Bugün, 24 Kasım 2024 Pazar

DEPREMIN DEPRESYONLARI

DEPREMIN DEPRESYONLARI

17 agustos 1999 Sali aksamüstü Istanbul Avcilar Anbarli da deniz kenarindayim, Çok sicak bir gün, buralari henüz liman sahili degilken, deniz kenarinda ki issiz kayaliklarda oturur siirler dizer dakikalarca denizi izlerdim.

DEPREMIN DEPRESYONLARI

17 agustos 1999 Sali aksamüstü Istanbul Avcilar Anbarli da deniz kenarindayim, Çok sicak bir gün, buralari henüz liman sahili degilken, deniz kenarinda ki issiz kayaliklarda oturur siirler dizer dakikalarca denizi izlerdim. Bazen koyu mavi, bazen yesil mavi renk alarak beni kendine çekmeye çalisan bu Su Sehri’nin, gizemli hâli merakimi artirir derin zamanlara dalardim.   Ancak bu dalislarim sirasinda o günün gecesi olabilecek depremi görememis, sezememistim.

Marmara yine Mavi Marmara idi, insanlar yine ellerinde gazete kâgidina dolanmis sarap ve diger içecekleri ile kayaliklarda sesiz sakin konakliyorlardi. Gerçi Küçükçekmece Gölünün renginin degistigini, su sicakliginin arttigini mahallede sokak arasi kadin sohbetlerinde duymustum ya; o zamanlar depremden önce bu tür tabiat olaylarinin gözlenen degisimlerinin, deprem habercisi oldugunu bilmiyordum. Ben depremlerin insan ruhunda yasananlarina depresyon dendigini çok önceleri yasayarak ögrenmistim. Ancak denizlerin depresebilecegini, yeryüzünün, gökyüzüyle ay ve günes tutulmalariyla baglantili olarak birlikte deprestiklerini bilmiyordum.

Agustosun deprem günü,  Avcilar Askerlik subesinin önünden dolmusla küçük çekmeceye giderken, gözlerim siraya girmis intizamli kalabaliga takildi, ellerinde celp kâgitlariyla kayit yaptiran asker adaylari,  bu çok sicak günün öglen saatinde kuyrukta kayittaydilar. Ancak nöbetçi asker basini siper torbalarinin üzerine koymus bitkin bir halde uyur gibiydi,  bu durum benim çok dikkatimi çekmisti, 1999 Agustos depreminden 15 yil sonra simdi bile gözlerimin önünde ayni manzara. Oysa ben nöbette ki bir askerin dimdik çaki gibi ayakta durdugunu bildigim için bu siradisi durumun deprem gününde olmasi gerçekten de tabiat ve insanlar üzerinde garip isaretlerin görüldügü savini kanitliyordu.

17 Agustos deprem gününden üç gün öncesi çok sahane bir günes tutulmasi yasamis, yurt disi misafirlerimizle birlikte tüm yurt genelinde o platin rengi isigi, gözlüklerimizin arkasindan da olsa izlemistik.

Saniyorum eski yasanmisliklara dayanilarak insanlar yeni dedikodular üretiyor, bu çok etkili sosyal haberlesme(dedikodu) agiyla bazi afet öncesi isaretleri birbirimize ulastirmis oluyorduk da; tedbir almak gibi bir fikri akil edemiyorduk, eskiden depremlerde büyüklerimiz ölmenin disinda ne yapmislar diye sorusturmuyor, arastirmiyor, uyuyorduk evet evet uyuyorduk yine uyurken deprem bizi yakalamisti.

-Annneeeee Anneeeeee kalk deprem oluyorrr…

Kizimin beni sarsmasiyla uyandim. Pencerelerden içeriye dogru simsek çakar gibi mavimsi bir isik sanki elips çiziyordu, kulagimda derin bir sessizligin korkunç ugultulari, eski teksas filmlerindeki müzigin isligi yahut bozkirin isyan firtinasinin çikardigi uuuuuu sesini andiran eski zamanlarin yeraltindan seslenisi. ACILARIN SAFAK SERENADI tarifleyemedigim, tanimlayamadigim bir durum iste!

Yataktan firladigim gibi dis kapiya dogru kosuyorum, annemin sözleri hizla aklimdan geçiyor, depremde kapilar sikisir açilmazmis, o sebeple ilk önce kapiya kosup açmak lazimmis, kapi sikismis deyip açilabildigi kadar araliktan bacagimi sokup o boslugu,  yasama açilan nefeslik anlaminda ayagimla, ayakta tutmaya çalisiyordum. Bir taraftan da ogluma tek kisilik yatagini pencereden asagi at üzerine kardeslerini ellerinden tut asagi birak diye yol gösteriyordum, ev alti katli olup biz birinci katta oturuyorduk. Odasinin esik üstünde gözleri faltasi gibi açilmis elleriyle kapi kenarlarina tutunmaya çalisan büyük oglum, sarsinti hafifledigi anda bana kosup kapiya destek olmak istedi, beni aradan çekip kapiyi sarsinca:

— anne kapi sikismamis emniyet kilidini açmamissin, dedi. Unutmusum.

Emniyet kilide de ne demekti ki, ben kapisi sadece kapatilan, kilitlenmeyen konaklarda büyümüs, güvenilir zamanlarin çocugu idim, elbette ki hayatimiz da sonradan ögrendiklerimizi çabuk unutacaktik. Toplum olarak da bu duruma adapte olamamistik ve deprem sonrasi yapilan kapilarda deprem kilidi artik yapilmamaya baslanmisti,  zira bu kilidi acil durumlarda açamayarak, kaçamayan yiten hayatlarin sayisi kabarikti.

Oglum kapiyi açti, hepimiz birden kapinin önüne çikip karsi komsuyu elinde mum ve kedisini kucaklamis halde görünce, kadincagizin bana saskin gözlerle

‘’komsum sana hirka vereyim mi ?’’ demesiyle kendime geldim.

Çiplakmisim, yatak odamiza dogru kostum meger kapi degilde dolap sikismis yatak odamizin gardrop duvari pencereden bahçeye dogru göçmüs, dolabin üzerinde ki kislik bohçalar hurçlar asagi düsmüstü. Bu felaket panayirindan elime ilk gelen urbayi giyindim, bu acil durum kiyafetim belki yadirganmayacakti, çarsaflara ve battaniyelere sarilmis çiplak depremzedelerin yaninda hayli giyiniktim fakat yine de tarifliyorum, üzerimde siyah sutyen ve altimda esimin siyah Kürt salvari!

Çocuklarim, esim merdiven basinda beklesiyorlar bende siz çikin diye bagiriyorum da ne mümkün merdivenler yok, o beton yigintilarinin arasindan mermerleri kenara kaldirip ugrastik kendimizi disari attik, sonradan bu merdivenlerin perde beton olarak yapilmasi gerektigini ögrenecektik. Karsimizdaki komsunun evi,  bitisik ilkokulun bahçesine uçmus yerle bir yatiyordu, o toz bulutu, yanmis hayatlarin tüten bacasi gibi göge yükseliyordu, ortalik sadece toz bulutuyla sari gri bir haldeyken, sesiz bir çigligin nefes alinmaz bogucu yalnizligini yasiyorduk.  Birbirimize sarilmis halde boslukta yürüyorken,  bir adamcagiz bagiriyordu

— su su verin

— elimizdeki damacanayi ona verdik yan tarafta alisveris merkezinin oldugu yedi katli bina göçmüs, göçük altindaki bir kisiye su götürmek nasil bir sey anlamadan öylece bakiyorduk sanki insanlar kaçmislar da evler yikilmis gibi düsünüyorduk, altinda kimse var mi fikri aklimiza gelmiyordu, sok olmak bu olsa gerek.

Küçük oglumu en son uyandirmistik o sok olmamisti durumu anlamis olmali ki bu evde arkadasim oturuyor deyip ablasinin elinden kurtulup yikintilara dogru kostu, bizde arkasindan kosuyorduk, o anda uyanmistik, çocugumuzu yikilabilecek duvarlarin altindan uzaklastirmak adina dur gitme dur diyerek ilk tedbirimizi almistik. Sagimizda yikinti solumuzda yikinti, depremin avcilardaki av sonu manzarasin da yer almis bizler canli bir tablonun ruhsuz resimleriydik.

Battaniye ve çarsaflara sarilmis insanlar yikintilarin basinda telefonlar çalismiyor yardim gelmedi gibi konusmalar yapiyorlar. Çocuklarin kani donmus misali renkleri kaçmis beyaz sari tuhaf bir durumdalar,  esime nereye gidelim dedim,

— Camiye gidelim dedi,

—Camiye gitmek?

Sanirim camilerin her sartda ayakta kalacagina inancimiz tamdi yahut garibanlarin gidecek yeri olmayanlarin camiye siginmasi geleneklerimizdeki huyumuzdan mi nedir, iste tüm bu sartlanmisliklarimiz geregi ilk aklimiza camii gelmisti ve biz de oraya gittik. Alacakaranlikta camii bahçesine vardik ki igne atsan düsecegi yer yok, insanlar battaniyelerini sermisler bitisik nizam yatiyorlar gecenin üçü, geçi,

Sabahin eri, körü,  mecburen biz de çimenlere uzandik, fakat uyumak ne mümkün, ilk isikla göz göze geldigimde günesin;

— Ben yasamim tutulursam ölürsünüz’’ dedigini anlar gibiydim.

Lütfen Sevgili hayatim günesim artik tutulma,

Ilçemiz karantinaya alinmis, evlerimiz geceleri mezarlik, gündüzleri kazi alani

Ürkütücü, hayalet görüntüsünde mutlu anilari gömmüs olarak öylece duruyordu.

Deprem sonu günler nasil da uzamisti, Avcilar da çevre ceset kokuyor, rüzgâr toz esiyordu, ezanlar sadece selaya dönüsmüstü. Çadir kentin varoslarinda soklanmis insan kalabaligi olan bizler hedefsiz ve tutarsiz yasiyorduk. Yikildigimiz günün sonrasin da depremin artçilariyla, öncüleriyle yata kalka tedbirler almaya çalisirken,  belediyelerin afet acil birim kuyruklarinda siramizi bekliyor okullara, yurtlara kamuya ait bos saglam konutlara yerlestirilerek, yaralarimizi sarmaya çalisiyorduk. Birkaç gün sonra kapi arasinda sikisarak, mosmor olmus bacagimla topallayarak yürüyordum, bazen nöbetçi askerin izniyle birkaç özel esyami almak istesem tam daire kapimizin önüne geldigim de basim dönüyor kalbim hizla çarpintilarda askere gel beraber girelim demeye çekiniyor, korktugumu belli etmemeye çalisiyordum. Bu kriz halini yasamamak için liste yapiyor ve bir daha gelmemek üzere ne varsa almaya çalisiyordum ki ikaz ediliyordum sadece bes dakikada ne alabilirsem ve o ruh haliyle tekrar artçilarin tetikledigi bir depreme yakalanmak korkusuyla birkaç esyami alip çiktigim da savastan çikmis öncü birlik askerinden farkim kalmiyordu.

Esim iki oglumuzu alarak bir aile dostumuzun yazligina gitmis bende iki kizimla üniversitenin yurduna yerlestirilmistim, büyük kizim o sene özel bir hastanede hemsire olarak göreve baslamisti. Nöbetçi oldugu gece hastanede, sarsintida saga sola firlayarak çarpan kirilan serum siseleri arasinda, devrilen hasta yataklarina tutunarak siddetli bir deprem travmasi yasamisti, nöbetçi oldugu katta ki kaçamayacak onca hastanin sorumlulugunu derinden hissetmis, deprem kalintilari arasinda degilse bile, bu sorumluluk altinda ezilen ruhu onu perisan etmisti, konusmuyordu ve uyumuyordu, artik hemsirelik yapmayacagini söylüyordu.

Ailece hepimiz nöbetlese saat gece yarisi üçü, bes, on dakika geçesiye kadar uyumuyor deprem bekçiligi yapiyorduk. Bu sendromlarimiz tüm halk arasinda yayginlasinca deprem travmasini atlatamayanlara ve toplumun psikolojik halini düzenlemek adina özel kliniklerde ve deprem yardim birimlerinde psikiatristler görevlendirilmis, insanlar yiginla tedaviye alinmisti.

Kirmizi damgali duvar ve kapilariyla evlerimiz sicak yuva özelligini yitirmis, yaklasmaya korktugumuz agir hasarli, orta hasarli, hafif hasarli, ünvanlariyla ayakta kalmaya çalisan hasta gibiydiler, zaten kisa bir süre sonra emlakçi doktorlar tarafindan yok fiyatina bedava gibi toplanmistilar. Kendimize yeni mekânlar aramaliydik, sanirim birkaç ay gözlerim kiralik evlerin giris katlarinda ki daireleri aramisti. Zira sarsintida hemen kaçabilirdik, maalesef herkes de ben gibi düsündügünden, o daireler dolar ve yüro ile kiralanmis hemen dolmustu,  yüksek katlarin öylece bos kalmalarina bir çözüm üretilmis halk bilinçlendirilerek kiraya çikmalari saglanmisti söyle ki;

Uluslararasi deprem savasçilari olarak bilinen Japonlar ne demisler; ‘’DEPREM SIRASINDA YUKARI ÇIKINIZ,  BINA ÇÖKERSE SIZ YIKINTININ ÜZERINDE KALIRSINIZ’’

Bundan sonra da aradigim kiralik daireler de bu özelligi gözetecek çocuklarimla hesap yapacaktim, ev 12 katli yariya kadar yere gömülse demekki biz 6.kattan itibaren daire bakalim zaten bu gökdelen misali binalar sallaniyormus fakat yikilmiyormus sadece yere batarsa da yüksek katlardakiler üstte kaliyormusuz. Hayli bir zaman da böyle ev aramistim.

Cam ve agir avizeler yerini daha hafif ve kirilmayan basimiza düsünce acitmayan, öldürmeyen maddelerden yapilmis isik saçarlara birakmis. Dolaplarimizi duvara sabitlemis sarsintida buzdolabi veyahut saglam metal esyalardan birinin yanina bas kollarla saklanmis olarak pozisyon almayi ögrenmis, evimizin bir kösesini deprem acil malzemesiyle çantalamistik. Çesitli sekillerde radyosu, feneri, düdügü olan isildaklar üretilmis depremle yasamayi ögrenmeye baslamistik. Deniz kenarina yaklasma tusinami gelir, camii minaresine yakin yürüme devrilir, asansöre binme  düsersin, apartmanda merdivenlere çikma tekin degil, disarda geçitlerin altinda durma açik alanlara kos, tüm bunlari ögrenmistik.  Mahalle aralarinda birçok noktaya deprem konteynirlari konulmus, okullarda hastanelerde ve kamu alanlarinda deprem tatbikatlari yapilir olmustu. Akut gibi acil yardim birimleri olusturulmus, yer kabugu yenilenirken paralel olarak sosyal hayatimiz ve ekonomik hayatimiz da farkli bir boyuta geçmisti. Zaman zaman endiselerimiz depresiyordu her ne kadar ilaçlarla uyuyabilmis olsakta unutamamistik. Aklima paranoyakça fikirler takiliyordu acaba Amerika’mi fay hattimiza alttan bir seyler dürttü, yoksa Asya’daki savaslar sebebiyle, üstten topragin bagrina ekilen kursunlarla, bombalarla deprem olusuyor vs.

1999 Agustos depremimiz ardindan gelen artçilar fay kiriklarimizi tetiklememis, ancak ekonomik ve sosyal hayatimizdaki bosluklarimizi hayli tetiklemisti, depremin yasandigi bölgelerdeki sag kalan insanlar maddi manevi kayiplarla beraber yer degistirmis sosyal anlamda yasamlari saglam zemine oturamamis bir topluluk olustururken, ekonomik anlamda üst üste yasanan ekonomik krizler hep bu artçilarin tetikledikleriydi. Bu gün hâlâ bir türlü yikik yerlerimizi delik ceplerimizi, kirik kalplerimizi ve yarin ki kaygilarimizi onarabilmis degiliz.

Yaziyi hazirlarken o günleri yasiyor gibi olmanin verdigi üzüntü ile geç kaldigimi düsündüm. 17 agustos geçti geç kaldin herkes kalemiyle kazi yaparcasina tekrar yazdilar depremi hatirlattilar dedim kendi kendime!

Fakat vicdanim yaz diyordu, hep güncel olan bir olayin geç kalmisligi olmaz.

Degil ki Insan canli ölümüne yol açacak felaketlerden Allaha siginirim, umuyorum ki daha

Bilinçli ve etkili deprem savar yöntemler bulur ve uygulariz. Felaketsiz yarinlar dilegimle

Saygilar.

 



  • Pazar 8.8 ° / 6.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 9.5 ° / 5.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 10.1 ° / 7.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı