin Deniz Kuvvetleri Komutani Oramiral Güven Erkaya'nin 25 Subat 1997'de dile getirdigi su sözler ise, müdahalenin en açik isaretlerinden birini olusturuyordu: "Yillardir, devletin gelecegi için birinci tehdit PKK terörü idi. Ancak güvenlik güçleri görevini yapti ve PKK olayi kontrol altina alindi. Asiri dinci akimlar ise bugün, PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike haline geldi. Tehlike üç boyutludur. Laik Cumhuriyet'e, çogulcu demokrasiye ve sosyal hukuk düzenine yönelik tehlike."
'SILAHSIZ KUVVETLER' DEVREDE
Oramiral Güven Erkaya'nin su sözleri ise, 28 Subat'i karakterize eden sözlerden biriydi: "Bu defa silahsiz kuvvetler geregini yapsin." TISK, TESK, Türk-Is ve DISK'in yayinladiklari "Laiklik ve demokrasi sahipsiz degil" vurgusunu öne çikaran bildiri Güven Erkaya'nin sözlerinin teyidi anlamina geliyordu. Bu kurumlar ve baska bir dizi kurum, rektörler, yargi, kendilerine bizzat asker tarafindan verilen brifinglerle 28 Subat sürecine hazirlandi ve bu müdahalenin 'silahsiz kuvveti' olarak rol oynadilar.
BATI'NIN G-7'SINE KARSI D-8'LER
Erbakan'in liderligindeki Refahyol iktidarinin sadece generallerden degil, Bati kapitalizmi ile isbirligi halindeki Türkiye büyük burjuvazisi içinde endise kaynagi olusturan adimlari da olmustu. 'Anadolu Sermayesi', 'Yesil Sermaye', 'Islami Sermaye' gibi çesitli isimlerle de anilan ve yavas yavas büyümeye baslayan sermaye kesiminin destegini de arkasina alan Erbakan, Libya gezisinin hemen ardindan 'Islam Ortak Pazari' için dügmeye basti ve Bati'nin G-7'sine karsi, 1,5 milyar Müslümani içine alan D-8'ler grubunu kuracaklarini açikladi. Erbakan D-8'leri Islam Birligi'nin çekirdegi olarak görüyordu. 4 Ocak 1997'de sekiz Müslüman ülkenin katilimiyla Istanbul'da D-8 Grubu Disisleri Bakanlari Toplantisi yapildi. Toplantiya, Türkiye'yi temsilen Disisleri Bakani ve Basbakan Yardimcisi Tansu Çiller ile Devlet Bakani Abdullah Gül katildi. Toplanti sonunda yayimlanan ortak bildiri ile, hükümetlerine "D-8 Grubu" olarak adlandirilacak bir isbirligi mekanizmasi olusturulmasini önermeyi kararlastirdiklarini ve 1997 yilinin ilk alti ayinda liderler zirvesi yapilmasi kararlastirildigi açiklandi. Basbakan Necmettin Erbakan, toplantinin açilis konusmasini yapti. Erbakan daha sonra düzenledigi ortak basin toplantisinda "D-8'in kurulmasi için önemli bir adim atilmistir" dedi. Bu iddiali ekonomik hamlelerin yapildigi ortamda RP'li kimi belediyelerin bazi tasarruflari da dikkat çekmeye basladi.
YILLAR SONRA GELEN ITIRAFLAR
28 Subat döneminin güçlü medya patronlarindan olan ve o dönem Sabah grubunun sahibi olan Dinç Bilgin, medyanin 28 Subat'ta nasil kullanildigini bizzat içeriden anlatan, itiraf eden isimlerden biri oldu. Bilgin, 4 Ocak 2010 günü sunlari söyledi: "28 Subat döneminde askeri bürokrasi, yargi ve basin, rejimin üç ayagi olmustu. Ben de dönemin egemenlerindendim. Çok büyük kabahatlerimiz oldu."
28 Subat'in 15. yilinda TRT Haber Gündem Programi'na konuk olan Vatan Gazetesi yazari Can Atakli da, "DYP'li Bahattin Yücel'i ben istifa ettirdim" dedi. 1997 yilinda irticanin birinci tehdit olarak görüldügünü anlatan Atakli, Dogru Yol Parti'li (DYP) milletvekillerinin "Cumhuriyet tehlikede" söylemleri ile istifaya zorlandigini, dönemin Turizm Bakani Bahattin Yücel'e istifa etmesini ise kendisinin söyledigini kaydetti. Atakli, "Dönemin Turizm Bakani Bahattin Yücel'e gittim. Hakkinda yolsuzluk haberleri yapilacakti. Ailesini bir araya toplayin konustum, istifa etti." dedi.
YARIN: Erbakan 28 Subat kararlarini imzaliyor