Darbe, silahli ekonomiye yine pelerin oldu

Darbe, silahli ekonomiye yine pelerin oldu

Makarna üretiminden maden suyuna, alkollü içecekten bütan gazina, benzin istasyonundan turizm isletmesine, kafeteryadan temizlik sirketine, insaattan tatil köylerine...

Makarna üretiminden maden suyuna, alkollü içecekten bütan gazina, benzin istasyonundan turizm isletmesine, kafeteryadan temizlik sirketine, insaattan tatil köylerine... Misir ordusu uzun süredir sadece ulusal savunma ve darbeyle mesgul degil. Akla gelebilecek her iskolunda yarim yüzyildir oldukça faal bir aktör. Bu devasa güç ekonomik yapiyi da siyasal arenayi da belirliyor. Dolayisiyla ordunun bu sir perdesi aralanmadan, Tahrir’in de darbenin de anlasilmasi pek kolay görünmüyor.
Ordunun Misir’da ne kadarlik bir ekonomiye hükmettigi tam bir muamma. Tahminler yüzde 25 ile yüzde 40 arasinda.

Misir’in GSYH’sinin 2012 itibariyle 255 milyar dolari buldugu düsünüldügünde, ordunun iktisadi iktidarinin en kötümser senaryoda bile ne derece muazzam oldugu ortaya çikar. Ancak net bir veri bulmak zor. Zira isletmeler denetimden muaf. Herhangi bir bilanço veya bütçeleme kamuya açik degil. Öyle ki, geçmiste bu gücün seffaf ve hesap verebilir olmasi yönündeki her ciliz talep bile kutsal bir tabu gibi ‘askeri sirra’ çarparak dagildi. Bu yöndeki girisimler vatan hainligi suçlamasi esliginde askeri mahkemelerde sonlandi. 

Silahli
ekonomi nasil kurumsallasti? 

Ordunun güçlü bir ekonomik aktör olarak ortaya çikmasi 1952’deki Hür Subaylar Darbesi ile basladi ve Enver Sedat’in iktidariyla pekisti. Bu gücü de bizzat anayasadan aldi. 1964 anayasasinda ‘tüm üretim araçlarinin yönetiminin halk adina devlete ait oldugu’, yani devleti yöneten ordunun hâkimiyetine geçtigi açikça yazildi. 1970’lerde Bati’ya açilma çabalari dogrultusunda baslayan kismi liberallesme dahi ordunun gücünü azaltamadi. Aksine Batili yatirimcilarin yerli ortaklari hep Sedat ailesinin fertleri ve askerlerden oldu.
1973’teki Israil savasi Sedat’in prestijini sarsti. Onlarca general emeklilikle silahini kaybetti ama bu durum yepyeni bir emekli asker-girisimci tipi yaratti. Sedat’in yeni bir ekonomik hamle baslatmak üzere olusturdugu Ulusal Hizmetler Projeler Örgütü’nün (NSPO) agirlikli kadrosu emekli askerlerdendi. Sübvansiyon ve vergi muafiyeti esliginde kamu ile özel sektörün el ele giristigi her yeni yatirimla ordunun yolu bir kez daha kesisti.
1992’den sonra ise Hüsnü Mübarek, IMF ve
Dünya Bankasi öncülügünde keskin bir özellestirme harekâtina basladi. Bu neoliberal rüzgârdan askeri isletmeler azade tutuldu. Özellestirilen kamu isletmelerinin yönetimlerine de emekli generaller davet edildi. Buna benzer bir tablonun hemen hemen ayni dönemlerde Türkiye ’de de yasandigini, emekli askerlerin banka ve sirket yönetimlerine alindigini, sert özellestirme politikalarindan askeri isletmelerin etkilenmedigini hatirlatmak gerekir... Ekonominin kurumsal yapisinda sarsilmaz bir yer edinen ordu, gündelik yasamin her hücresine de olanca agirligiyla nüfuz etmis vaziyette. Her ne kadar saglam bir veri bulmak pek olanakli olmasa da Arap Arastirmalari Enstitüsü uzmanlarindan Zeinab Abul-Magd’in geçen yil Arap baharinin tozu dumani arasinda yaptigi çalismalar bir monopole dönüsmüs Misir ordusuna dair önemli ipuçlari sunuyor. Ayrica Misirli sirketler ve ülkedeki yatirimlar internet üzerinden kabaca tarandiginda bile ordunun imzasini her yerde bulmak pekâlâ mümkün. 

Ordu mali yurdun mali 

Zeinab Abul-Magd’in çalismalarina bakilirsa ordu halen gayrimenkul satin alma ve kiralama, temizlik hizmetleri, kafeteryalar, benzin istasyonlari, tarim ve hayvancilik, gida ürünleri, oteller, yazlik evler, turistik tesisler hatta domates konservesi, plastik masa üretimi ve dügün salonu sahipligine kadar her alanda faaliyetine kesintisiz devam ediyor. Üstelik bu faaliyetler gizli sakli degil. Çogu sirketin web sitesinde ya ordunun payi bulundugu veya dogrudan sahibi oldugu açikça yazili. En kârli faaliyet ise insaat. Ulusal savunma gerekçesiyle arazileri kamulastirma yetkisi veren yasa sayesinde ülke topraklarinin yüzde 80’ine yakininin ordu tarafindan kontrol edildigi ifade ediliyor. Bu altyapiyi kârli bir ticarete çevirmek için Silahli Kuvvetler Arsa Projeleri Ofisi kuruldu. Ofis, özel sirketlerle birlikte onlarca büyük proje yürütüyor. Örnegin; turizm cenneti Sidi Krir’de deniz kiyisinda tatil köyleri, villalar ve turistik oteller yapildi, yapilmaya da devam ediyor. Sidi Krir’deki tesisleri ve konutlari satan ROIAA Gayrimenkul Yatirim sirketinin sitesinde yer alan ilanlarda arazinin Misir Silahli Kuvvetleri’ne ait oldugu ve projenin birlikte yürütüldügü bilgisi yer aliyor. Ülkenin zengin yerlerinden Nasr City’de yine orduya ait yüzlerce konut satilik veya kiralik. En büyük benzin istasyonu zinciri Wataniya da bizzat ordu tarafindan kiralaniyor veya isletiliyor.
Safi mineral sulari ordunun gözbebegi ürünlerinden. Safi’nin internetteki tanitim brosürlerinde sirketin NSPO’nun bir girisimi olarak kuruldugu ve Misir ordusuna ait oldugu belirtiliyor. Yakin zamanda Safi ile Kuveyt sermayeli
Ortadogu ’nun ve Arap Yarimadasi’nin en büyük içecek devi Arabian Beverage Company (ABC) ile hayli kârli bir anlasmaya imza atildi. ABC’nin Avrupali büyük alkollü içki üreticileri ile güçlü ortakliklari bulunuyor. Safi üzerinden böylece alkollü içecek piyasasi da bir sekilde ordunun denetimine girdi. Ordu, ABC’nin alkollü içeceklerinin dagitimini ‘hassas ticari’ dengeyi gözeterek ülkenin daha zengin, Hiristiyan, laik kesimlerinin yogunlastigi güney bölgelerine yapiyor. Simdiden pazar payi yüzde 30’lara ulasti. ABC de Safi Mineral Water adiyla ordunun suyunu tüm Arap ülkeleri, Afrika ve Avrupa pazarina tasiyor.

Vatan haini isçiler...

Ayni sekilde halkin neredeyse tek gida maddesi haline gelmis Kraliçe marka makarnalar da ordu menseli. Bir diger temel gida et ise ülkenin orta kesimlerinde yer alan dogrudan orduya ait dev teknolojik kesimhanelerden saglaniyor. Misir’in yegâne domates salçasi da yine asker damgali. Darbeler tarihi benzer Türkiye’de TSK’nin da bir zamanlar domates salçasi üretmesi ilginç bir ayrinti olsa gerek! Ordu sadece merkezi olarak degil ayni zamanda emekli generalleri sayesinde yerel ekonomileri de kontrol ediyor. Luksor, Asvan ve Kuena’da seker üretimi asker kökenli valilerin elindeydi. Süveys’teki turizm ve balikçilik ordu baglantili valilerin tekelinde. Askerin bu büyüklükte bir ekonomiyi nasil bir yasal korumaya aldiginin en iyi örnegi ise bütan gazi üreten Askeri Fabrika 99’da 2010 yilinda yasananlardi. General Sayed Mishaal emekli olduktan sonra 10 yil boyunca Mübarek’in partisi NDP’de milletvekilligi yapti. Ardindan NSPO’nun bir girisimi olarak kurulan Askeri Fabrika 99’un basina atandi. Fabrikada 2010’da yasanan is kazalari nedeniyle eylem yapan isçilerin liderleri ve sendika baskanlari “bütan gazi üretimi ile ilgili askeri sirlari ifsa ettikleri” gerekçesiyle askeri mahkemede yargilanip tutuklandi. Bu olay bile ordu ile ekonomi arasindaki bagin ne derece dokunulmaz oldugunun kaniti.
Iki yil önce Mübarek’e karsi Tahrir’de biriken öfkeli kalabaligin acil özgürlük talebinin altina gizlenmis bir adalet arayisi da vardi aslinda. Ve iki yil sonra o adalet arayisi bu kez Mursi’ye tepkide ön plana çikti. Ordu ekonomik terazinin agir basan kefesindeki konumunu yine darbe peleriniyle örtmüs oldu. Ama Wataniya ve Kraliçe makarnalarinin önündeki kuyruklarin önümüzdeki dönemde bu kez hedefi kalbinden vuran isteklerle Tahrir’e uzanmasi hiç de sürpriz olmaz.