20 Aralik 2011 tarihinde gözaltina alinan ve ardindan tutuklanan gazeteci arkadaslarimiz ilk durusmalarina bugün Çaglayan Adliyesi’ndeki 15. Agir Ceza Mahkemesi’nde çiktilar. Dört gün boyunca sürecek olan davanin ilk durusmasinda olup bitenler tüm KCK davalarinin mantigi ile birlikte düsünüldügünde ‘Davasi zulüm, durusmasi iskence’ diye düsünmemek elde degil. Ilk bastan anlatalim. Durusmanin baslayacagi ilan edilen saat 09.00’dan önce durusma salonunun önündeyiz. Bizimle birlikte birkaç gazetecinin disinda pek kimse yok, yavas yavas diger gazeteciler ve avukatlar da gelmeye basliyorlar, ancak durusmanin saat 13.00 gibi baslayacagi söyleniyor. Durusma salonunun yan tarafindaki yeni açilmis kafeteryada davayi izlemeye gelen ve uzun süredir Türkiye’de gazetecilik yapan iki yabanci gazeteci ile tanisiyoruz. Biri AFP Muhabiri Nicolas Cheviron, digeri de çesitli gazetelere haber geçen Delphine Nerbollier. Yabanci gazeteci gözüyle Türkiye’nin durumunun genel olarak nasil göründügünü soruyoruz, ‘Model ülke’ diye espirili bir yanit veriyor ve ‘Yakinda KCK Yabanci Basin Iddianamesi de açilir’ diyorlar. Biraz sonra dava salonunun önü aralarinda milletvekilleri ve yabanci heyet mensuplari ile yargilanan meslektaslarimizin yakinlarindan olusan kalabalik ile doluyor. Tabii çok sayida da avukat var. Bu davaya yüz kadar avukat katiliyor. Durusma salonuna alinmak tam bir zulum. En son gazetecilerin alinacagi söyleniyor ve erken de gelmis olsaniz, bu dava bir ‘yargilanan gazeteciler davasi’ da olsa, bu gerçek degismiyor. Güç bela içeriye girmeyi basariyoruz, ancak içerisi de farkli degil. Önce iyi olan seyi yazalim, tutuklu olan arkadaslarimiz ile selamlasiyoruz. Herkes tanidigina el salliyor ve onlardan yakinlarina el salliyorlar. Özgür Gündem editörlerinden Türabi Kisin ile ve Kürt basinina yillarini vermis Ramazan Pekgöz ile selamlasiyoruz. Ramazan’a ‘biraz zayiflamissin’ diyorum, o da gülerek ‘çok spor yaptiriyorlar’ diyor. Gazetemiz Muhabiri ve yazarlarindan sevgili dostum Hüseyin Deniz ile asker barikatinin arasindan el sikisarak selamlasiyoruz. Bu sicak ortamin yaninda, bu davayi karsilama kapasitesinden yoksun olan durusma salonu gerçegi ve davayi yönetecek mahkeme heyetinin tutumu isleri iyice içinden çikilmaz hale getiriyor. Avukatlar, kendilerine ayrilan bölüme sigmiyorlar. Bunun üzerine Mahkeme Baskani Hakim Ali Alçik, izleyici bölümüne oturmalarini istiyor. Avukatlardan buna itiraz ediyor. Ayrica tutuklu yakinlari ve durusmayi izlemeye gelen kurum temsilcileri ile gazetecilerden ayakta kalanlar var. Yani dava büyük, ama durusma salonu küçük. Mahkeme heyetinin salondan gelen ses üzerine ‘azarlama’ tonunda yaptigi uyarilan ciddi tepki topluyor ve alkislarla, zilgitlarla protesto ediliyor. Az sonra da, tutuklu gazetecilerin oldugu bölümden ‘Baskilar bizi yildiramaz’, ‘Özgür basin susturulamaz’ sloganlari duyuluyor. Mahkeme heyeti salonu terk ediyor ve salondaki herkesten salonu bosaltmasi isteniyor. Bir süre ‘acaba ne olacak?’ sorusu ortalikta dolasirken, yapilan görüsmelerin ardindan durusmanin yemek arasindan sonra saat 13.00’de yeniden baslayacagi söyleniyor. Sabah durusma salonuna girerken yasanan iskence, yine yasaniyor. Yine güç bela içerideyiz. Yapilan yoklamada ismi okunan tutuklu gazeteci arkadaslarimiz Kürtçe ‘Ez Livirim’ diyerek yanit veriyorlar. Avukatlardan Baran Dogan söz alarak, Özel Yetkili Mahkemeleri yetkisiz kilan yasa degisikligine atif yaparak, bu mahkemenin de artik yargilama yetkileri olmadigini ayrica bu mahkemelerin dogal yargiç ilkesine uygun olmadigi için de yargilamaya yapamayacagini belirterek mahkemenin reddini talep ediyor. Mahkeme Baskani, Avukat Baran Dogan’a söz verirken ‘sanik’ diye seslenmisti. O da savunmasini yaparken bunu hatirlatiyor ve ‘Allah söyletiyor herhalde’ diyor. Salonda bulunanlar gülüyorlar! Ve avukatlar müvekkillerinin kendi anadillerinde savunma yapmak istediklerini belirtiyorlar. Mahkeme baskani buna izin vermiyor. Bunun üzerine Özgür Gündem Gazetesi yazarlarindan Yüksel Genç söz alarak, Türkçe bir savunma yaparak neden anadilde savunma yapmak istediklerini anlatiyor. Ancak Mahkeme Baskani’nin tüm bu süreç içindeki tutumu, seçilmis özel bir siyasi yargiç kivaminda. Avukatlardan biri, Mahkeme Baskani’nin Kürtçe savunmaya izin vermeyip, Türkçe savunmaya izin vermesinin 12 Eylül cunta düsturunun bir ürünü olan ‘Türkçe konus, çok konus’ anlayisini yansittigini belirtiyor. 12 Eylül yargilamalarinin yapildigi bir süreçte mahkeme heyetinin bu tavrinin 12 Eylül anlayisina sadik oldugunun bir göstergesi oldugunu dile getiriyor avukat. Bu yaziyi yazmak için kisa bir süreligine salondan ayrildigimizda ana dilde savunma konusunda avukatlarin talepleri sürüyordu. Ögleden sonraki bölümde savunma yapan avukatlardan biri de Esber Yagmurdereli`ydi. Esber Yagmurdereli `Kürt halki` terimini kullandigi için mahkum oldugunu ve cezaevinde yattigini hatirlatti. Ayrica 2 yil önce Diyarbakir`da görülmeye baslayan KCK Ana Davasini da izledigini, orada mahkeme baskaninin Kürtçe savunma talebi karsisinda `bilinmeyen bir dil` diye konustugunu belirten Yagmurdereli, "Ama siz bugün durusmanin basindan itibaren Kürtçe lafini kullandiniz ve kullanmaya devam ediyorsunuz. Bu madalyonun diger tarafindan bakinca olumlu bir gelismedir. Bugün artik insanlar Kürtçe müzik dinliyorlar, bazilari begeniyor azilari begenmiyor. Bu artik Ingilizce Fransizca`nin konusulmasi gibi normal bir durum. Ana dilde savunma hakkinin önündeki barikat son derece zayiflamaya baslamistir. Ve ben bunun çok geçmeden asilacagini düsünüyorum. Sizin de katkinizla bu barikati hep beraber kaldiralim" dedi. Mahkeme baskani talepleri ve degerlendirmeleri yarin da almaya devam edeceklerini söyleyerek durusmayi bitirdi.