Kilis'te küçük bir yazihane... Hali ve kilim satan bir magazanin içindeyiz. Birisi Türk digeri Suriyeli iki kisi bilgisayar basinda. Google Earth'deki isaretli noktanin, Halep'in üzerinde, muhaliflerin kazandigi taarruzun teatisini yapiyorlar. Birinin Suriyeli bir komutan oldugunu ögreniyorum. Esad'in ordusundan muhaliflere katilanlardan. Emrinde 5 bin silahli muhalif oldugunu söylüyor. Halep çevresinde, kritik bir nokta operasyonunu basariyla gerçeklestirip birkaç günlügüne ailesinin yanina gelmis. Gelmisken Suriye'ye yardim kuruluslarinda gönüllü görevli Kilisli esnafa son durumu anlatiyor.
Verdigi bilgilerden mihmandarimla birlikte biz de nasiplendik. Yol güvenligini ögrenir ögrenmez de Öncüpinar'a dogru yola çiktik. Rotamiz, ölüm ve bombalama olaylariyla Türkiye gündeminden düsmeyen, otoritesizligin dibine kadar yasandigi, Suriye'nin Istanbul 'u, Halep.
Öncüpinar sinir kapisi Suriyeli muhaliflerin elinde. Halep'e kadar da muhaliflerin kontrolü var. Ancak Esad'a bagli birliklerle karsilasmamak için anayol yerine köy yollarini tercih etmek gerekiyor. Kapiyi geçer geçmez insani yardim kurulusu IHH'nin çadirkenti karsiliyor bizi. On bin civarinda Suriyeli göçmen, tepesine yagan bombalardan kaçmis, evini yurdunu terk etmis ve Azez'de çadirkente yerlesmis.
IHH hem giyecek yardimi yapiyor göçmenlere hem de her gün kahvalti ile birlikte bir ögün yemek veriyor. Dev kazanlarda pisirilen yemek Suriyeli mültecilere dagitiliyor.
Abi silah kullanabiliyor musun?
Artik Halep'e dogru yola çikma zamani. IHH'li yöneticilerin "Dikkatli olun, Halep önemli cephelerden biri, güvenlik riski var" uyarilari tedirginligimizi arttiriyor. Üstüne bir de yari saka yari ciddi, "Bir fotograf çektirelim, ne olur ne olmaz" sözleriyle adrenalin tavan yapiyor!
Ilk durak Azez kent merkezi. Bizi avlusunda yakilmis bir tank olan yikilmis bir cami karsiliyor. Hemen karsisinda bir benzinlik var. Bildiginiz benzinliklerden degil. Otomatik dolum hak getire. Variller, bidonlar ve hunilerle yapiliyor dolum islemi. Bu noktaya kadar durum sakin, sorun bundan sonra basliyor, mihmandarimin da tedirginligi artiyor. Çünkü Halep'e basta da söyledigim gibi anayoldan degil, köylerin içinden geçerek gidecegiz. Yan yollara daliyoruz. Yol demeye bin sahit lazim. Bombalarin açtigi koca koca çukurlardan hoplaya ziplaya geçiyoruz.
Normalinde Azez-Halep arasi 20 dakikalik bir yol. Ama köy yollari bu zamani bir buçuk saate çikariyor. Mihmandar yolda Suriye istihbaratinin gücünü anlatiyor: Rejim muhalifi bir kadini Istanbul'dan kaçirip Sam'a kadar götürdügüne iliskin efsaneyi örnek gösteriyor. "Her an her sey olabilir" dedikten sonra tüylerimi diken diken eden o soruyu soruyor: "Abi silah kullanabiliyor musun?" Biraz saskinlikla "En son askerde kullanmistim, yillar önce" diyorum. "Bir yere ugrayip silah alacagiz, birileri önümüzü keserse ihtiyacimiz olur" sözleri benim itirazima çarpiyor: "Savasmaya gitmiyoruz, gazeteciyiz, arabamizdaki silah bizim basimizi daha çok derde sokar."
Yanit gayet sogukkanli: "Abi en azindan ben alayim, silahsiz ile silahli bir olur mu?" Bu bahis benim itirazimi yinelememle kapaniyor. Devrilmis arabalari, yarisi olmayan evleri izleyerek devam ediyoruz yola...
Ölmeye hazir misiniz?
Yaklasik 45 dakikalik yolculugun ardindan Mare kasabasina ulasiyoruz. Tevhid Tugaylari'ndan iki genç asker karsiliyor bizi. Mihmandar ile konusuyorlar. Bir telefon görüsmesinin ardindan güvenligimizi saglamak için bizimle Halep'e kadar geleceklerini söylüyorlar ve önümüze düsüyorlar. Yarim saat-45 dakika daha gidip Halep'e ulasiyoruz. Mihmandarim sehrin girisinde 500 metre ilerideki binalari gösteriyor: "Burasi özgürlesmedi, hâlâ Esad'in askerlerinin elinde. O bina da cezaevi."
Organize sanayi bölgesinin önünden geçiyoruz. Fabrikalar yavas yavas çalismaya baslamis. Biraz ileride balkonlarini perdelerle kapatmis, tektip ve yasam belirtisi olmayan, birçogu bombalardan zarar görmüs binalar. Iki asker bizi Halep'in içinde bir mahalleye götürüyor. Insanlarin soru isaretli bakislari arasinda beklemeye basliyoruz. Mihmandar kizgin, "Bizi sattilar" diyor. Bizimle beraber kalmayacaklari için askerlere kiziyor ama ayni zamanda israrla Tevhid Tugaylari'ndan koruma istiyor. Istisare yaklasik yarim saat sürüyor, sonra bizi karargâha götüreceklerini söyleyen baska iki genç geliyor yanimiza.
Fotograf ve görüntü almak yasak. Eskiden rejime ait bir binada simdi Tevhid Tugaylari var. Bina askeri mahkeme olarak kullaniliyor. Kapisinda, balkonlarinda kum torbalari var. Askerler elleri tetikte nöbette. Hemen hepsi sakalli, üstlerinde genel olarak askeri parka ama altlarinda sivil kiyafetler var.
Karargâhta bir medya merkezi olusturulmus. Bizi karsilayan iki genç asker bu merkezin elemanlari. Ofisleri mütevazi; iki bilgisayar, birkaç sandalyeden olusuyor. Sehrin aydinlatilan ender binalarindan birisi. Askerlerin görevi Esad rejimi ile sanal dünyada mücadele etmek. Ingilizce bile bilmeden, son derece acemi bir biçimde yapiyorlar görevlerini.
Jeneratörlü manavlarAdi
Firaz olan asker "Programiniz ne" diyerek giriyor söze. Ardindan ikinci soru geliyor: "Cepheye gitmek istiyor musunuz?" diyor. "Evet" yaniti üzerine uyariyor: "Ölmeye hazir misiniz?"
Halep ölmeye hazir olanlarin kaldigi, hazir olmayanlarin göç ettigi bir sehir. Hava karardi. Binalarda isik yok. Muhaliflerin kontrol ettigi bölgenin merkezinde, tek tük tezgâhlarda benzin satiliyor. Bir de manav tezgâhlari var. Jeneratörlü tezgâha uzaktan bakildiginda insan kendisini bir film platosunda hissediyor.
Karanlik sokaklarda hastaneleri geziyoruz. Hastaneler de bildiginiz hastanelerden degil. Bir pasajin içindeki küçük isyerleri acil müdahale odalarina dönüstürülmüs. Birkaç gönüllü doktor Halepliler'in derdine derman olmaya çalisiyor. Hastane dedikleri diger yer ise dört katli dar bir bina. Birinci kati acil servis, ama sadece bir odasi var. Ikinci katta röntgen odasi, üçüncü katta iki ameliyathane. Sterilizasyon hak getire. Doktor, hemsire ve ebeler gönüllü; hatta gündüz cepheye gidip aksam hastalara bakan doktorlarin oldugu söyleniyor. Gece 11.00 gibi hastaneden çikiyoruz. Sokaklarda hâlâ insanlar var. Bomba ve makineli tüfek seslerine kimse aldiris etmiyor. Ancak Halep o saatte ölü bir sehir. Elektrik yok, evler genelde soguk; tek isinma araci battaniyeler ve yorganlar. Misafir oldugumuz askerlerin evinde de durum farkli degil. Ev buz gibi ve karanlik. Birbirimizin yüzünü eve gelirken aldigimiz mumlari yakinca görüyoruz. Isinmak içinse montlarla yataga girmemiz gerekiyor.
Genç askerlerin evinde yatmadan önceki sohbetin konusu Suriye'nin gelecegi. Muhalif askerler "Esad gitsin Suriye dünyanin en iyi ülkesi olacak" diyorlar. Rejim sorusunun yaniti tereddütsüz "Islam". Suriye'de Esad'a karsi mücadele edenlerin hemen hepsi bir Islam devleti hayali kuruyor. Ama bu devletin kimi, neye, ne kadar zorlayacagina iliskin ciddi soru isaretleri var. Hemen her siyasi yapi, daha dogrusu askeri olusum farkli düsünüyor