Bugün, 16 Kasım 2025 Pazar

Geçmisten günümüze YÖK`ün halleri

Geçmisten günümüze YÖK`ün halleri

Fuat Ercan ?Geçmisle simdi arasindaki baglantilari korumak çok zor? Rufus-Grey Gardens

YÖK’ün kurulusunun 31. yilindayiz. Bu yili diger yillardan ayiran özel bir anlami var. O da degistirilemeyen 2547 sayili Yüksekögretim Kanunu’nun degistirilmesi ve YÖK’ün TYÖK olmasi. Geçmis ile simdi arasinda baglanti kurmanin iki önemli zorlugu var; geçmisin bellekten silinmesi, unutulmasi. Krizlerin unutulmasinin normal gelismeyi saglayacagini söyleyen S. Freud’a karsi bizler 6 Kasim 1981’i önceleyen ve onu var eden 12 Eylülü ve onunla birlikte gelen devletin/askerlerin  çelikten yumrugunun yarattigi yikimi unutamadik. Unutmamiz da gerekmiyor. Unutamadigimiz bir diger tarihe ait olgu ise sermayenin büyük patronlarinin  “baska bir alternatif yok” dedikten kisa bir  sure sonra devleti korumak ve düzeni saglamakla sorumlu ordunun çelikten yumrugunu muahil kitleler yöneltmesi olmustu. YÖK’ün kurulmasina neden  olan temel yönelim düzenin saglanmasi yönündeki ilkeydi. Bu ilkenin üniversitelere yönelik en açik ifadeyi çelik yumrugun büyük abisi Kenan Evren’den gelmisti.

“Vaktiyle göz bebegimiz üniversitelerimize el attilar. Oralari birer anarsi yuvasi haline soktular. Silah deposu olan, silah egitiminin yapildigi üniversitelerimiz vardi. Oraya devletin güvenlik kuvvetleri giremezdi. Giremezdi, çünkü orasi Türk topraklari degildi, baska bir ülkeydi.” (Evren’in konusmalari, Yorumsuz)

‘Anarsi’ye karsi üniversitelerin düzenin içine çekilmesi için bir deli gömlegi dikilmistir. Bu gömlegin adi 2547 sayili Yüksekögretim Kanunu’dur. Kanun isaret ettigi kurum ise YÖK’tür. Anarsi yuvalarini dize getirmek için kurgulanmis bir organizasyon. Bu organizasyonun idari, akademik isleyisi tamamen merkeziyetçi bir çerçeve içinde biçimlenmistir. Deli gömlegini kesen-biçen ise Milli Güvenlik Konseyi’dir.

30 yildir ayni orasindan burasindan delik desik edilen ama bir türlü tümüyle çikartilip atilamayan bir gömlek ve bu gömlek ile varligini devam ettiren bir kurum. Sagcisindan, Islamcisina, Islamcisindan sosyal demokratina tüm partilerin  programlarinda elestirilen ve ‘kaldiracagiz’ denilen YÖK’ü, iktidara geldiklerinde bile kaldiramamis/kaldirmamislar.

Bellek yenilemeye yönelik bu kisa açiklamalardan sonra hemen geçmisle simdi arasinda baglanti kurmanin sorunlu olarak tanimladigimiz yani üzerinde duralim. Bu da yasanan travmanin etkisinden çikamamak, bellegin belirli bir zaman, belirli bir tarihte kalmasi. Yasanan önemli dönüsümlere ragmen yasanmis o kriz üzerinden simdiyi tanimlamak. Bu problemli ele alisin YÖK için  geçerli oldugunu söyleyebiliriz. Bugün üniversite sistemi ve onu merkezinde  yer alan YÖK 1980’lerin dünyasindan oldukça önemli farkliliklar içeriyor. Bu farkliligin nedeni tek basina üniversiteler ve YÖK’ün yasadigi dönüsümler degil, tam tersine üniversitelerin de içinde  yer aldigi toplumsal iliskiler, Türkiye’de kapitalist-sanayilesme oldukça önemli degisimler geçirmistir. YÖK degilse bile genel olarak egitim ama özelde yüksekögretim sistemden etkilenen bir dissal degisken degil sistemin yeniden üretimi için merkezi öneme sahip bir dizi islev üstlenmistir. Bu ifadeden sonra YÖK için yapilacak saglikli bir analizin sürekliligi isaret eden ama bu süreklilik içinde degisimleri de gösteren bir analiz olacaktir. O zaman YÖK üzerinden bu süreklilik ve degisim egilimlerini nasil göstermeliyiz sorunu gündeme geliyor. Bunun için bellegimizden hareketle ama bugünü de içeren bir dizi analiz biçiminden biri YÖK baskanlari üzerinden bir analiz yapmak olsa gerek.

I-DÖNEM: DÜZENI SAGLAMA

Düzeni Saglayanlar: YÖK Baskani: Ihsan Dogramaci (21.12.1981-09-.07.1991)
Cumhurbaskani: Kenan Evren (09.11.1982-09.11.1989) ve Turgut Özal (17.04.1993)
Dönemi tanimlayan temel özellik;  kapitalist toplumsal yeniden üretimin krizi ve krize karsi  yapi-içi dönüsüm.

Yüksekögretime yönelik analizlerde en azindan iki temel degiskenin göz önüne alinmasi gerekiyor. Ilk olarak toplumun toplam isleyisi ile yine kendi içinde toplumsal bir düzenek olan yüksekögretim kurumlarinin iç isleyisi ve bu iki toplumsal varolus arasindaki karsilikli etkilesim. Bu iki varolus her zaman için yapisal anlamda birbiriyle örtüsmeyebilir. 1980 askeri darbesi toplumdaki tüm farklilasmalari hizaya getirme amaci ile yapilmistir. Bu anlamda askeri darbenin kötülügünün yani sira hizaya hizla giren, emre itaat eden bir üniversite toplulugu oldugunu  biliyoruz. Hizaya girmeyenler ise 1402’likler olarak bu topluluk disina itilmistir. Ama askeri darbe ve toplumu hizaya getirme somut ve önemli olgular olmakla birlikte, esas bu degisime yol açan isleyis halindeki kapitalist birikim sürecini dikkate almamiz gerekiyor. 1960’larda hizlanarak egemen konuma gelen üretken sermaye ve dahasi sermayenin farkli islevlerini içinde barindiran büyük sermaye gruplari üretim, realizasyon açisindan sinirlarina gelmisti. Sermaye birikiminin devamliligi için daha fazla sermaye ama döviz biçimde sermayeye ihtiyaç vardi. Dayanikli tüketime dayali ama departman-i diye tanimladigimiz nitelikli girdi ihtiyaci üretim artisina bagli olarak döviz ihtiyacinin daha da artmasina neden oluyordu. Diger yandan dayanikli tüketim mallarinda realizasyon krizi önemli bir sorun olarak belirmisti. Kapitalizme özgü bu yapisal olus hali; isçisi, ögrencisi ile muazzam miktarlara varan  devrimci toplumsal muhalefet yaratmisti. Muhalefetin düsünsel ayaginda üniversiteler de önemli bir dizi islev görüyordu. Gelinen noktaya yapisal bir dönüsüm ya da yapi-içi dönüsümün tüm imkanlarini içinde tasiyordu. Iste tam da bu asamada sinifsal duyargaçlari çok açik olan büyük patronlar sürece dur demenin gerekliligini gazete ilanlari ile bildirecekler. Ordu da anarsiye karsi düzeni saglayacak çelik yumrugunu toplumun kafasina indirecekti. Iste Evren pasali cumhurbaskanli yillari ayni zamanda YÖK’ün baskani Dogramaci ile güçlü devletin bir kurumu olarak yüksekögretim kurumlarinin varligina yol açacakti. YÖK’ün babasi ve her seyi olan I.Dogramaci, Vatan gazetesinde Devrim Sevimay’a verdigi röportajda, “Türkiye’de iki büyük devrim olmustur. Biri Atatürk’ün 1933`teki yüksekögrenim devrimi, biri de YÖK’tür” diyordu. Bu büyük devrimin üniversiteden kovdugu 1402’liklerle ilgili sorular üzerine, “Öyle biri yok” demisti. Anarsi/düzen ikileminde Dograma’cinin üniversite ve egitime iliskin yaptiklarini YÖK’ün 4. yilinda Nokta’nin kapaginda  özetlenmisti: “Dogramaci, Istanbul Üniversitesi’nin üzerine oturmustu. Pantolonunu indirmisti, poposu ortadaydi. Oturdugu üniversite binasi alafranga tuvalet gibi görünüyordu ve ihsan Dogramaci onun üzerine büyük abdestini yapiyordu.” (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Altan-Algan/YOKun-kurucu-babasi-Ihsan-Dogramaci.php)
Bu dönemde toplumdan üniversiteye yönelik bir müdahale vardi ve bu müdahalenin mimari da I.Dogramaci idi. Ama bu müdahaleye yol açan isleyisi isaret etmek gerekir.Bu isleyisin zaman içinde gelismesi disaridan gerçeklesen müdahale yerini yüksekögretim sisteminin etkiledigi bir toplumsal varolus degil, kapitalist isleyisin en önemli belirleyen kurumu olacaktir. Güçlü devlet kapitalizmin isleyis ve olusuna engel olan sadece muhalefeti ezmeyecek ama daha önceki birikim kosullarinda gerçeklestirilen düzenlemelerin de gözden geçirilmesine neden olacakti. Kapitalizmin yapisal uzun erimli isleyisine yapilan ittifak halindeki müdahaleyi yanlis bir sekilde sadece ABD ve dissal degiskenlere ya da komprador bir yüksek ögretim yaratmak olarak tanimlamak, tüm isleyisi gizleyen açiklamalardir. Bu açiklamalarin iyi niyetine ragmen sorunlu oldugunu belirtmemiz gerekiyor. Verili düzenegi yapi içinde yapiyi güçlendirecek sekilde zapt-i rapt almanin mesrulastiricisi ise Atatürkçülük olmustur. YÖK deli gömlegi yasasinin (2547/ 4md. );
“a) Ögrencilerini, 1- ATATÜRK Inkilaplari ve ilkeleri dogrultusunda ATATÜRK milliyetçiligine bagli, 2- Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel degerlerini tasiyan, Türk olmanin seref ve mutlulugunu duyan,
YÖK deli gömlegi yasasinin (2547/ 18) “[ö]grencilere, ATATÜRK inkilaplari ve ilkeleri dogrultusunda ATATÜRK milliyetçiligine bagli hizmet bilincinin kazandirilmasi saglanir” (YÖK Kanunu: 18) ilkesi dogrultusunda “planlanacagini, programlanacagini ve düzenlenecegi” belirtilmis (Emrah Göker; YÖKsullar ve Zenginler: Fikir Alemimizde Üniversiteler)
Evren’den sonra kapitalist-sanayilesmenin derinlesmesinde etkin olan Turgut Özal’in Cumhurbaskani olmasi ile birlikte 1991 yilinda yapilan degisiklikle vakif üniversiteleri kurulmasinin önü açilmistir.

YÖK Baskani: Mehmet Saglam (15.07.1992-03.11.1995)  
Cumhurbaskani: T.Özal (09.11.1989) ve S.Demirel  (17.04.1993)

Mehmet Saglam’in baskanligindaki YÖK yillari ile toplumsal gerçeklik arasinda zamansal açik var. Türkiye’de kapitalist-sanayilesmenin kurumsal alt yapisini hazirliklarinin hizlandigi dönemdir. Kapitalist-isleyisin uluslararasilasmasi ve uluslararasi dinamiklerin içsellestirildigi dönem, ama bu degisimlerin YÖK üzerindeki etkileri çok fazla degil. YÖK’ün bu dönem de en önemli sorunu ‘kullanan öder’ ilkesinden hareketle ögrenim harcinin tartismaya açilmasi olmustur. Kamusal finans kisitindan hareketle gerçeklestirilen bu degisiklik egitim hizmetinin ticarilesmesini hizlandirmistir. Ama bu uygulama muhalif kesimlerce özellestirme olarak tanimlanmistir.Yine bu dönemde üniversite sayisindaki artis daha çok üniversite içinde kalite ve benzeri sinirli tartismalarla geçmistir.
 
II-DÖNEM: KEMALIST /OTORITER AMA GIRISIMCI ÜNIVERSITE DÜSÜN ORTAMININ OLUSTURULMASI

YÖK Baskani: Kemal Gürüz (06.12.1995-06.12.2003)
Cumhurbaskani S.Demirel (17.04.1993) ve A.N.Sezer (16.05.2000)
Dönemi tanimlayan temel özellik; kapitalist-sanayilesmenin yeni döneme uygun kurumsal yapisinin güçlenmesi ve kriz:

Kemal Gürüz’ün YÖK baskanlik dönemi inanilmaz yogun ve çeliskilerle dolu bir dönem olmustur. K.Gürüz 28 Subat (1997) müdahalesi ile ordunun da destegini alarak egitim sistemi içinde anlamsiz tartismalara neden olacak basörtüsü ve benzeri kilik-kiyafet yasaklamalari (7 Kasim 1998 tarih ve 23516 sayili Resmi Gazete’de yayimlanan “Yüksekögretim Kurumlari Yönetici, Ögretim Elemani ve Memurlari Disiplin Yönetmeligi) gerçeklestirirken, üniversitelerin girisimci olmalari yönünde inanilmaz bir enerji/çaba harcamistir. Üniversiteler laik-anti laik sembolik degerler üzerinden tartismaya açilirken, diger yandan etkinlik, verimlilik, rekabet ve kaynak bulma adina kapitalist iliskilere eklemlenmesinin düsünsel-mesrulastirici zemini hazirlanmistir.Yani baska bir alternatif yok diyenlerin taleplerine uygun düsünsel uygulamalar bu iki dönemde de araliksiz devam etmistir.
Üniversite’de laik-anti laik kavgasi devam ederken toplumda 1980’lerde baslatilan sermaye  birikiminin gereklerine uygun düzenlemeler hem hizla hayata geçirilirken, hem de yapi-içi dönüsümün yarattigi çeliskilerin yogunlasarak arttigi yillardir. Kapitalistler açisindan yirmi yila yakin süren arti-deger yaratma kosullarini ve toplumda yaratilan arti-degerin el degistirmesine yönelik bölüsüm politikalari sonuçlarini sermaye açisindan verdigi ölçüde sikintilarini da açiga çikariyordu. Sikintilar aslinda sermeye birikiminin temel sikintilaridir. Asiri biriken sermayeler için yeniden degerlenme alani bulma sorunu, üretim alaninda gözlemlenen farklilasmanin açiga çikardigi üretken sermaye için  nitelikli ara eleman ihtiyaci, degerlenme alani olarak egitim alanina yatirim yapan sermayeler için realizasyon sorunu ve çok daha önemlisi görece arti-deger yaratmanin temel belirleyicisi olacak arastirma-gelistirme faaliyetlerine yönelik istemler genel olarak egitim ama özel de ise yüksekögretimi ama daha çok meslek yüksek okullarini sistem için stratejik bir konuma yükselmesine neden olmustur. Egitim-ögretim alani sermayeleri farkli açilardan çikarlari ile baglantili oldugu ölçüde sermayeyi temsil eden sinif örgütleri arka arkaya raporlar yayinlayarak, artik egitimin kapitalist isleyise uygun düzenlemelerden geçirilmesi istenmeye baslamistir.Bu istekleri en organize dile getirilisi, dolasima sokulmasi K.Gürüz tarafindan, onun döneminde gerçeklesmistir.

III-DÖNEM: ISLAMI-LIBERAL PRAGMATIZM VE ÜNIVERSITE’DE KADROLASMA

YÖK Baskani: Y.Ziya Özcan (11.12.2007-28.08.2007)
Cumhurbaskani A.Gül (28.8.2007)
Dönemi tanimlayan temel özellik; kapitalist-sanayilesmenin sermaye donanimini ayaklari üzerine yükseldigi, 1980’lerein ürünün alindigi yillar...

Siyasi iktidar ve  kamunun 2001 sonrasi yüzde 50’ye varan oy ile iktidara gelen AKP’nin egemenligine geçisi. Türkiye açisindan  yilarin sömürü ve baski kosullari 2001 krizi ile sermaye için gerçeklestirilmesi en zor olan birikim için makro ve mikro reformlarin yapilmasina olanak saglamistir. K.Dervis’in ‘biz sahayi hazirlayacagiz, siz golü atacaksiniz’ ifadesinin gerçeklestigi yillar ama ayni zamanda bu gerçeklesmenin meyvelerini adalet, kalkinma ve ak olma iddialari ile iktidara gelen/halk tarafindan getirilen AKP toplayacaktir. Bu bir anlamda da sermayeler ile siyasi kadrolar arasinda devam eden çatismalarin yeni bir asamaya ulasmasidir. Iktidara gelen AKP sadece küçük ve orta boy sermayeler degil ama bir zamanlar küçük orta boy alan ama artik muazzam boyutlara varan sermayelerle birlikte hareket edecektir. Degerler dünyasi öne çikan baskin ögedir; yani Islami ve muhafazakar yasama yapilan vurgu belirleyici bir tondur. Ama bu tonu tamamlayan bir pragmatizm vardir, yani Islami-muhafazakar degerlerle eklemlenen kapitalizmin verimlilik, etkinlik rekabet, performansi ile iç içe geçmis bir söylem, pratik. Bu söylem ve pratik inanilmaz hizla kamuda, toplumda belirleyici olacaktir. Iktidarda kalma süresi uzadikça pragmatik egilimleri hizlandiracak siyasal tüm baski mekanizmalar kullanilacaktir. Kamunun kadrolasma açisinda açisindan ele geçirilme süreci iki alanda zaman almistir. Yargi ve  en son kale olarak yüksekögretim. Ve YÖK baskanligina Y.Ziya Özcan’in getirilmesi ve yine rektörlerin özenle kadrolasmaya uygun seçilmesi ile süreç tamamlanacaktir. Söylem degismesine karsilik üniversitelerin kapitalist olus sürecinin temel stratejik birimi oldugu noktasinda degisim yoktur. K.Gürüz’le ayni ifadeleri baska kelimelerle bulacaginiz bir açiklama; Üniversiteler Birligi (EUA) Tam Maliyetleme Projesi Türkiye Çalistayi’nin açilisinda konusan YÖK Baskani Yusuf Ziya Özcan, “Son gelismeler devletten aldigimiz finansmanla üniversiteleri çok basarili sekilde yürütemeyecegimizi göstermistir. Rektörlerimiz, yeni kaynaklar konusunda zaten çalismalar yapiyor. Ne yapip edip devlet bütçesi disindaki gelirlerimizi artirmak için çalisiyoruz. ‘Girisimci rektörlük’ anlayisini üniversitelerin mali sikintilarinin çözecektir” diye konusan baskan ayni zamanda mütevelli heyetlerin önemine deginecektir.
Sorunu dönemin MEB daha açik net ifade ediyor: “Küresellesen dünyada istenen istenen insan profili nedir? Sadece ülkenin yerli sartlarinda rekabet gücüne sahip olan bireyler artik dünyada rekabet gücüne sahip degildir.Dünyadaki bas döndürücü gelisimle birlikte Milli Egitim sistemimizi, yaklasimlarimizi ve sahip oldugumuz temel paradigmalari da sorgulamak gibi bir mecburiyetimiz var”(Çelik,2006).
Kadrolasma tamamlandi, siyasal güç var ve isleyis halindeki sermaye birikiminin yapisallasmis kosulari yüksekögretimde degisimi hayata geçirmenin zamani geldigini gösteriyor.

IV-DÖNEM:GIRISIMCI/EMEK-GÜCÜ ÜRETEN STRATEJIK KURUM OLARAK ÜNIVERSITELERIN YASAL YENI GÖMLEGI HAZIRLANIYOR  

YÖK Baskani: G.Günaydin (11.11.2011-)
Cumhurbaskani A.Gül(28.8.2007-)
Dönemi tanimlayan temel özellik;sirket gibi davranan devlet, devlet gibi güçlenen sirketler (Sermayenin toplam boyunduruk altina giris)

3 Subat tarihinde Milliyet Gazetesi’ne bir haber düsüyor; Yüksekögretimin yeniden yapilandirilmasi çalismalarina iliskin ön komisyon çalismasini tamamlayan YÖK komisyonu, hazirlanan raporu YÖK Genel Kurulu’na sundu. Sunulan raporda 30 yil boyunca özellikle son yillarda kurulan yeni devlet ve vakif üniversiteleri ile üniversitelerin sayisinin yaklasik alti kat artis gösterdigi belirtiliyor. Devamla dogru yurt içi ve yurt disindaki gelismelere cevap verecek kuramsal ve kurumsal degisikligin zamaninda gerçeklesememesinin Türkiye için “geciken reform maliyetini artirdigi” yönünde bir açiklama yapiliyor. (03 Subat 2011)
Bu rapordan kisa bir süre sonra YÖK baskani degisiyor, ve siyasi iktidara yakin bir isim olan Gökhan Günaydin YÖK baskani olarak belirleniyor. Ve kisa bir  süre sonra 3 Mart 2011 tarihli YÖK yazisiyla, yeni yasal düzenegin olusumu için üniversitelerden görüs bildirmeleri istendi. Yeni YÖK Yasa Taslagi üzerine çok detayli analiz yapmamiz olasi degil. Güncel somut degerlendirmeler/elestirel zaten yeterince yapildi. Ama yasa taslaginin genel çerçevesini belirleyen dört ilkenin çok önemli oldugunu düsünüyorum. YÖK, yeniden yapilandirmanin dört ilkesini söyle ortaya koymustur:
1- Yüksekögretim kurumlarinin çesitlenmesi;
2- Etkin bir kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik mekanizmasinin kurulmasi;
3-Kurumsal performansin rekabet ortami içerisinde degerlendirilmesi;
4- Kalite güvencesi mekanizmalarinin olusturulmasi.
Yasa taslaginin maddeleri tam da bu ilkeler üzerinden biçimlenmistir. Kapitalist toplam isleyisi ile yüksekögretim arasindaki zamanla  gerçeklesen yasal örtüsmeme hallerini ortadan kaldiracak haller. Ilk elden bir kamu hizmeti olan egitim gerek üretim kosullari (egitim çalisanlari) gerekse ögrencilere sunulmasi açisindan metalasma  sürecinin tam olarak içine çekiliyor. Bu çekilmenin en önemli belirleyicisi kurumsal anlamda performans ve bunun rekabet ortami içinde gerçeklesmesidir. Yani kurum bir dissal akreditasyona tabi tutulmasi, içeride de akademik, idari personelin sahip oldugu bazi ayricaliklari kaybederek emek-emek gücü ayrismasinin zaman içinde gerçeklesmesini saglamak. Daha önce egitim hizmeti ticarilesirken, simdiki degisikliklerle hem hizmetin üretim süreci hem de hizmetin sunulmasi metalasma isleyisine uygun olarak yeniden tanimlanmaktadir. Fakat bu yapilirken kapitalist isleyise tabii olan  her alan gibi üniversitelerde kurum olarak kendi içinde farklilastiriliyor. Saglik alaninda hastaneler için gerçeklestirilen kurumsallasmayi/kapitalist isleyise katilmayi arttiracak bir çerçeve hazirlanmis. Üniversiteler arasindaki farklilik ayni zamanda daha da artirilmakta yani özel ve uluslararasi yabanci üniversitelerin varligina olanak saglayacaktir. Zaten varolan üniversiteler arasi uçurum yeni düzenleme ile daha da artirilacak ve daha da önemlisi artmasi için rekabet ortami hizlandirilacaktir.
Etkinlik ve rekabet ilkeleri ile birlikte kamu yönetiminde kamu gücüne yeni aktörlerin daha dogrusu sermayelerin katilmasini saglayacak düzenek yeni yasa taslaginda da yer aliyor. Burada mütevelli heyeti konumunda olan “Üniversite Konseyleri” öne çikiyor. Organizasyon-örgütlenme teknigi açisindan akademinin dis dünyaya açilmasini saglayacak bu degisiklik aslinda yönetisim diye israrla dile getirilen düzenegi üniversiteye tasiyor. Burada önemli olan yönetim organizasyonda degisiklik oldugu kadariyla temsil yetenegi kazanan farkli ölçeklerin sürece dahil edilmesidir. Bu istek tek tarafli yani sadece sermayenin istegi degil, artan finansal kisit ile zaman içinde sermaye gibi örgütlenen ve davranan yüksekögretimdeki asil dönüsümle de yakindan iliskisi vardir. Özellikle yerel sermaye birikim sürecinin hizlandigi/hizlandirildigi kosullarda (kalkinma ajanslari, yatirim ajanslari, girisimci valilik vs.) kurumsal olarak üniversitelerin devam eden kapitalist isleyis ile yogun  bir etkilesime girecegini simdiden öngörmek abartili olmayacaktir. Özellikle Üniversite Konseyi’nin görevlerini düsündügümüzde sürecin hangi yönde olacagini daha net düsünebiliriz.
Taslak finansal kaynak, istihdam kosullari, üretilecek bilgi ile açiklamalari ile bir anlamda egitim ve bilgi üretimi ile uzmanlasmis bir sirket tanimi yapiyor. Zaman israrla bir zamandan beri söylemeye çalistigim sermaye birikiminin tüm toplumu gerçek anlamda boyunduruk altin almasi ile kamu hizmeti üreten kurumlarinda devletin egemenlik hakki sakli kalmak üzere sirketlesmesidir. Bir toplumsal iliskiler alani alarak yüksekögretim alaninin iç mimarisini degistirecek tüm bu düzenlemeleri genel olarak kapitalist isleyis açisindan degerlendirdigimizde sermayenin yeniden degerlenme alani olarak, üretilen bilgi ve egitim hizmetinin realizasyonunu saglamak, görece arti-degerin hiz ve yogunlugunu arttirma amacina yönelik olarak istihdam politikalari ile egitim arasindaki içsel baglantilari kurarak ihtiyaç duyulan emek-gücünü üretmek ve daha da önemlisi asiri üretim ile emek-gücünü ama özellikle beyaz yakali olarak tanimlanan ücretlilerin degersizlesmesini arttiracak bir dizi kapitalist isleyise ait daha uzun erimli degisiklikleri içeren bir yasa taslagi ile karsi karsiyayiz. Bu yasa taslagi ile hazirlanan gömlek Evren Pasa ve arkadaslarinin hazirladigi gömlegin çikartilarak üniversitelere giydirilecek bir gömlek degil, çiplak zor  ve ama daha önemlisi düzeneklerle  gelen kontrol ve disipline etme mekanizmalarini içeren zoru içeren bir gömlek. Yani muhalif, alternatif olma halindeki insanlar için çifte gömlek giyme anlamina geliyor. Bu çifte gömlek için yillarin verdigi deneyimle üniversite içinde kalarak, üniversite ile sinirli bir mücadele eksik olacaktir. Bilimi, üniversiteyi, idealize ederek, sorunu etik-onur alanina çekerek yapilacak mücadele de eksik olacaktir. Kapitalist isleyisin olumsuzluklariyla karsilasan, kapitalist isleyise karsi duran tüm yapilarla çapraz dayanisma-mücadele alanlari olusturmak gerekiyor. Sorun artik YÖK degil zaten belki bastan itibaren sadece YÖK degildi. Kapitalist-sanayilesmenin bu topraklarda yapisallasarak gelisimi, degisiminin karabasanvari öyküsü. Ve eger kapitalizmden, sermaye birikiminden bahsediyorsak 1980’lerin YÖK’ü  ayni YÖK olmaz, olamaz. Ama 1980’lerin yarattigi kosullarda serpilip gelisen bir YÖK. Zaten TYÖK denmis ya! Evet zor, çok zor “geçmisle simdi arasindaki baglantilari korumak.”

** Marmar



  • Pazar 15.3 ° / 11.9 ° Güneşli
  • Pazar 15.3 ° / 11.9 ° Güneşli
  • Pazartesi 17.8 ° / 13.5 ° false