AKMAYAN GÖZYASLARI MIDEYI DELER GEÇER

AKMAYAN GÖZYASLARI MIDEYI DELER GEÇER

Hepimizin eski Ramazan günlerine özelliklede gece sahur yaptigimiz yari uyur, uyanik hallerimize özlemlerimiz vardir.

AKMAYAN GÖZYASLARI MIDEYI DELER GEÇER

Hepimizin eski Ramazan günlerine özelliklede gece sahur yaptigimiz yari uyur, uyanik hallerimize özlemlerimiz vardir.

Annemizin yahut aile büyüklerimizin, sen küçüksün uyu sen tutamazsin, kalkma gibi sözleri kulaklarimizda ninni gibi kalmistir. Ve her ramazan da tazelenir bu anilarimiz. Kâh uyanirken aklimiza düser kah çocugumuz uyandiginda hatirlariz  ‘’Sen Küçüksün Tutamazsin’’.

Sivasliyim ya! memleketimin sahurlarini hep nostaljik bir sölen gibi hatirlarim, annemin abdest aldiktan sonra siniye dizdigi kahvaltiliklar gelir gözlerimin önüne, hatta hiç gitmez hayalimden hele de bu Istanbul denilen yapay gidali sehir de. Her an acikirim o günlerime.

Ben en çok da tereyaginin o keskin kokusuna uyanirdim, babam ille de tereyaginda kaygana isterdi, tok tutarmis, yumurtamiz kendi kümesimizden annem de onlari bir güzel tereyaginda kaygana yapardi. Söyle ortasi sapsari kenarlari köpük beyazi bir manzara sinin ortasinda günes gibi dururdu, etrafinda küçük mahledürlerde(tabak, ) küpten yeni çikarilmis kar beyazi koyun peyniri, anam inzivai bir seda ile babama sorardi. Çocuklar duymadan der gibi, ‘’azacuk kiyma da getüremmi? (Azicik kavurmada istermisin anlaminda)’’.

Üzeri kanaviçe islemeli beyaz peçete ile örtülü küçük bir sepet vardi ki,  O’ benim favorimdi arkadas;  içinde ki yagli kömbelerin, yumurtali kizarmis yanaklarini simdi bile isirasim gelir.

Pembe Isparta gülleri de bahçemizden, reçelimiz de ondan tatli kâselerin de tatli tatli bakarlardi, karadenizin o dogal çayinin demli tavsankani görüntüsü, ince belli bardaklar da raks edercesine sinide dizili dururlardi. Baska zamanlar da olsa çay yudumlanirken keyifle çikarilan o höpürdetme sesi, sahurda âzami dikkat ve gayretle kimseyi imrendirmeyecek halde yapilirdi. Hatta hiç içilmezdi yutulurdu!

 Ohhhh! Yeme de yaninda yat, tabii yat yatabilirsen, nasilsa kalkana ‘’ yat,  sen sabahtan yiyecen küçüksün tutamazsin’’ azari hazirdi.

Kardeslerimle birbirimize bakarak yorganin içine giriyoruz duymamis, görmemis, koklamamisiz gibi.

Babam sofradan kalkar kalkmaz hepimiz birden kosusup. Ben de, tutacam olmaz sen öglene kadar tut gerekçelerimizle yemege basliyorduk.  O halimizi yem dökülen küçük civcivlerin kosusturmalarina benzetiyorum.

Ne güzel saglikliydik, anamin babamin sofrasin da ek olarak ilaç kutulari yoktu biz çocuklarin da.

Yemek yedigimiz de mutluyduk, yan etkileri yoktu,  biz açken de mutluyduk, ülserimiz yoktu, midemiz kazinmazdi ne açliga ne tokluga yasakli degildik.

Dahiliye servisinin önünde sira beklerken bunlari hatirladim, muhtemel doktor da bana kizacak, sahur da anamin kizdigi gibi, ikisi de sagligimi düsünüyor biri uyandirmaya kiymazken digeri ülserime ilaç yaziyor.

 -Fakat doktor bey oruç ülsere iyi gelir dediler,

 - Olmaz hanimefendi, mide bos kalinca birbirini yer tahris varsa ülseriniz azar siz sik, sik hafif besleneceksiniz.

 -Efendim ben ne aci yerim, ne sigara içerim, ne de abur cubur aliskanligim var nasil ülser oldum ki?

 - Stres yasamissinizdir hanimefendi ‘’Akmayan Gözyaslari mideyi deler geçer.’’

  - Anne; ben oruç tutamadim ama gözyaslarimi çok tutmusum midemi delip geçmis!