Basbakanin “Dinini de, kinini de unutmayan nesiller yetistirecegiz” ifadeleri tartisiliyorken, 222 sayili “Ilkögretim ve Egitim Kanunu ile Bazi Kanunlarda Degisiklik Yapilmasina Dair Kanun Teklifi” TBMM Baskanligi’na sunuldu. Zorunlu egitimin süresini degistirerek, 4+4+4 olarak yapilandirmayi amaçlayan teklif, yeni bir tartismayi da beraberinde getirdi. Hükümet tersini savunsa da, hazirlanan taslagin zorunlu egitimin süresini 4 yila indirdigi, okul öncesi egitimi zorunlu olmaktan çikardigi, çiraklik yasini düsürdügü ve bu degisiklikten en çok kiz çocuklarinin etkilenecegi gibi temel itirazlar giderek yükseliyor. Peki, yeni sistem ne getiriyor? 4+4+4 nasil uygulanacak? Sisteme neden bu kadar müdahale ediliyor ve bu müdahaleler neden egitimin ezberci, tek tiplestirici niteliginin degistirilmesini kapsamiyor sorularina Maltepe Üniversitesi Egitim Fakültesi Ögretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cem Kirazoglu ile yanit aradik.
Öncelikle bize anlatir misiniz, nedir bu 4+4+4? Zorunlu egitimin süresi azaliyor mu, artiyor mu?
Zorunlu egitim 12 yila çikarilmis gibi görünüyor ama ilk 4 yil sonunda “Söyle bir bakalim, biz bu çocuklardan baska nasil yararlaniriz” diyorlar. Mesela bir kismini açiga aliyorlar. Açik ögretim gibi seylerden bahsediyorlar. Bu da çocugu okuldan uzaklastiran, sosyal çevresinden koparacak bir yöntem.
Öyleyse bu nasil bir zorunluluk?
Zorunlu degil dolayisiyla. Kesintisizlikle ayni binada olmayi birbirine karistirdiklarini düsünüyorum. Diyor ki mesela “ergenlik döneminde, 16 -17 yasindaki çocuklarla 8 -10 yasindaki çocuklar bir arada bulunmamali. Ayni koridoru paylasmak bazi baska sorunlara yol açabilir”, diyorlar. Tamam, iyi ama burada kesintisizlikle, ayni mekâni paylasmak karistirilmis birbirine. Farkli bir kampüs yaratirsiniz olur biter. Bu türdeki bütün tasarilarda oldugu gibi ifadelerde muglaklik var. Gelecek itirazlar hesaba katilarak bazi noktalar yoruma açik birakiliyor. Ama burada esas önemli olan, egitimin amaci. Ilkögretim zorunlu 8 yil oldugunda da amaç, ögrencilerin gelisimine katkida bulunmak degil. Sonuçta iki tane kamp var ve her ikisi, yani Kemalist ideolojiyle Islami kesim arasindaki çatismadan çocuklar zarar görüyor.
Dolayisiyla esas mesele egitimin kaç yil olmasi gerektiginden daha derin...
Evet, uygulamadaki 8 yillik sistem de bir sürü sakatlik barindiriyor. Egitim sisteminin içinde bulundugu durum zaten hiçbir sekilde ögrencinin ögrenmesini saglamiyor. Onun ögrenmesi, kendini, çevreyi anlamasi, kendisi ile çevre arasinda anlamsal bag kurmayi saglayici, sorgulayici bir müfredat yok. Güya Milli Egitim Temel Kanunu’nda bunlar var ama uygulama böyle degil. Hep “Disarida ne oluyor, biz onu ithal edelim” mantigi var. Bu taslakta da disardan Amerika’dan, Avrupa’dan örnekler vermisler. Halbuki bu ülkede yasayan insanlarin pratiklerine dayanan, bilimsel temelleri olan bir müfredat, dolayisiyla buna uygun bir sistem üretme pesinde gitmiyorlar. Sonuçta egitim sistemi sermayenin ihtiyaçlari dogrultusunda sekilleniyor ama burada daha beter seyler oluyor, yani kendimizi anlamadan isler yapmaya çalisiyoruz; hep kâgit üstünde, kaynaklar zaten yetersiz.
Sermayenin ihtiyaci nasil bir egitim peki?
Temel amaç bireyi sekillendirmek, belli bir forma sokmak hatta igdis etmek. Bir devlet kurmussaniz, merkezden birçok insani yönetmek durumundaysaniz, uymalari gereken kanunlar da koymussaniz, bütün bu insanlari egitmeniz, yetistirmeniz gerekiyor. O yüzden egitim en çok ilgilenilen alan oluyor. Askeri darbeler dönemlerinde bile en çok müdahale edilen alan egitim. Mesela, 12 Eylül darbesinin hemen ertesi gününde müdahale edilen kurum, üniversite kurumudur. Etkisi hâlâ devam eder o müdahalenin. O yüzden egitim hep müdahale edilecek bir alan olacaktir.
Ama bu müdahaleler asla egitimin tek tiplestirici karakterini bozmaya yönelik degil...
Kesinlikle. O tek tiplestirme ister Türkiye’de olsun ister Amerika’da, amaçlarindan bir tanesi. Zaten 30 kisilik bir sinifta ne beklersiniz ki ögrencilerden, 30 tane kafa görüyorsunuz, 30’una da ayni seyi anlatiyorsunuz ve 30’undan da ayni hizla ögrenmesini bekliyorsunuz. Sistemin tek tiplestirici amaci, sistemin kullandigi mekanizmalarda da kendini gösteriyor. O kadar issiz ögretmen var; ögretmenleri çalistiralim, üç çocuk düssün mesela ögretmen basina. Bir de egitimde firsat esitliginden söz ediyorlar, sanki iyi bir seyden söz ediyorlarmis gibi ama temel olan egitim hakkidir. Firsat esitliginden ziyade, bir haktir.
Mevcut sistem sermayenin ihtiyacini karsilamiyor mu peki? AKP’nin amaci ne?
Ben sadece AKP odakli düsünmüyorum. Bu düzen devam ettigi sürece, egitimde zaten ya ögrencinin, ya ailelerin ya da ögretmenin, çogunlukla da hepsinin aleyhine olacak gelismeler olmaya devam edecektir diye düsünüyorum. Ara eleman ifadesi çok kullanilir ya, aslinda gayet sinifsal bir kavram sayilir. O ara elemani çok istiyorlar. Çünkü makineleri çalistiracak insanlara ihtiyaçlari var. Dolayisiyla genel lise mezunlari üniversiteye gidemezlerse yapmak zorunda kaldiklari isleri düsünecek olursak, vasif gerektiren isleri yapamiyorlar. Bazi isler çok kolaylikla ögrenilecek isler ama onun disinda sanayinin gerçekten ihtiyaci oldugu söylenen ara eleman bu sayede daha kolay karsilanacak.
FATIH gibi projeler, bu müdahaleler içinde nerede duruyor?
Egitimin niteligini arttiramamis olduklarinin farkindalar. Bunu örtmek amaciyla böyle seyler yapiyorlar. Bir de bedava yapiyorlar hos görünmek amaciyla. Dolayisiyla bu bir makyaj. Daha beter bir sey var; FATIH gibi projeler, sistemin kontrolcü amacini da destekleyen bir sey. O tablet bilgisayarlar ayni zamanda ögrencileri takip etmek, kontrol altinda tutmak için kullanilacak. (Istanbul/EVRENSEL)
KIZLARIN OKULU TERK ORANI SIMDI BILE ÇOK YÜKSEK
Yeni sistem kiz çocuklarini nasil etkileyecek?
Kiz çocuklarini ögrenme durumundan uzaklastirma, AKP ile iliskilendirilen hedeflerle baglantili görünüyor. O yüzden de taslakta en büyük elestiriyi alan konu. Mevcut sistemde de terk, asil olarak orta ögretime baslandiktan sonra yasaniyor. Özellikle lise bir ve ikinci sinifta çok fazla. 2006-2007 yillarinda yaptigim arastirmada oran yüzde 20’lerdeydi. Bu, çok yüksek bir oran. Gerekçeler, daha çok basarisizlik, göç ve disiplin suçlari olarak siralaniyor ama o basarisizlik üzerine odaklanmiyor. Okul müdürleri, rehberlik hocalariyla yaptigim görüsmelerde söyle bir izlenim edindim. Çok fazla umurlarinda degilmis gibiydi. Fakat orada ögrenilmis bir çaresizlik de var. Çünkü çok sayida ögrenciyle nasil bas edeceklerini bilmiyorlar. Fakat dedigim gibi zaten üzerinde kafa yorulmuyor; basaramiyorsa gider. Paulo Frade’nin bir sözü var, “Ögrenci okulu terk etmez, okul onu terk eder” diyor. Tam da bu yasaniyor.
ANADILINDE EGITIM GÖREMEYEN KAYIP BIRKAÇ NESIL VAR
Degismeyen diger konu da anadilde egitim. Anadilin egitimde reddedilmesi…
Insanin kendi anadilinde egitim almasi kadar temel bir hak düsünemiyorum. Bir evin içine doguyorsunuz, alti yasinda okula gidiyorsunuz ve “Hayir ailenizin konustugu dili konusmayacaksin, o dilde edebi eserler okumayacaksin, matematigi o dilde ögrenmeyeceksin su dilde ögreneceksin” diyorlar. Bu nasil bir yarilmadir? Bu süreçten saglam çikabilen ve kendi kisiligini kimligini koruyabilen insanlar var belki ama maalesef kayip birkaç nesilden bahsetmek mümkün. Aslinda bir insanin kendini anadilinde ifade edebildikten sonra farkli dilleri ögrenme potansiyelinin arttigini unutuyoruz. Insanlarin ne kadar mutlu, özgür yasayabilecegini, ne kadar zengin ve canli bir kültürün ortaya çikabilecegini unutuyoruz. Hatta farkli anadillerinde egitimin mümkün olmasi sayesinde pazarin genisleyebilecegini bile unutuyorlar! Bütün bunlar sadece belli odaklarin amaçlari dogrultusunda sekillendirildiginde bilimsellik zaten göz ardi ediliyor.
NASIL BIR KISILIK ÖZELLIGIDIR KI INSANI TINERCI YAPSIN!
Degisiklikle, imam hatiplerin yeniden güçlendirildigi elestirileri için ne söylersiniz?
Imam hatip ve ögretmen liselerinin müfredatlarini inceledigimde sunu gördüm. Ögretmene karsi imam gerginligini orada hissetmek mümkün, çünkü müfredatlari ayni. Imam hatiplerin tek dezavantaji, agirlikli orta ögretim puanlarinin daha düsük bir yüzde ile çarpilmasi. Meslek liselerinde ise böyle bir müfredat zaten yok. Su anki durumda katsayi azaltiliyor ama müfredat degismedi ki meslek liselerinde. Dolayisiyla her halükarda imam hatipler yine sansli. Yine o imam-ögretmen gerginligi devam ediyor. Üniversite sinavina hazirlanirken meslek liselerindeki ögrenciler imam hatiplere göre daha büyük dezavantaja sahiplerdi üstelik. Bunu haksizlik olarak görüyorum. Yani insan hangi tür okulda okursa okusun, mesela mühendisligi niye yazamasin ki? Bu çok büyük bir haksizlikti. Burada imam hatip yani kendi tabaninin disindakilerin de destegini aliyor tabii ki.
“Dindar nesil yetistirme” sözlerini bir egitimci olarak nasil degerlendiriyorsunuz?
Basbakan dindar, tek tip bir nesilden bahsediyor. Hadi iyi niyetli davranalim; “Insan dindar olursa iyi bir insan olur” mu demek istiyor acaba? Ama mesela dindarlikla özdeslestirilen bazi kisilik özellikleri dindar olmayan insanlarda da bulunabiliyor! Ancak bunun arkasindan “Ateist mi olsun”, “Tinerci mi olsun” koydugunuz zaman bu anlami çikarmak zorlasiyor! Sonuçta tinercilik yoksullukla, egitim sisteminin o çocugu dislamasiyla ilgili bir sey zaten. O çocuk niye bundan sorumlu olsun ki? Nasil bir kisilik özelligidir ki zaten insani tinerci yapsin, hirsiz yapsin, katil yapsin?
Erdogan devaminda “Diline, dinine, kininin davasina sahip çikan bir gençlik” ifadesini kullandi. Kinini unutmayan, hatta kiskirtilan bir gençlik bizi nasil sonuçlarla karsilastirir?
Bu yaklasim Osmanliciligi hortlatir, sanirim öyle bir sey de var. Ama dediginiz dogru o kin lafi çok anlamli, bunu basariyla geçen nesilden ben oldukça endise duyarim. Basbakanin ve onunla birlikte hareket edenlerin de böyle bir tornadan geçtiklerini unutmayalim. Bu kin eski hesaplari insanlara tekrar hatirlatabilir, dolayisiyla bunlar üzerinden uluslararasi politikalar da sekillenebilir. Biz egitimle insanlarin gelisimine mi katkida bulunacagiz, özgür insan olmalarini mi saglayacagiz, yoksa kinine sahip çikmasini, dolayisiyla rekabet etmesini, savasmasini, nefret etmesini mi isteyecegiz?
Bu tablo içinde zorunlu din derslerinin korunuyor olmasi ne anlama geliyor?
Müslümanlik kabulü üzerinden hareket ediliyor ve ‘tabii ki dinini ögrenecek’ deniyor.Niye olmasin denilebilir, ama o dersin nasil verildigi üzerine kafa yorulacaksa ki orada sorgusuz sualsiz kabul etmek var. Egitim midir bu? Aktarmaktir. Dinler tarihini aktarmaktan bahsetmiyoruz, felsefe okutmaktan da bahsetmiyoruz. Bundan zarar gören bir Alevi ögrenciyle karsilasmistim, o arastirmam sirasinda. Çok aci hikayeler var, asagilamaktan dayaga kadar. Ben böyle bir egitimi almaya, belli bir gelisme sürecinden geçtikten sonra insanlarin kendilerinin karar vermesi gerektigini düsünüyorum. Yani 18 yas sonrasi olabilir. Seçmeli olabilir, daha mantikli.
11 YASINDAKI ÇOCUKLAR PIYASAYA SUNULUYOR
4+4+4 sisteminin mesleki yönlendirme açisindan olumlu olacagi savunuluyor. Ne diyorsunuz?
4+4+4, bugüne kadar zaten sagliksiz isleyen bir süreci geriye çekmis durumda. Mesleki yönlendirme denen sey tartisilmasi gereken bir konu ama zaten sagliksiz bir sekilde yapiliyor. Bir de bunu daha geriye çekerek iyice ayaklari yere basmayan bir seye dönüstürmüsler. Bir de 3308 sayili Meslek Egitim ve Çiraklik Kanunu’nda yapilan degisiklikle, 11 yasindan itibaren çocuklarin piyasaya atilmasi söz konusu. Çünkü aday çiraklik yasi 11’e indiriliyor. Daha kimlikleri gelismeden, “Ne tür becerim var, ilgim var” o yasta mümkün degil ortaya çikmadan piyasaya sunuluyorlar. Bu durum aslinda maddelerin gerekçesinde de itiraf ediliyor. Yani gerekçeler daha çarpici. Zira gerekçe metninde “Bilindigi gibi çocukluk ve ergenlik dönemleri, insanin deger yapisinin henüz oturmadigi, temel ahlaki normlari ve sosyal davranis kurallarini henüz özümseme asamasinda oldugu, kendi fiziksel ve ruhsal niteliklerini ancak tanimaya basladigi dönemdir” deniyor. Madem öyle, yani bunun farkindaysaniz o zaman neden aday çirakligi 11 yasina çekiyorsunuz? Sonra baska bir yerde diyor ki “Mesleki egitimden arzu edilen düzeyde yararlanabilmek için, ögrencinin ilgi ve beceri alanlarini küçük yaslardan itibaren tespit edilerek, gerekli yönlendirmelerin yapilmasi sarttir.” Mesleki ilgi saptamaya dönük hiçbir bilimsel kural, bu yaslarda kendinden emin bir sekilde insanlarin ilgi ve yeteneklerini anlayamaz. Dolayisiyla, böyle bir sey yapmak zorunda degiliz. Zorundaymisiz gibi hissedilmesinin en önemli nedeni, kapitalist sistemde egitimin amaci, insanin gelisimine katki saglamak, dünyayi, kendisini tanimasini saglamak degil, ihtiyaçlar dogrultusunda insan yetistirmek oldugu için.