Basbakan Erdogan’in, “Imrali ile de görüsülebilir” demesinden sonra AKP’nin dördüncü kongresinin, 90’lara dönmüs siyasi atmosferin yeniden Haziran 2012 seçimleri öncesine dönebilecegine isaret eden bir “balkon konusmasi”yla taçlanacagi bekleniyordu. Öyle olmadi; Erdogan “uzun ince bir yol”da yürümeye devam edeceginin altini çizdi ve böylece beklentileri bosa çikardi. Konusmasinin ilk bölümünün siyasi olmaktan çok, bolca tarih vurgusuyla bezenmis ideolojik bir içerik tasidigi, sonraki bölümün de AKP’nin siyasi tercihlerine dair malumun ilamindan ibaret oldugu söylenebilir.
NEO OSMANLICI ÇIZGININ TEYIDI
Basbakan konusmasinda uzunca bir yer tutacak biçimde, Ortadogu’daki sehirleri tek tek sayarak selam gönderdi. Kudüs’e gönderdigi selam ise “hasretle” diye bitiyordu. Suriye’de “bagimsizlik mücadelesi verenler”i ise ayrica selamladi. Bu selamlar ve Anadolu’nun tarihini 1071 Malazgirt Savasi’ndan baslatarak AKP iktidarini o zamandan bu yana kurulmus Türk devletlerinin mirasçisi olarak göstermesiyle tamamlanan ideolojik çerçeve hükümetin neo Osmanlici çizgisinin bir kez daha teyidi anlamina geliyordu. Yüzünü doguya dönmüs, eski Osmanli topraklarinda alttan alta hâlâ bir hak iddia eden Basbakan vardi karsimizda. Erdogan böylece simdiye kadar sürdürdügü Ortadogu politikalarini teyit etmis oldu ve bir süredir Türkiye tarafindan maddi manevi desteklendigi ayyuka çikmis olan çetelerin mücadelesini bagimsizlik mücadelesi olarak adlandirdi.
KÜRT SORUNUNDA YENI BIR SEY YOK
Kürt sorunu konusunda ise Erdogan yeni bir sey söylemedi. Tersine devletin klasik çizgisi “terör örgütü ayri Kürt sorunu ayri” makaminda gezinmeye devam etti ki, Kürt sorununun siddetle çözümü tercihinden bir milim bile sapmayacagini gösteriyordu bu. Terörden ayirdiktan sonra, geriye kalan Kürt sorununun çözümündeki muhataplik sorunu ise baki kaldi. Zira Basbakan Semdinli’deki kucaklasma elestirisi üzerinden karaladigi BDP’yi de dislayarak muhatabini “benim Kürtlerim” dedigi, siyasi temsiliyetinin kim oldugu, ne oldugunu açiklamadigi bir özne olarak belirledi. Ama anlasildi ki AKP’ye oy veren ve destekleyen Kürtlerdi onun Kürtleri. Kongre konusmasinin apolitik bir söylemle politika yapmak biçiminde belirlenmis çizgisine uygundu bu da.
Erdogan’in esasen, ‘biz bize oy vermeyenlerin de Basbakan’iyiz’ derken bile kendisine oy veren yüzde ellilik profile seslendigi söylenebilir. Halkin baska hiçbir sorunundan söz etmeden geçmisteki basörtüsü yasaginin nasil üstesinden geldiklerini ve nasil özgürlükçü bir sistem kurduklarini anlatti. Geçmisin bütün nahos olaylarini, darbeleri ana muhalefet partisinin mal varligina kaydederek Müslüman muhafazakar kesimlerin CHP’li tek parti döneminde nasil ezildiklerinden dem vurdu.
DEVRALINAN MIRAS...
Basbakan, AKP’nin tarihsel çizgisini ise Menderes-Özal dönemine kadar uzatti. Özal’in imzaladigi 24 Ocak kararlarinin yüzde ellilik kitle içinde yer alan ve almayan genis emekçi kesimlerin hayatlarini nasil kararttigini, özellestirmelerin, saglik ve egitimin parali hale getirilmesinin mimarinin Özal oldugunu, 12 Eylül darbesinin de sirf bu kararlar uygulanabilsin diye gerçeklestirildigini söylemedi elbette. Devralinan mirasa bakilirsa AKP ile darbeler dönemi bitmistir diye konusmasi bu bakimdan çok manidardi. Ayrica ekonominin kriz çanlari çaldigi bu siralarda Basbakan’in memleketin iktisadi durumu üzerine pembe tablolar çizmesi konusmanin bütünündeki hamasete yakismisti.
Basbakan yine bir hayal dünyasindan seslendi.
Evrensel