Tarih: 13.12.2023 16:35

Erdal Eren idamının 43. yılında anılıyor

Facebook Twitter Linked-in

Evrensel Gazetesinden Damal Kırmızıtaş'ın haberine göre; Genç komünist Erdal Eren’in 12 Eylül darbecileri tarafından idamının üzerinden tam 43. yıl geçti. Eren ile idamı öncesi Mamak Cezaevinde kalan Merak Bekar, dönemi, idama giden süreci ve tanıklıklarını gazetemize anlattı. Eren’in günün 24 saatine yayılan sistematik baskı, dayak ve işkence ile yüz yüze kaldığını anlatan Bekar, “O kocaman yüreğiyle Erdal, işte bu koşullarda yürüyüp gitti darağacına. Hiç kolay değildi o dik duruş” diyor.

‘MUZİPTİ, DALGA GEÇMEYİ SEVERDİ’

Erdal Eren’le nasıl tanıştınız, anılarınızdan bahseder misiniz?

Esenevler Lisesi davasından Mamak Askeri Cezaevindeydim. Şubat 1980’de Erdal geldi, ilk kez cezaevinde tanıştık. Benden 10 yaş küçüktü. Ülkede sıkıyönetim var… 30 Ocak’ta Sinan Suner duvar yazılaması sırasında katledilmiş, 2 Şubat’ta da bu cinayeti protesto eden gençler gözaltına alınmıştı. Bir hafta kadar sonra Erdal’ın A Blok’a getirildiğini, tek başına bir hücrede tutulduğunu ve işkence gördüğünü öğrendik. Havalandırmaya çıktıklarında koğuş penceremizden görebiliyorduk Erdal’ı. Necdet Adalı ile aynı hücreyi paylaşıyordu. Erdal havalandırmaya çıktığında penceremizin önüne gelirdi, sohbet ederdik.

Küçücük gözleri ile narin yapılı bir gençti. Erdal çok muzip, çok sevimli bir gençti. Dalga geçmeyi severdi. Hücrelerindeki lambanın etrafına assınlar diye tığ işi rengarenk çiçeklerin sarktığı abajur gibi bir şey yapmıştım. Bak ne yaptım size diye penceredeki demir parmaklıkların arasından uzattığımda “Ne bu böyle kamyon süsü gibi” deyip dalgasını geçmişti. Sohbetlerimiz kahkahalarla sürerdi.

Meral Bekar

Bu sohbetler 28 Ağustos’a kadar aylarca sürdü. O gün havalandırmada 150 erkek arkadaşımız korkunç bir saldırı ve kıyıma uğradı. Bir arkadaşımız öldü, onlarcası yaralandı. Konuşmak şöyle dursun, havalandırmaya bakmamız bile yasaktı artık.

İlk görüştüğümüzde “Gerçekten sen mi vurdun Zekeriya Önge’yi?” diye sormuştum. “Kimseyi hedef alarak ateş etmedim. Gerçekten nasıl vuruldu bilmiyorum” demişti. Sıkıyönetim nedeniyle miting, gösteri yasaktı. “Korsan miting” dediğimiz kitlesel eylemlerde kimileri silahlı “gözcü”lerimiz olurdu. Ancak bu gözcüler asker, polis saldırılarında havaya ateş açarak kitlenin dağılmasına zaman kazandırırlardı.

ERDAL’IN ARDINDAN ERCAN’I DA KATLETTİLER

12 Eylül rejimi Mamak Cezaevine nasıl yansıdı?

Anlattığım kıyımdan 15 gün sonra 12 Eylül ilan edildi. Askeri kurallar uygulanmaya, tutuklulara askeri eğitim dayatılmaya başlandı. Mahkemeye gidiş geliş, sayım, arama… Her anı bir işkence olmuştu. O kocaman yüreğiyle Erdal, işte bu koşullarda yürüyüp gitti darağacına. Hiç kolay değildi o dik duruş. 15 Aralık’ta arkadaşımız Rezzan Koca’nın kardeşi Ercan Koca’nın öldürüldüğünü öğrendik. Ercan da Erdal’ın idamını protesto eden bir pankart astığı için gözaltına alınıp işkence ile katledilmişti.

‘12 EYLÜL’ÜN EKSİK BIRAKTIKLARINI TAMAMLIYORLAR’

12 Eylül ile 15 Temmuz sonrası Türkiye’yi deneyimleriniz üzerinden karşılaştırabilir misiniz?

12 Eylül’de emniyetteki işkence davaları görülürken savcılar, “Çay kahve ikram edecek değillerdi ya…”; hakimler “İran’daki gibi vinçlere asmadığımıza şükredin” diyebiliyorlardı. Ancak darbe koşullarında dahi kimi kurallar işliyordu. İnsanlar ‘tabutluk’lara konulurken göstermelik de olsa mahkeme kararı gerekiyordu örneğin.

 

Bugün ise nereden tutsanız elinizde kalacak bir yozlaşma, kokuşmuşluk ve çürüme var. Devlet-siyaset-ticaret-sermaye ve çete-mafya düzeninin kirli ilişkileri dökülüyor yukarıdan aşağıya. Tek adam sisteminin oluşturduğu çürüme hayatın her alanını kuşatmış durumda. Tüm ülke açık bir cezaevine dönüştürüldü adeta…

Bu karanlık bilerek yaratıldı. İçine doğduğum Soğuk Savaş yıllarından beri tanığıyım. Dün “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” naraları atıp ABD 6. Filo’suna secde edenlerin mirasçılarıdır AKP. Bugün ittifak halindeler. 12 Eylül askeri faşist darbesinin açtığı yoldan ilerleyip 12 Eylül’ün eksik bıraktıklarını tamamlama gayretindeler.

ÖZAK İŞÇİLERİ NASIL YAPILACAĞINI ÖĞRETİYOR

Bugünün gençlerine Erdal’ı ve mücadelesini nasıl anlatırsınız?

Bugün gençlerin, gelecek kuşakların hayatları çalınmak isteniyor. Bu karanlık, itiraz etmeyip susarlarsa sıranın kendilerine gelmeyeceğini sananlar dahil herkesi boğacak. Yaşamı zindan etmek isteyen yağma düzenine karşı kararlılıkla ve birleşerek mücadeleyi büyütebiliriz, birlikte kazanabiliriz.

Bakın Özak Tekstil işçilerine; “Bu direnişle öz güvenimi kazandım, kendimi çok cesur çok yürekli hissediyorum artık. Cesaretlendim. Buradaki dayanışma, kadının gücünün var olduğunu gösterdi bize” diyor bir kadın işçi. Özak işçileri direnişleriyle neler yapılması gerektiğini gösterdikleri gibi, nasıl yapılacağını da öğretiyor. 

‘ERDAL’IN GENÇLİĞE MİRASI ÖRGÜTLÜ MÜCADELE’

Erdal Eren’in bugünün gençlik mücadelesindeki yerini anlatan Emek Gençliği MYK Üyesi Bilgesu Kiper, “1980’de emekçilerin, gençliğin, insanca yaşama taleplerinin, yükselen sosyalizm mücadelesinin önüne, burjuvazi tarafından asker postalları çıkartılmıştı. O dönem gençliğin parasız, bilimsel, demokratik eğitim talebi lise sıralarından üniversite amfilerine yankılanıyordu. Erdal ve mücadele arkadaşlarının bıraktığı birikim, gençliğin acil talepleri etrafında nasıl mücadele edebileceğimizin, bu mücadeleyi eşit ve özgür bir dünya için sosyalizm mücadelesiyle nasıl birleştirebileceğimizin birikimidir. Gençliğin kendi iradesini ortaya koyduğu öğrenci temsilcilikleri, dernekler, topluluklar ve bunlar etrafında mücadelenin kazandırdıkları bugün hâlâ gençlik mücadelesinin sonuçlar çıkarttığı, mücadele alanlarını korumaya ve ilerletmeye çabaladığı temelleri oluşturuyor. Bu mücadeleyi emekçi sınıfın mücadelesiyle birleştirmek, bilimsel sosyalizmin saflarında örgütlenmek, komünist gençler olarak mücadelenin önderliğine soyunmak Erdal Eren’in bıraktığı mirastır” dedi.

12 Eylül sonrası inşa edilen düzenle gençlerin, emekçilerin ceplerinden alınanların sermayedarların kasalarına akıtıldığını ifade eden Kiper, “Emperyalistler, dünyanın farklı bölgelerinde savaş politikalarını örgütlerken, tek adam yönetimi de savaş masasında temsilcisi olduğu sermaye gruplarıyla Türkiye gençliğini bu cenderenin içine itekliyor. Gençler en temel ihtiyaçlarını karşılayamazken Erdoğan yönetiminin teşvik yağdırdığı şirketler büyüyor. Erdal Eren olmak tüm bu koşullara karşı mücadele etmek anlamına geliyor” dedi.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —