DERSANELERIN GEREKLILIGI YA DA GEREKSIZLIGI

DERSANELERIN GEREKLILIGI YA DA GEREKSIZLIGI

Uzunca bir süredir ülke gündemini yogun sekilde mesgul eden, dershanelerin kapatilacagi yönündeki söylemler giderek daha bir ete kemige bürünmüs hale geldi. Gün geçmiyor ki konunun taraflari, ya da taraftarlari yeni bir açiklama ile bu mesaj verme kavgasi

DERSANELERIN GEREKLILIGI YA DA GEREKSIZLIGI

Uzunca bir süredir ülke gündemini yogun sekilde mesgul eden, dershanelerin kapatilacagi yönündeki söylemler giderek daha bir ete kemige bürünmüs hale geldi. Gün geçmiyor ki konunun taraflari, ya da taraftarlari yeni bir açiklama ile bu mesaj verme kavgasinda bir adim öne geçmeye çalisan açiklamalar yapmasin.

Peki, nedir bu dershaneler? Ne zamandan beri egitim sisteminin bir parçasi haline gelmislerdir? Hangi ihtiyaçtan dogmuslardir? Bu gün artik ihtiyaç kalmayacak bir egitim sistemi ortami olusturulmus da o nedenle mi kaldirilmak istenmektedir?

Ama ortada bu sorulari soran ya da cevaplarini arayan kimselere pek itibar edilmedigi de çok açik. Kamuoyu denilen sey varsa yoksa iktidar cemaat –çatismasina hapsedilmis durumda. Toplum da bu çatismanin bir tarafinda olmaya zorlanmaktadir. Sanki egitim sistemini cemaat bozmus, hükümet düzeltmis; sanki bütün dershaneler cemaatin denetimindeymis gibi bir hava da açiklamalar havada uçusuyor. 

Oysa bu durumun gerçegin sadece bir parçasini yansittigini hepimiz biliyoruz. Her konuda oldugu gibi, dershaneler konusundaki ittifaklari da niye çatladi bu bizim yazimizin konusu degil. Hangi siyasal amaç ve endiselerle sistemde esasli bir reform degil de, çikar çatismasinin basladigini biz de kamuoyuna yansidigi kadar biliyoruz.  Arka planinin da yasananlari ilerde her halde daha iyi anlariz.

Gelin simdi sizlerle kisa bir tarih bilgisini paylasalim. Dershanelerle ilk tanismamiz 1915 yili Agustos’unda  Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi” ile olmustur. Yani sorunun baslangici neredeyse yüzyil geriye dayanmaktadir. Osmanli’dan miras devraldigimiz bir sorunla karsi karsiyayiz.

Dershanelerin asil amaci ise, 7 Mart 1988 tarihli 2255 nolu Tebligler Dergisinde söyle açiklanmistir. (Birinci Bölüm/Genel Hükümler/madde.6)                  

Ögrencileri;                                                                                                                       

   a) Zayif olduklari derslerden yetistirmek ve bilgi seviyelerini yükseltmek.                

    b) Bir üst okulun giris sinaviyla, okul disindan bitirme sinavlarina hazirlamak.          

    c) Belli alanlarda ilerlemek maksadiyla arastirma ve inceleme yapmak, ilgi ve istidatlari dogrultusunda ihtisaslasmak isteyen ögrencilere gerekli olanak ve ortami saglamak. (…)

625 sayili kanuna istinaden kurulan dershaneler görüldügü üzere ilk bakista egitim sisteminin kendi ifadesine göre “bir ihtiyaç olarak” dogmustur.  Oysa bugün ayricalikli okullar durumunda olan özel okullar ve kolejler, özel dershaneler, Mekatib-i Hususiye Talimatnamesinden öncede Osmanli Devleti döneminde mevcut idi. Enderunlar olarak bilinen bu Saray Okullarinda o dönemin ayricaliginin bir ifadesi olarak, yalniz saray memurlari yetistirilir ve devlet büyüklerinin çocuklari bu okullarda okutulurdu.

 Tarihteki gezintiyi fazla detaya bogmadan burada sonlandiralim. Ama surasi inkâr edilemez bir gerçekliktir ki, sistemin tüm araçlari ve medyasi bugüne kadar bunun hep bir ihtiyaçtan dogdugunun altini çizmistir. Ve günümüzde de, bu ihtiyacin hala var oldugu açikça ifade edilmektedir.

Siyasal Sistem kendi Anayasasinda temel egitimin gerekliligi, zorunlulugu ve parasiz oldugunu açik bir sekilde ifade etmesine ragmen, egitime ayirdigi bütçeyi sürekli düsük tutarak, ödenekleri keserek parali ve özel egitimin önünü daima bilinçli bir sekilde açmistir. Dershaneler ise bu politikalarin bir sonucu olarak sürekli çogalmis ve adeta bir zorunluluk haline getirilmistir.

Öte yandan dershanecilik de ticari bir faaliyet olarak cazip bir sektör haline gelmis ve büyük bir yatirim alani olmustur. Sistemin bu isleyisi hem devlet tarafinin (ödenekleri azaltmak), hem de dershane sahipligi tarafinin ortak bir kazanç alani haline dönüsmüstür. Bu karli alani elinde tutma yarisi belli siyasal ya da dinsel olusumlarin, kimi zaman açik kimi zaman da gizli ittifaklar içerisinde hareket etmeleri sunucunu dogurmustur.

Egitimde firsat esitligi ilkesi ise hem devlet okullarinda, hem de dershaneler ve özel okullar araciligiyla saglanamadigi gibi esasen taraflarin hiçbirisinin de derdinin bu olmadigi çok açiktir. Özel kesimin zaten böyle bir amaci ve ya zorunlulugu olmadigi için bu konuda pek suçlanamaz. Ama devlette son yillarda sürekli yazboz tahtasi haline getirdigi egitim sisteminde firsat esitligini tamamen ortadan kaldiracak adimlar atmaktadir. Iktidarin bu alandaki tüm uygulamalari, birbirinin ziddi egitim ve sinav/basari ölçme sistemleri ile sorunu daha da katmerlestirmektedir.

Egitimin içerigi ve okullarin dinsel egitim agirlikli okullara dönüstürülmesi ile ilgili haber ve uygulamalar ise apayri bir sorun olarak ortadadir.

Dershanelerde çalisan on binlerce hizmetli ve yüz binin üzeride oldugu ifade edilen egitim emekçisinin durumu ise bu çatismada neredeyse hiç yer almiyor. Tek açiklama 40 yas üstü ögretmenlerin bile dershaneler özel okula dönüsünce ise alinacagi vaadi. Madem devlette kadro var niye atanamayan on binlerce ögretmen var. Birde dershaneden gelenleri alacaksiniz. Demek ki isteyince kadro yaratilabiliyor.

Bize göre devlete düsen görev; egitimde firsat esitligini yaratmak, parasiz egitimi güvence altina almak, egitim emekçilerine ve konun uzmanlarina kulak vererek sorunlarin çözümüne odaklanmaktir. Bir an önce sorunun hükümet- cemaat çatismasi/uzlasmasi ikileminden çikarilip daha genis boyutta tartisilmasinin önü açilmalidir. Bütün bu tartismalarin egitimin bilimsel bir temelde ve demokratiklestirilmesi hedeflenerek yürütülmesi temennisiyle yazimizi bitirelim.

Dostlukla.

(Yazimizda yer alan tarihi bilgiler ve genel bakis için, “MEMUR GERÇEGI” Dergisinin Ocak 1994 tarihli ve yil 3/10. Sayisinda yer alan “ Egitimde Kurumlasan Bir Özellestirme ‘ÖZEL DERSANELER’”  baslikli yazidan yararlanilmistir.)