Suriye krizi, ABD ve Rusya’nin ittifakiyla toplanacak olan Cenevre 2 konferansina kilitlenmis gözüküyor. Daha önce gazetemizde yayimlanan bazi köse yazilarinda yer verilmesine ve zaman zaman da sayfamizda da yer almasina ragmen yine de bu konferansin hangi sartlar altinda toplandigini özetleyelim istedik.
PARÇALI VE GÜDÜMLÜ MUHALEFET
Cenevre’ye davet edilen taraflardan biri olan “Suriye Muhalefeti” olarak adlandirilan kesimlerin (Suriye Kürt muhalefeti hariç) göze çarpan en önemli özelligi parçali daginik, programdan yoksun ve dis destekli olmasidir. Muhammed Ballut’un makalesinde de belirtildigi üzere Cenevre delegasyonu, muhaliflerin Suriye içindeki etkilerine göre degil (ki etkili olup olmadiklari tartisilir bir durumdur) onlari destekleyen ülkelerin hacmine ve etki gücüne göre belirlenmektedir. Burada yapilacak ikinci bir tespit ise Arabistan, Katar, Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafindan desteklenen muhalefetin, genel olarak Suriye iktidari ile görüsebilir konuma gelmesidir. Görünen o ki “muhalefetin kendi içindeki iktidar mücadelesinin nasil sonuçlanacagi” ve “Suriye’de çarpisan militanlar üzerinde ne kadar etkili oldugu” tartismalari devam edecektir.
ÜSTÜNLÜK KAZANAN REJIM
Suriye rejiminin basina son yansiyan haberlerinde, özellikle Kuseyr basta olmak üzere birçok bölgeyi muhaliflerin elinden aldigi yönünde. Bu dönemde Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) geçtigimiz çarsamba, muhaliflere Kuseyr’deki çatismalara katilmalari çagrisi yapti. Bu gelismelere ek olarak Al Kuds Al Arabi ve Dar Al Hayat gibi Arap dünyasinin etkili gazeteleri, Der Spiegel dergisine dayandirdiklari haberde Alman istihbaratinin “Suriye iktidari kazandigi alanlari korumaya muktedir” açiklamasini aktardi. Haberde istihbarat sefi Gerhard Schingler’in, Suriye meselesinde güvenlik için atananlarla yapilan toplantida dis istihbarat örgütünün Suriye rejiminin daha önceden olmadigi kadar güçlü oldugunu aktardigi yer aldi. Haberde Suriye rejiminin daha önce kaybettigi alanlari almaya muktedir oldugu vurgulandi.
BÖLGESELLESEN KRIZ
Göze çapan diger önemli durum ise krizin basta Suriye’nin komsulari olmak üzere bütün bir cografyayi etkilemeye devam ettigidir. Suriye Dostlari’nin son toplantisinin John Kerry’nin katilimiyla Ürdün’de gerçeklesmesi, Ürdün’ün son dönemde krizde en azindan “tarafsiz durma” çabalarini bir tarafa birakip, dahil olma tutumunun sonucudur.
Suriye krizine bagli olarak Lübnan’da Sünni-Sii çatismalari yogunlasti. The Daily Star gazetesinden aktardigimiz “Lübnan’daki Selefiler hareket halinde” baslikli makale Selefilerdeki son dönemlerde meydana gelen hareketliligin Suriye Krizi’nden bagimsiz olmadigi görüsüne yer veriyor. Gelismeler, çatismalarin baska bölgelere ve Ortadogu’daki baska ülkeleri de içine alacak sekilde genisleyebilecegi yönünde.
CENEVRE 2 VE ISTANBUL TOPLANTISI
Muhammed Ballut/Assafir-Lübnan
Suriye muhalefeti Suriye Ulusal Koalisyonu’nun gelecekteki genislemesinin belirlenmesi ve Cenevre davetiyle ilgili kritik karar almak için Istanbul’da toplandi. “Geçici hükümet” maddesi koalisyonun gündeminden düstü. Dört ay önce Gassan Hito’ya emanet edilen geçici hükümet simdilik tedavülden kaldirildi. Bu konu Suriye Muhalefeti içinde kanli çatismalara ve koalisyonda bölünmelere yol açmisti.
Hito, Amerikali bir Suriyeli ve Müslüman Kardesler’e yakin bir teknokratti. Katar ve Suudi Arabistan arasinda, koalisyonun ve geçis hükümetinin hakimiyeti mücadelesinde yer almisti. Suudi Arabistan tarafindan, Süleyman Idris’in Özgür Suriye Ordusu’nun basina getirilmesi istenirken, Katar, koalisyona Hito’yu dayatmisti.
Suudi Arabistan ve Katar eksenleri arasindaki koalisyondaki mücadele, en güçlü bloku temsil eden Ihvan’in son haftalarda zayiflamasina yol açmistir. Ihvan’in siyasi seçenekleri basarisiz olmustur. Bunlardan biri iktidarla herhangi bir görüsmeyi reddetme tutumudur ki bu tutum Istanbul’da Koalisyonun defnini saglamistir. Aylardan beri koalisyonun içerisinde Ihvan’a ve destekçilerine düsmanlik gelismektedir. Suudi Arabistan’in kabulüyle Ihvan’in etkisini sinirlamak için koalisyonu laiklerden, liberallerden ve azinliklardan seçilen 25 kisi ile genisletmesi çalismasi gündemde. Muhalif “Suriye Kutbu”, Suudi Arabistan Istihbaratinin Baskani Bandar Bin Sultan’in, muhalefetin yeniden düzenlenmesi için koalisyondan sorumlu kisileriyle defalarca Riyad’da toplandiklarini açikladi. Amaç Suriye muhalefetinin Doha’dan Suudi Arabistan’a tasinmasi ve Ihvan’i güç bakimindan dengeleyecek olan Suriye Kutbunun olusturulmasi.
Ihvan’in koalisyonda solcularin yer almasini engellemekteki basarisizligina ve Ihvan’in zayiflamasina ragmen bu durum, koalisyonun liberaller ve laikleri içine alacak genislemesini kolaylastirmayacaktir. Hatta Muhalefetin kanatlari olan Misel Kilu ve Koalisyonun Baskan Yardimcisi Riyad Sif arasindaki mücadeleyi durdurmayacaktir. Yani sira Katar ve Suudi Arabistan arasindaki yeni isimleri belirlemesi ve muhalefetin, Körfez Koruyuculari içindeki dengeleri ayarlama rekabetini de hafifletecegi gözükmemektedir.
Misel Kilu Paris’te bir ay önce belirlenen ve koalisyona katilacak 25 kisinin ismini içeren listeyi onaylamisti. Kilu’nun önerisi Riyad Sif’in vetosu ile karsilasti. Sif kendi basarisi olarak gördügü ama muhalefeti birlestirmeyi basaramayan koalisyona, Kilu’nun tasidigi isimlerden katilimlar istememektedir. Istanbul toplantisinda yeni isimlerin oldugu listenin olusturulmasi için yogun bir çalisma içinde oldu. Yeni listede liberaller ve laiklerin koalisyondaki üye sayisinin yüzde 60’ini liderligini Ahmed Ramadan’in yaptigi “ulusal eylem bloku” gibi Müslüman Kardesler ve çevresindeki diger güçlerin ise yüzde 40’ni olusturmasi planlanmaktadir.
Batili diplomatik kaynaklar açilisini Birlesmis Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun’un yapacagi konferansin teknik hazirliklar nedeniyle haziranin üçüncü haftasindan önce toplanamayacagini söylüyor. BM elçisi Nasir Kidva Istanbul’da seçilecek heyetin hazirlanmasina yardimci olmaktadir. Cenevre’ye gidecek heyette koalisyonun temsili üçte bir delege ile sinirli.
George Sabra’nin, ABD ve Rusya anlasmasiyla gerçeklestirilecek olan uluslararasi konferansa katilma konusundaki itirazlarina ragmen koalisyon koltuklarini koruyor. Buna ek olarak iç muhalefetin koltuklari da mevcut. Lakin Istanbul’da muhalefetin delegasyonu seçmeye muktedir olup olmadigi belli degil.
LÜBNAN’DA SELEFILER HAREKET HALINDE
Rami G. HURI- The Daily Star
Lübnan’in kuzey kenti Trablus’ta çatismanin ani tirmanisi iki cephede tedirginlige yol açti. Tedirginlik boyutlari, Lübnan sokaklarindaki kentsel savasin kronik dogasi, Trablus’taki çatismalar ve Suriye Kuseyr’deki çatismalarla dogrudan baglantilidir. Son yillarda Ortadogu’da siyasi ve askeri alanlarda Selefi gruplarin Trablus çatismasinda artan rolü önemlidir. Trablus, uzun zamandir Sünni egemen BabAttabbani Mahallesi ve çogunlugu Sii-Besar Esad yanlisi Cebel Muhsin Mahallesi arasinda kendi yerel çatisma alani olmustur.
Suriye’de ve Trablus’ta çatismalar arasinda dogrudan baglantilar vardir. Bu ani bir gelisme degildir. Militan gruplar birkaç yil önce kuzeyde, özellikle Nahr Al Bared Filistin Mülteci Kampi’nda ordu ve güvenlik güçleriyle çatistilar. Daha yakin zamanlarda Lübnanli güvenlik görevlileri basina, BabAttabbani gibi Selefi-egemen mahallelerde Lübnan Devleti’nin kontrolü disinda olan Filistin mülteci kamplarinda yuvalanan Selefilerin, sayilarinin endise verici oldugunu açikladilar. Islami dönemin ilk yillarinda “saf” Islami yasam tarzina yeniden odaklanma egiliminde olan Arap Selefilerin çogunlugunun siddet içermeyen tarzlarina, Militanlarin Selefist dogasi önemli bir boyut eklemektedir. Böylece bugün biz Arap Bölgesi parçalari arasinda ayni anda iki önemli gelismeye tanik olabiliriz. Misir ve Tunus’ta oldugu gibi en dramatik bir sekilde bazi Selefiler kamu siyasetine katilmak ve parlamentoda yarismak için gölgelerden ortaya çikmislardir. Birkaç Selefist grup ise Lübnan’da, Suriye’de ve Irak’ta çok açik bir sekilde gördügümüz gibi kendi yerel, bölgesel ve küresel amaçlarini savunmak için askeri yollara döndü.
Bu, su anda bizim, kamuda politik, siyasi ve askeri eylem yapan Arap dünyasindaki Islamci hareketlerin en azindan üç farkli tanimlanabilir türüne sahip oldugumuz anlamina gelir: Hizbullah ve Hamas gibi agirlikli olarak kendine özgü milliyetçilige demirlemis durumda olan direnis gruplari; Tunus’taki Ennahda , Misir- Fas ve Ürdün’deki Müslüman Kardesler gibi siyasal katilimin ve çekismenin mevcut kanallari içinde faaliyet yürüten partiler; ve, kendi kati kurallarini topluma dayatmak için siddet ve tehdit kullanan Selefist militanlar.
Bu üç grubtan hiçbirinin, uzun vadeli sosyo-ekonomik büyüme ya da egitim kalitesi, çevrenin korunmasi ve kültürel yaraticilik gibi konulari içeren bir program olusturma konusunda güvenilir bir yetenek gösterememis olmalari ilginçtir. Bu farkli Islamci gruplarin direnis ve kimlik konularindaki etkin odaklanmasi onlari muhalefet modunda çok basarili kilmistir ancak onlarin bir sehir veya bir ülke yönetme kabiliyeti çogunlukla test edilmemis olarak duruyor. Bu nedenle, Trablus’taki çatismalarin yükselisinden duyulan endise Lübnan halki için bir sorun olusturmaktan çok daha fazlasini temsil ediyor. Bu bize Selefi Islamcilarin genisleyen militanliginin bir kez daha bölgenin büyüyen bir olgusu oldugunu hatirlatiyor.
Evrensel