1 MAYIS ‘İŞÇİNİN EMEKÇİNİN BAYRAMI’

1 MAYIS ‘İŞÇİNİN EMEKÇİNİN BAYRAMI’

Yarından sonra 1 Mayıs, ‘İşçinin Emekçinin Bayramı’. Taksim yine yasak. Kutlu davaya tapanlara ve yasak savanlara kutlu olsun...

1 Mayıs tekrar tekrar Taksim Meydanı’nda kutlanamayacak. AYM'nin ‘Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının’ engellenmesi olduğu ve dolayısıyla hak ihlali kararına rağmen ‘Taksim’ 1 Mayıs kutlamalarına yine kapatıldı. Ama lütfetmişler, Valilik izniyle meydan işçilere, protokol düzeyinde sunum için denetimli ve kontrollü açılacakmış. Taksim Meydanı ile özdeşleşen 1 Mayıs’a, bayram kutlaması için zinhar ‘Taksim’ olmaz diyen yasakçı zihniyet yıllardır geri adım atmıyor. Oysa nice dediğini yuttu, nice yeminini bozdu. Her 1 Mayıs’a Taksim’i yasaklamayı bırakmadı, resmen ‘Gezi Parkı’ sendromu. Bu devlet despotizmine salt sendikaların muhalefeti çözüm olmaz. Özellikle ‘Ana Muhalefet Partisi’nin bu yasa dışı karara bizzat karşı duruş sergilemesi gerekir. Yani yerel seçimlerden galip çıkan ‘Yerel İktidar Partisi’nin artık ne dediği, nerede olacağı, hangi meydanda duracağı önemsenmelidir. Hatta kaleye almayanların üzerine ciddi ve kararlı gidilmelidir. Çünkü hükümet meselesi asla devlet meselesi değildir. Hakkıyla hükümet edemeyenlerin devlet benim diyerek devlet aklıyla alay etmesi ülkeyi bir yandan çıkmaza bir yandan da Ortaçağ karanlığına sürükler…

Mevcut iktidarın bu ‘Taksim’ düşmanlığı, ortada makul bir gerekçe olmadan pek yakında gündeme sokması beklenen ve güncel değeri sıfır, ‘Özgürlükçü yeni anayasa taslak’ çalışmalarına ortak ve ortam ayarlama manevralarıyla da örtüşmüyor. İşçilerin, emekçilerin ve geniş yığınların ortak talebi ‘Taksim’e, radikal ırkçı ve kökten dinci akımların desteğiyle yasak koyma hamlesi düşüncenin, düşünmenin büyük suç sayıldığı, cezaların salma usulü en az çift rakamlı sıralandığı benmerkezci devlet duruşunu simgeliyor. Yani eski yeni süreç siyasi literatüre girecek karşı devrim sürecine hizmet ediyor. Bir şeyleri aklıyor.

Hak adalet çerçevesinde tüm karşı koyuşlar, faşizan baskıya aktif veya pasif direniş, her daim ülkeyi yönetenlere, ülke yönetimindekilere darbe veya darbeye teşebbüs niteliğinde sayılıyor. On yıllardır 1 Mayıs’a ve Taksim’e böylesi yaklaşımı reva gören bir erk var. Madem amel böyle şimdi malum iktidarın tırnak içinde ‘özgürlükçü’ yeni anayasa ile bütün değerleri yeniden değerleme istemine kim nasıl güvenecek. Sanki ‘lafta özgürlükçü’ yeni anayasa yarın bu ve benzer anti demokratik engellemeleri kamuoyunda haklı gösterecek. Sanki yeni anayasa yasakçı zihniyetin türlü bahanelerini haklı görecek bir halkın dizaynını sağlayacak. Sanki demokrasinin ruhuna el fatiha, sembolik bir işlev görecek…

‘Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor

Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor

Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor…’

Eğer bugün ısrarla işçi ve emekçiye cephe açılıyorsa, halkın belini kıracak yaptırımlara yol veriliyorsa, korku dağları bekliyor, dağlarla boy ölçüşmek gittikçe zorlaşıyor demektir. ‘Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından. Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından…’ demektir. Malum zihniyet yorgunluğun, yılgınlığın ve kapsamına girilen yıkımın üstesinden gelemiyor demektir. İşte her 1 Mayıs, bayramı seyranı bir kenara koyup, komple büyük düşünmenin ilk günüdür. İşçiler ve emekçiler, kitlelerin çıkarlarının sürekli savunulması ve korunması noktasında kendine solum, sosyal demokratım, sosyalistim diyen partilerle koşulsuz uzlaşmak zorundadır. Yoksa günden güne hiç farkında olmadan veya kısmi fark yaratabilmek için kitlelerden kopuşu, kendine uzaklaşmayı ve ürettiğine yabancılaşmayı içselleştirir. Zaten on yıllardır köylü, kentli, işçi, emekçi, memur, emekli, sol aydın tüm etiketler adına ve namına siyaset yapanları açık veya kapalı doğru desteklemediğinden bu noktaya gelindi. Yelpazenin soluna yığılan yüzdelere bakılarak, sol bitti ifadeleri ve taban kayması pergelinde bozuk ve uçuk yorumlarla bu garip siyasal atmosfer yaratıldı. Sağın sağa mahkumiyetiyle ülkenin uçuruma kanatlandırıldığı geç anlaşıldı. Deniz bitince. Bu siyasal açmazı sol siyaset yılgın, yorgun, usanmış ve bitik bir iç dünya ile aşamaz. İşçi ve emekçileri sahiplenme ve savunma iradesini, malum iktidara direnç mekanizmasını çapını genişleterek kurumsallaştırmalıdır. Taksim ilk adım…

Emek dünyası sahipsiz ve de partisiz kalınca, yenlış seçimler yapınca, kimlerin kimi, kimin kimleri desteklediği ve destekleyeceği, temsil ettiği veya edeceği, siyasal öğreti ve doktrinlerin tersine işlediği açık ve seçik belli. Mart seçimleri emek yoğun ve emeğin çıkarlarını gözetip koruyan bir netleşmeyi sandığa taşıdı. Belki de on yıllardan sonra ciddi hedefler ve projelerin hayata geçirilebileceği görüldü. Emek ve devrim aslında çok keskin bir söylemdir, derin ilkedir, ufukta belirdi.

‘Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider.

Devrimin şanlı yolunda bir kâğıt gibi erir gider’…

Değişim olacak ise eğer sürekli değişim şarttır. Durmadan yorulmadan, yılmadan, usanmadan korkmadan mutlu yarınları kurma eylemliliğidir devrim. Emeğin etkin rol almadığı her ilerleyiş aslında geleceğe güvenle bakabilmeyi karartır. Peşinden demokratikleşmeyi erteler, insan hak ve özgürlüklerini koruyan yeni bir devlet olma anlayışını öteler. Kurum ve kuralları ile işleyecek demokratik çerçevede işleyen bir devlet mantığının temelidir işçiler ve emekçiler. Buna rağmen, anayasaya rağmen, bir kez daha 1 Mayıs ‘Taksim’de yasaklanıyor. Ey iktidar vermeyin bakalım izin.

‘Vermeyin insana izin kanması ve susması için.

Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin.

Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler’…

Her kavgayı tek bir kökene bağlayan iktidar, sırlı sırsız, sınırlı sınırsız hâkimiyetini hepten kaybedeceğine dönük endişeyle beyan ve figan derdinde. Zaten sınıfsal temelde şekillenmeyen bir iktidara, sınıf bilincinin yerine ümmet ilencinin sıvandığı idareye, şu kaotik günler de 1 Mayıs’ı ve ‘Taksim’i anlatmak gerçekten zor. O yüzden bu ideale önderlik edebilecek parti çizgisine yaklaşanı, yerel iktidarla güç devşireni kurtuluşun özünü yakalamak için yarışta kalıcı kılmak gerekir.

Emek ağırlıklı bir partiyi arzulamak ve savunmak ütopya olarak görülse de yerel iktidar, ezilen işçilerin, sermayedarlığa evrilen sendikaların, baskıcı ve yaygaracı devletin olmadığı yeni bir düzen ve yıkılmaz bir düzenlilik kurulabileceğini gösterdi. Sanki işçi sınıfının önemsendiği bir düzende herkes kendi çapında üreterek, tüketebileceğinden çok fazlasını kazanacak ve tüm üretilen adilane paylaştırılacak. Direnç genel seçimlere dek diri kalırsa taklacılardan, teknecilerden ve tekmecilerden arındırılmış bir devlet var olacak gibi.

‘Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır

Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde…”

Yarından sonra 1 Mayıs İşçi Bayramı, kutlamalara Taksim kapalı. 1 Mayıs’ı, Bir Mayıs yapanlara selam olsun. ‘1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı, Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı’ kutlu olsun…