CHP Genel Baskani Kemal Kiliçdaroglu, Kürt sorununun çözümüne iliskin yol haritalarini ve gelismeleri gazetemize degerlendirdi. MHP'nin çözüm için mutlaka ikna edilmesi gerektigini savunan ve bu konuda da sadece CHP'nin degil, AKP'nin de sorumlu oldugunu belirten Kiliçdaroglu, BDP'ye iliskin sorularimiza ise israrla BDP'nin adini anmadan yanit verdi.
Yol haritalari nedeniyle ortamin çok gerildigini belirten Kiliçdaroglu, BDP'yle görüsme ve programlarinin sürdürülmesi konusunda, gergin ortamin yumusamasini bekleyecekleri ifade etti.
Zor bir ise el attiniz, 'Ölümler dursun, Kürt sorunu çözülsün' dediniz. Basbakan ile de görüstünüz, ama daha ilk yola çiktiginizda bile bu proje için 'dis kaynakli' suçlamalari geldi?
Hiçbir zaman, hiçbir ortamda dis güçlerin ne telkini oldu, ne de böyle bir telkin CHP'ye yapilabilir. Sadece sehit anne ve babalarinin çagrisi vardi, 'Bu kani durdurun' diye.
Kime sorsak herkes sikayetçi, 'Bu sorunu çözün' diyor. Bu sorun nerede çözülür parlamentoda, nasil çözülecek, oturup konusarak... O nedenle bizim insanimizin çagrisi ile yola çiktik ve bir yol haritasi belirledik. Öyle anlasiliyor ki bazi kisiler bizim bu yol haritasindan duyduklari rahatsizligi farkli bir sekilde dile getirmek istiyorlar. Onlarin çikisi bu.
Görüsme çikisi çok umutlu oldugunuzu ifade ettiniz ama Hükümet cephesinden, Basbakandan aldigimiz mesaj çok da umutlandirici degil...
Ben umutluyum, umutsuzluk dogru degil. Ama sunu kabul etmek lazim, 30 yildir süren bir sorunu, 'Bir yol haritasi ile çözecegiz' demek ve kisa sürede gerçeklesmesini beklemek dogru degil. Çünkü kroniklesen bir sorun var ve bu sorun dolayisiyla siyasal partiler, sivil toplum örgütleri kendilerini farkli yerlerde konuslandirmis, konuslandiklari yere göre çözüm sunmuslar. Bizim yol haritamiz birden bire bir ezber degisikligine yol açti, ezberleri bozdu; 'Nasil olur da biz bir araya gelebiliriz, konusabiliriz' diye. Oysa yapilan son derece makul ve mantikli bir yol haritasi idi. Biz bu sorunun ancak konusarak, bir araya gelerek, ortak akli egemen kilarak çözebilecegimize inaniyoruz.
Eger bir yerde sorun varsa, o soruna dogru teshis koymamiz lazim. Bu teshisi nasil koyacaksiniz. Hasta hekimini dinler, önce ona sorar. Biz ne yapacagiz, bir sorun var orta yerde duran, kroniklesmis, 30 yildir çözülemeyen, binlerce insanin yasamini yitirmesine yol açan bir sorun. O zaman ne yapacagiz, oturacagiz ve bunu konusacagiz. Karsilikli düsüncelerimizi aktaracagiz birbirimize. Bir dayatma içinde de olmayacagiz, çünkü 'Benim dediklerim dogrudur' dersek karsi taraf da benim dediklerim dogrudur der ve bir kopma olur. Bir kopma olsun istemiyoruz.
Sadece parlamentonun kendi içinde görüsmesi, tartismasi degil, parlamento disinda da akil insanlarin oldugu bir komisyonun da bu sürece katilmasini istiyoruz. Sivil toplumdan da yararlanmali. Bu sorun dolayisiyla yazi yazan, kafa yoran gazeteci, akademisyen var, arastirmaci, kanaat önderleri var. Bütün bunlari sürece dahil etmeliyiz. Çünkü sorun toplumda ciddi kirilganliklara yol açmis, taraflari kemiklestirmis.
Içini bos biraktik, gelin doldurun çagrilari yaptiniz. Hala umutlu musunuz?
Biz dayatma mantigi içinde degiliz, yol haritamiz var, eksik, yanlis da bulabilirsiniz. Benim düsündügüm ille dogrudur diye arayis içinde de degiliz. Onlara su çagriyi yaptik; sizin yol haritaniz ne? Siz ne düsünüyorsunuz? Siz getirin, biz size destek verelim. Olur ya onlarin bulduklari çözüm belki bizim çözümden çok daha iyi olabilir. Olay çay içip içmeme olayi kadar basit degil. Keske bu kadar basit bir sorun olsaydi. Sorun insan hayatiyla ilgili... Türkiye'nin bekasi için çok önemli. Bu nedenle önyargilardan uzak bir araya gelip tartisabilirsek, bu sorunu asariz. Nerede tartisalim, nerede çözelim, parlamentoda, milli iradenin oldugu yerde. Kolektif irade olusturmaktan korkmamamiz lazim. Anayasa dolayisiyla MHP, BDP, AKP, CHP bir araya geliyor, konusuyor. Peki anayasa degisiklikleri gerçeklesmezse ölüm olacak mi? Hayir kimse ölmeyecek, kimse hayatini kaybetmeyecek. Ama bu olmazsa? Ama burada insanlar her gün ölüyor. O zaman niye bir araya gelmiyoruz.
Peki MHP niye bu kadar diretiyor?
MHP'nin öteden beri bu sorun karsisinda bir durusu var, ona da saygi göstermemiz lazim. Niye böyle bir durusunuz var demek de saygisizlik olur. Ama biz olayin içini doldurmadik, bilinçli olarak. Çünkü biz doldurmaya kalkisirsak karsidaki bize dayatiyorsunuz diyebilir. Gelin beraber konusalim. Beraber konusmaktan korkmamak, ürkmemek lazim.
Sayin Bahçeli benim sinif arkadasim, kendisine saygi duyuyorum. Oturup bu kadar temel bir sorunu niye konusmayacagiz. Yol haritamizdaki bazi ifadeler onlari rahatsiz etmis olabilir. Ona da saygi duyuyorum. O ifadeleri istedikleri gibi degistirsinler. Çünkü amaç o ifade böyle o cümle söyle degil. Amaç biz bu sorunu nasil yok edebiliriz, Türkiye'nin gündeminden düsürebilir, gerçek gündemine oturtabiliriz. Çünkü insanlar aç, issiz, yoksul, gelir dagilimi bozuk. Dogu, güneydoguda bekledigimiz kalkinma olmuyor, toplumun sosyal dokularinda ciddi çatirdamalar var. Ciddi fay hatlari olusmus durumda.
Düsünün Sayin Basbakan diyor ki, 'Uludere'de 34 vatandasimiz öldürüldü, benim haberim yoktu'. Ne demek haberim yoktu? Biz bunun üzerinde durmayacak miyiz? Siz yabanci bir ülkenin topraklarina kendi savas uçaklarinizi göndermissiniz, sizin haberiniz yok. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yarin savas çiksa 'Benim haberim yoktu' diyecek. Bu kadar vahim bir tablo ile karsi karsiyayiz. Bu vahim tablonun sorgulanmasi gerekmiyor mu?
'Haberim yoktu' mazereti arkasina kimse saklanamaz. Bal gibi haberleri var. Kimse kimseyi kandirmasin. Parlamentonun verdigi yetki var. Çerçeveyi belirleyecek olan hükümettir. Hükümet çerçeveyi belirlemistir, o kadar. Bürokrata suç yüklenir mi? Bir savas uçaginin sinir ötesi harekat yapmasi siyasi bir karardir, askeri karar degil. Siz siyasi karardan 'Haberim yoktu' diye siyrilamazsiniz.
Onun için olaylarin saglikli tartisilacagi, yönlendirilecegi, çözümlerin üretilecegi, toplumun her kesiminin katilabilecegi bir toplumsal mutabakatin, uzlasmanin saglanabilecegi bir iklimi yaratmak zorundayiz.
Bu sorunun bir tarafi, muhatabi da BDP. BDP Es Genel Baskani Selahattin Demirtas, 'Çözüm görürsek degil elimizi, kolumuzu, bütün bedenimizi tasin altina koyariz' demisti. CHP'den de bir çagri bekliyorlar.
Herkese, herkese bizim çagrimiz. Gelin parlamentoda grubu olan siyasi partiler bir masanin etrafinda çözmeye kalkalim. Çözelim biz bu isi. Parlamento disindaki komisyon ise diger sivil toplum kuruluslarini alsin. Orada da yine parlamentoda grubu olan partiler onlari belirlesin. Bir araya gelebilirsek bu sorunu asabiliriz diye düsünüyorum.
Özel olarak BDP'ye bir çagriniz var mi? Ikili görüsme, programinizda yer aliyor mu?
Bizim bu söylemimizden sonra gerginlesen bir ortam var. Önce bu gerginlesen ortamin biraz yumusamasini bekliyoruz. Yumusadiktan sonra biz projemizi, çalismalarimizi sürdürecegiz.
Görünen o ki MHP taraf olmayacak. Siz süreci birakacak misiniz yoksa MHP'siz yola devam mi diyeceksiniz?
MHP'nin sürece girmesi, dahil edilmesi sorunun çözülmesi açisindan çok önemlidir. Buna önem veriyoruz. MHP'yi ikna etmek ise sadece CHP'nin görevi degil. Sayin Basbakan öyle bir üslup kullaniyor ki, adeta MHP'nin sürece dahil olmamasinin altyapisini olusturuyor. Bu yanlis.
Siz de üslup çagrisi yaptiniz?
Tabii. Dikkat edin diyoruz. Herkesi sürece dahil edelim. Düsmanlik degil, dostlukla biz bu isi çözmüs olalim. Sayin Bahçeli bize çay ismarlamayabilir. Cani sag olsun, ismarlamasin. Bizim sorunumuz, insanlar ölmesin. Bakin 30 yillik bu sorun, hiçbir zaman etnik kimlik çatismasi yaratmadi. Bu gerçegi herkesin görmesi lazim. Bizim insanimizin ne kadar sagduyulu oldugunu herkesin görmesi lazim.
Siz 'Kürt sorunu' dediniz, ama 'Altini bos da birakiyor, degistirebiliriz' de diyorsunuz. O zaman terörle mücadeleye kayarsa, 'CHP AKP'ye payanda olur' elestirileri de yapiliyor.
Sorunun adi çok önemli degil. Biz Kürt sorunu deriz, bir baskasi terör sorunu der, öbürü Dogu-Güneydogu sorunu der, öbürü insan haklari sorunu, öbürü Türkiye'nin temel sorunu der. Hiç önemli degil, Ortada canli duran bir sorun var, adina ne dersek diyelim. Buradaki mesele, var olan sorunu çözmek için nasil bir yol haritasi izlememiz gerekecegidir. Her siyasi partinin bakisi farkli olabilir, anlayisla karsilamamiz gerekir. Ama biz bunu nerede yapiyoruz, herkes kendi evinde bunu düsünüyor, farkli pencerelerimiz var. Ama farkli pencerelerden ayni soruna bakiyoruz. O zaman yapmamiz gereken ne, bir araya gelmeliyiz. Konusursak biz bu isi çözeriz.
Bir yandan Kürt sorununu çözelim, ölümleri durduralim çagrilari var ama bir yandan da açik siyaset yürütenler en son Van'da, Hakkari'de tutuklandi. Cezaevinde yer kalmadi. Kürt siyasetçilere yönelik çok ciddi bir tutuklama furyasi var. Bu süreci nasil degerlendiriyorsunuz?
Seçimle gelen kisilerin hapse atilmasini uygun bulmuyoruz, dogru degildir. Cinayet, yolsuzluk, ihaleye fesat karistirmak hariç. Kimse düsüncelerinden ötürü hapse atilmamalidir. Düsünce suçunu Türkiye artik tarihe gömmek zorundadir. Düsünceden korkmamak gerekir. Düsünce yasami, hayati sorgulamaktir. Düsüncenin yargilandigi, düsünenlerin hapse atildigi bir düzen demokrasi degildir ve bizim bu düzene son vermemiz gerekir.
Yol haritaniza iliskin partinizden herhangi bir karsi çikis, elestiri geldi mi?
Yok hayir. Partimizden herhangi bir elestiri yok, genis bir kabul görüyor hem partimizden, hem parti disindaki çevrelerden. Biz CHP olarak Türkiye'nin en temel sorunlarindan birisine çözüm üretmeye çalisiyoruz. Bu bizim tarihi misyonumuzun da geregidir.
Anadil yasagi varken, yasagin kaldirilmasi için ilk kanun teklifini veren de CHP'dir. Bugün anadil yasagi var mi? Hayir.
Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulmasi önerisini nasil degerlendiriyorsunuz?
Itiraz etmiyoruz. Kisiler dillerini ögrenebilirler.
Yeterli mi seçmeli olmasi? Mesela BDP karsi çikiyor.
Karsi çikabilirler. Biz böyle bakiyoruz. Arapçayi, Fransizcayi, Ingilizceyi, diger dilleri de insanlar isterse çocuklarina ögretebilirler.
Tutuklu vekiller sorunu da hala canli-kanli ortada duruyor. Bundan sonraki politikaniz ne olacak?
Tutuklu vekillerin, daha dogrusu milletvekillerinin seçildikten sonra tutuklanmasi bir demokrasi ayibidir. Savciliktan temiz kagidi alacaksiniz, Yüksek Seçim Kurulu, 'Seçilmeniz için hiçbir engel yok' diyecek, Basbakanliga gidecek, Resmi Gazete'de yayinlanacak 'Bunlar milletvekili seçimine girebilir' diye. Seçilecekler. Sonra iki yargiç diyecek ki, 'Hayir ben sizi serbest birakmiyorum'. Niçin? Hangi gerekçe ile?... Hangi demokrasi anlayisi ile hangi hukukun üstünlügü kuralini esas alarak bunu yapiyorsunuz, hangi uluslararasi sözlesmenin geregidir vekillerin içeride kalmalari?
'Dokunulmazliklari kalksin', 'Yargilanmasinlar' demiyoruz. Halk seçti, parlamento da görev verdi. Parlamentoya gelip görevlerini yapacaklar. Istegimiz bu.
Özel Yetkili Mahkemelere iliskin siz ne düsünüyorsunuz?
Bir mahkeme hukuk disinda ise, bir mahkeme dogal yargilama sistemine aykiri olarak kurulmus, siyasi otoritenin emrine verilmisse, operasyon mahkemeleri ise bu mahkemeler dogru degildir. Derhal kaldirilmasi ve sonlandirilmasi lazim. Bunlar eski sikiyönetim mahkemeleridir. Sikiyönetim mahkemeleri, Milli Güvenlik Konseyi nasil karar verecek diye bakar, ona göre karar verirlerdi. ÖYM'ler de budur. Onlarin devamidir. Bunlar yargi sistemimize de aykiridir, demokrasilerde olmamasi gerekir. (Ankara/EVRENSEL)