28 SUBAT VE SIVIL SIYASET
Son günlerin ana gündem maddesi 28 Subat. Peki, ne olmus da bu 28 Subat'ta tüm medya ve siyaset dünyasi bundan bahsediyor? Sanirim ne olup, ne olmadigi konusunda artik hemen herkes bir bilgi ve fikir sahibi. Ama görünen o ki, bu bilgiler ve fikirlerde bir hayli farkliliklar var. Ortak olan tek sey ise, Sivil Siyasete askerin müdahale ettigidir.
Askerin Siyasete Müdahale Tarihine Kisa Bir Bakis
Söz konusu olan sey, askerin siyasete müdahalesi ise bu da pek yeni bir sey degil. Hatta tarihimizin bir parçasidir adeta. Bu tarihi, Osmanli Devleti döneminde ordunun kimi zaman yeni fetihler isteriz diyerek gösteriler yapmasi ve devletin dis siyasetinin kaderini etkilemesi ile baslatabiliriz. Ordunun baskisi ile düzenlenen bu seferler ve yarattigi sonuçlar yazimizin konusu olmaktan biraz uzak kalabilir belki ama ya iç siyasete yaptigi baskilara ne diyecegiz? Kimi zaman Yeniçerilerin Isyani, kimi zaman da, Ayanlarin ve Beylerin baskisiyla, bizzat baskenti askeri olarak taciz etmeleriyle degistirilen ve hatta öldürülen padisahlari nereye koyacagiz? Ordunun dogrudan müdahalesi ile degistirilen kaç Sadrazam(Basbakan), kaç Bakan var, dogrusu ayri bir arastirma ve kitap konusu olacak kadar derin bir konudur.
Osmanli'larin son birkaç yüzyili özelliklede 19. Yüzyil, Ordu'nun Siyasete Müdahalesi açisindan zirve yaptigi bir dönem olmustur. 20.yy. baslarinda yasanan savaslar, iç karisikliklar, imparatorlugun çökmesi ve yeni bir devletin, yeni bir rejimin kurulmasi hep ordunun siyasete yön vermesi ile gerçeklesmistir. Cumhuriyeti kuran liderlerin ordudan gelmis olmalari da bunun açik bir ifadesidir.
Cumhuriyet tarihi boyunca da askerin siyasete ilgisi ve müdahalesi hep süregelmistir. Çok partili sürecin baslamasi ile ordu artik geri planda kalmasi gerekirken, neredeyse her on yilda bir darbe yaparak siyasete yön vermek istemistir. Yapilan her darbe sivil siyasette çok kötü izler birakmis ve ordunun istedigi sonuçlari da vermemistir. Cezaevlerine doldurulan, idam edilen, katledilen onlarca kisiye ve siyaset önderlerine ragmen gelisme ordunun istedigi gibi olmamistir.
28 Subat'a gelince ise, askeri müdahale yerine, fiili baskilar ve her yandan kusatma ile iktidarin zorla degismesi saglanmis ve siyasete yine yön verilmek istenmistir. Burada da istenilen sonuç elde edilememis olacak ki, daha sonralari yapilan bazi darbe planlari iddiasi nedeniyle çok sayida yargilama halen devam etmektedir.
Peki, acaba siviller ne kadar sivil?
Bu günden bakinca hemen herkes 28 Subat'a ve Askeri Darbelere karsi gözüküyor. Herkes o dönemde büyük sermaye ile medyanin önemli bir kisminin isbirligi içerisinde hareket ettigini, toplumda bazi korkularin körüklendigini ve askerin yönetime müdahale etmesi için uygun bir ortam olusturuldugunu söylüyor.
Aslinda bu çogu zaman, büyük sermaye ile ordu arasindaki iliskinin tipik bir evrensel özelligidir. 12 Eylül Darbesi sonrasi tekelci sermayenin sözcüsü Halit Narin'in su sözlerini sanirim çogu okurlar hatirlayacaktir. "Simdiye kadar isçiler güldü, simdiden sonra da biz gülecegiz". Bu iliskiye ait ilginç bir örnek daha verelim. ABD' de 1964 yilinda Kongrede Savunma Bütçesinin daraltilmasi önerisi gelince bir saat içerisinde ortalik hareketlenir ve çogu silah üreticisi yüzün üzerinde sanayiciden telgraflar gelir.
Her darbe ya da müdahale öncesi bir kisim sivil siyasetçide, medyada, halkin bir kesiminde, asker gelsin sesleri yükseliyorsa sorun burada demektir. Önce sivillerin bu askeri çözüm beklentisinden vazgeçmesi gerekmektedir. Her darbeden sonra askerler, kapimizi nice senatörler, milletvekilleri asindiriyordu demiyorlar mi? Yillar önce "Temel Siyasal Kavramlar ve Sistemler" dersinde ögrendigim bir sey vardi. "Siviller sivillesmeden rejim sivillesmez, siviller sivillesmeden askerler sivillesmez. Aksine her darbede ordu biraz daha siyasallasir".
28 Subat'a yüksek perdeden karsi çikanlari bugün artik büyük bir sinav bekliyor. Sadece 28 Subata degil, tüm darbelere ayni tepkiyi vermek. Yoksa bugün siyasal iktidarla ayni paralelde hareket etmenin kolayciligi ile karsi olmak pek de inandirici olmayacaktir.
Darbenin kimleri hedef aldigina bakilarak saf tutanlar, bu darbe bize dokunmaz deyip kenara çekilenler, eh hiç degilse bu kez parlamentoyu kapatmadilar, kimseyi asmadilar diyenler ve daha neler neler! Bunlarin hepsine diyecek bir sözümüz var. "Kötünün iyisi de kötüdür. Bugün ehveni seri kabul eden yarin ekberi seri de kabul eder".
Evet, bugün 28 Subat'i ve kismen 12 Eylül'ü yargilama süreçleri devam etmektedir. Önümüze birkaç gün sonra bir baska darbenin yildönümü gelmektedir. 12 Mart Darbesinin 41.Yildönümü.
Bugün son derece yüksek perdeden askeri darbe ve vesayetleri elestirenleri demokratlik ve sivil siyaset adina büyük bir sinav beklemektedir. Yoksa 12 Mart'ta sadece devrimcilerin hedef alinmis olmasi, binlercesinin tutuklanmasi, iskencelerden geçirilmesi ve önder kadrolarinin yok edilmesi adina parlamentoya ve hükümete müdahaleleri görmezden gelinebilirimi diyeceksiniz?
Hep beraber görecegiz.
Dostlukla.
4.03.2012