Arap basininda Erdogan ve Davutoglu’nun izledigi iç ve dis politika ve özellikle Suriye politikasi hiç olmadigi kadar sorgulaniyor. Daha önce bu ikiliye destek veren veya elestiren gazetelerde yer alan degerlendirmelerin ortak noktasi, gerekçeleri farkli olsa da islerin yolunda gitmedigi yönünde. Arap basininda yer alan makalelerin bir kaçini kisaltarak aktariyoruz.
Lübnan’da yayinlanan Annahar gazetesinden Cihad Elzeyn imzali makale:
ERDOGAN’IN ÖLÜMCÜL KÜRT YANLISINA NASIL IKNA OLACAGIZ?
TÜRKIYE Müslüman bir ülke olarak modernlesmede örnek bir ülke. Türk ve Arap yazarlarin, Türk Basbakani Recep Tayyip Erdogan’a, “Kanli Kürt sorununun artan ciddiyeti ve büyüyen krizi basarili deneyimi tehdit edecek bir noktaya geldigi” uyarilari artmis durumda. Kürt sorunu, tüm siyasi ve iktisadi gelismeleri tehdit etmektedir.
Kürt sorununda aksi yöne giren Türk lider, 2002 den beri “Müslüman” kimlikli olmasina ragmen ona destek vererek kumar oynayan sol ve liberal gazetelerdeki Türk dostlarimin onayladiklari gibi hem Güneydogu’da hem tüm Türkiye’de siyaseten ve askeri olarak ‘90’li yillara döndügünü ya anlamiyor ya da anlamak istemiyor. Durusu ve açiklamalari ile Kürt sorununda ‘80’lerdeki ve ‘90’lardaki geleneksel Kemalistlerden farkli olmadigini ya anlamiyor ya da anlamak istemiyor.
Türkiye’nin Kürt sorunuyla ilgili konusmak Türkiye’nin Suriye politikasini tartismakla ayni sey degildir. Suriye’deki “devrim” sorununun yansimalarina katki yapmis olsa da “Kürt sorunu” önceden var olan bir sorundu. Kürtler, Erdogan’in Suriye devrimini desteklemek için birlesmeye hazirlardi. Ordunun rolü özellestirilmis ve Kürtlere siyasi reformlarin gelistirilecegi duygusu hakimdi. Ama gelinen noktada kendisinin Suriye devrimini desteklemesi ile Suudi Arabistan’in devrimi desteklemesi arasinda nasil bir fark var? Veya Iran’in rejimi desteklemesi arasinda nasil bir fark var?
Türkiye modeli “Suriye” konusundan dolayi degil, “Kürtler” nedeniyle tehlike altindadir.
Suriye’de yayinlanan devlete ait Tesrin gazetesinden Selam Id’in makalesi:
DAVUTOGLU TÜRKIYE’NIN EN BASARISIZ DISISLERI BAKANI MI?
SURIYE’deki savas kistan önce bitecek mi? Bastan itibaren Türkiye’nin dis politikasinin karar vericisi Davutoglu “Baas rejiminin günleri sayili” ve “yikilmasinin yakin” oldugunu ilan etti. Bu fikirler Türkiye dis politikasinin karar vericisinin kendi beklentileri.
18 aydir süren Suriye krizi boyunca ayni beklenti içindeler. Açiktir ki bu beklentiler gerçekçi degil. Kisa bir bakis bile bu fikirlerin Akil ve mantiktan yoksunlugunu ortaya çikaracaktir. Bu fikirler Büyük Ortadogu ve Kuzey Afrika’daki plana dayanan “Arap bahari” merkezlidir. Mevcut sistemler bütünüyle alternatif olarak dine dayanan “Müslüman kardesler” zihniyetiyle degistirilerek, bölgede “demokratik gelisim mitleri” enkaza dönüsmüstür.
Uluslararasi toplumun kraliyetle yönetilen Bahreyn’deki gelismelere karsi seyirci kaldi ve Suudi Arabistan’in müdahalesine ses çikarmadi ve süpheyle yaklasmadi.
Bu “baharin” Türkiye’ye faturasi büyük maliyetlere ulasti. Artik Davutoglu’yu sadece “her sey iyiye gidiyor!” ibaresi ile anabilirsiniz. Türkiye’ye 80 bin mülteci ve 300 milyon dolarlik bir fatura çikti. Mülteciler konusunda eskiden çok hevesli olan Türkiye simdi o kadar hevesli degil. Türkiye’nin ticari yönden kayiplari ve isyancilara verdigi destek bu rakamlarin içinde degil.
Türkiye’nin istikrarina, güvenligine verdigi zarar ise harcanmis mal ile ölçülmesi mümkün degil. Türkiye; Suriye’de, Irak’ta, Iran’da ortaya çikan gelismeler ve bölgede ki altüst oluslardan sonra ülkesindeki barisi koruyabilecek mi? Bu gelismelerden basarili olarak çikacak mi?
Davutoglu bu basarisiz politikayi tasarlayan kisi olarak “En kötü disisleri bakani nitelemesini” hak ediyor. Türkiye onun kurbani olacak mi? Maceraperest politikasina devam edecek mi? Yoksa farkli bir yol mu izleyecek?
Gerçekçi bir yol izlemenin zamani gelmistir. Veriler Türkiye’nin yeni bir yol izlemesi gerektigini göstermektedir.
Lübnan’da yayinlanan Annahar gazetesinden Semih Saab imzali makale:
ERDOGAN KARANLIK BIR TÜNELDE
Türkiye basbakani Recep Tayyip Erdogan, Suriye Devlet Baskanina karsi izledigi politikada dönüs yapmaya ve onu diskalifiye etmeye karar verdiginde acaba ne düsünüyordu? Belki bu soruyu 2002 den buyana iktidarda olan Adalet ve Kalkinma Partisinin dis politika mühendisine Disisleri Bakani Ahmet Davutoglu’ya sormak gerekiyor.
Suriye’deki gelismelerin Arap aydinlari tarafindan yanlis bir sekilde ifade edilen ve “Arap bahari”, “devrim” veya “ayaklanma” olarak adlandirilan gelismelerle bir iliskisinin olmadigi ortaya çikmistir. Ortaya çikan durum su; Türkiye’den, Suriye’nin komsularindan ve dünyanin çesitli ülkelerinden gelen “mücahitler” Suriye’de reformlari gerçeklestirecek ve çogulcu demokratik bir sürece evrilmesini saglayacaklar!
Belki Davutoglu; Erdogan’i Suriye’nin ülke içinden, bölgeden ve uluslararasi alandan gelen baskilara dayanamayacagina, süratli bir sekilde Tunus’ta, Misirda veya Libya’da oldugu gibi çökecegine veya en azindan “Yemen tarzi” bir yol izlenerek degisimin gerçeklesecegine ikna etmis.
Suriye krizinin baslamasindan bu yana bir buçuk yil geçmesine ragmen gelismeler, Türkiye’nin bekledigi sekilde gitmiyor. Türkiye’nin sinirlari Suriye’ye geçis yapan ve geçecek olan dünyanin farkli ülkelerinden gelen silahlilarin yuvasi haline geldi.
Davutoglu’nun eger Türkiye’de Suriyeli siginmaci sayisi 15 bini bulursa Suriye topraklarinda tampon bölge kurulmasi fikrini hiç kimse coskuyla karsilamiyor.
Türkiye’de ki siginmaci sayisi suan 80 bin ve 130 bin kisiye göre yer düzenlenmis durumda. Türkiye vatandaslari yaptiklari gösterilerle kamplarda yabanci silahli militanlarin varligini istemediklerini ortaya koymaktadirlar. Kamuoyu yoklamalari Erdogan ve partisinin popülaritesinin Suriye’ye yönelik politikalarin bir sonucu olarak azalmaya devam ettigini göstermektedir. Buna karsilik Gazze Seridi’ne yapilan ambargoyu delmeyi hedefleyen “özgürlük filosu”ndan “Mavi Marmara” gemisine yapilan saldiridan sonra Israil’le iliskileri kestigi zaman popülaritesi artmisti.
Ahmet Davutoglu 30 Agustosta yapilan güvenlik konseyi toplantisinda Fransa ve Britanya’yi, Suriye’de tampon bölge olusturma önerisine ikna edemedi. Türkiye’ye; batinin destegi olmadan uygulama olanagi bulunmayan bu öneride kendini yalniz buldu.
Bu sahneye PKK ile yenilenen savasi eklerseniz Erdogan, “Suriye’den daha az ciddi olmayan” bir krizlerle kusatilmis durumda.
Bütün gelismelerden sonra Erdogan’in, hiçbir girisimde bulunmayan ve belki de seçimlere kadar bulunmayacak olan “ABD’ye sitemi” fayda saglamayacaktir.
Ingiltere’de yayinlanan Al Kuds al Arabi Gazetesinden Abdulbari Atwan’in makalesi:
ERDOGAN’IN SAM NAMAZI!
ERDOGAN’in Sam’in merkezinde bulunan Emevi Camii’ndeki namazi, açiklamalarinda ifade ettigi gibi yakin gözükmüyor. Gelismeler de bu yönde degil. Suriye’deki acimasiz bombardimandan kaçmis ve Türkiye’de ikamet eden mültecileri yerlestirmek için Suriye sinirlari içinde “uçusa yasak bölge” önerisine, müttefiki Amerika’nin olumlu cevap vermemesi gibi. Türk yetkilileri, Suriye’ye karsi yürütülen silahli ayaklanmaya dogrudan müdahil olmanin yan belirtilerini hissetmeye basladi. Tahliye operasyonlari sirasinda Suriye’ye sinir kenti olan Antakya’da; mülteciler ile bir kismi Türk ama çogu Arap alevi olan yerel halkla mezhepsel gerginlikler yasandi. Erdogan Hükümeti, ayrilik veya daha genis hukuksal statü isteyen bazi Kürt gruplariyla “Kronik bas agrisina” sahiptir. Sam rejiminin kendisine karsi kiskirtmaya çalistigi resmi olmayan rakamlara göre 13 milyonluk Türk Alevileri kaybetmek istememektedir. Bütün bunlar Suriyeli mültecileri neden Türkiye’nin iç bölgelerine tasimak istedigini göstermektedir.
Türkiye su anda 80 bin mülteciyi misafir etmektedir. On bin kadar mültecide sinirin Suriye tarafinda kabul edilmeyi beklemektedir. Erdogan’in hükümeti Libya ve Irak’in isgali öncesinde Bingazi ve Kuzey Irak’taki gibi “uçusa yasak bölge” olusturulmasi talebinde ABD’ye baski yapmak için kasten kapilari kapatmistir. Hillary Clinton, Türkiye’nin bu baskisini soguk karsiladi ve Türk yetkililerine açik sözlü bir sekilde “uçusa yasak bölgenin” askeri girisim gerektirdigini ama bunun en azindan bu gün mümkün olmadigini ve olusturulacak bu bölgenin askerince güçlerince korunmasina Türk halkinin desteginin olmadigini ifade etti. Kisaca gelismeler Türkiye’nin bekledigi gibi degil.