“MIT Müstesari’nin ifadeye çagrilmasi iktidar içinde bir siyasal mücadelenin sonucuydu. Ben cemaat demiyorum, cemaatin merkeziyle ne kadar baglantili bilmiyorum ama bu olay bürokrasi ve yargi içinde kendisini muhtar hisseden, güçlü hisseden bir yapinin Basbakan’a ragmen bu gücünü ortaya koymasi, iktidarin siyasetini sorgulamasi ve sonunda da bir mesaj vermesidir. Dogrudan Basbakan’i hedef alan bir olaydi. Tabii ki Basbakan siyaset dilini, siyaset imkanlarini kullandi. Kullanmaya da devam ediyor... Basbakan o konuda hakli!”
Siz geçen yil yaptigimiz söyleside, “Mesele onur, gurur meselesi degil. Eger çözüm istiyorsak, önce PKK silah biraksin demek yanlis. Her iki taraf da birlikte, önkosulsuz silah birakmali” demistiniz. Ardindan de eklemistiniz; “Hakkari’de küçücük çocuklar ellerinde taslar, tek bir yabanciyi sehre sokmuyor. Bu kusagi kaybedersek, gelecek kusak herhangi bir çözümü kabul etmeyecek. Iste o zaman Türkiye’nin de bir Filistin sorunu olacak. Çözümü, geriye dönüsü, barisi olmayan...” Bugün de ayni sekilde mi düsünüyorsunuz?
Meselenin çözümünü madde madde özetleyebiliriz. Bir; temel unsur olarak meseleye demokrasi standartlari açisindan bakilmali. Iki; evrensel degerlerin, AB Insan Haklari Sözlesmesi’nin, BM Insan Haklari Sarti’nin sekillendirdigi anayasal çerçeve içersinde, esit vatandas statüsünün kabulü olarak bakilmali. Üç; etnik, inanç ve kültürel farkliliklara dayanan bir anayasa ve hukuki sistem sekillendirilmeli. Dört; psikolojik etkileri, toplumsal yapilari dikkate alan siyaset üretilmeli.
- Kürt meselesinin çözümünde toplumsal psikolojinin yüzde 50’nin de üzerinde, çok önemli bir yer tuttugunu söylemistiniz...
Evet. Türkiye siyaseti bu psikolojiyi, bu travmatik yapiyi öngörerek çözüm dilini üretmek zorunda. Bu bugün BDP için, PKK için kullanilan dil için de önemli. Ama bu psikolojinin yönetilmesi konusunda çok büyük eksiklik var. Bes; bütün partiler uzlasmak zorunda degil ama parlamento içinde ve disinda en genis mutabakati saglamak gerekiyor. Alti; yol haritasi toplumla paylasmali, mesele seffaflastirilmali. Yedi; güven artirici önlemler çok önemli. Bir yol temizligiyle, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Seçim Kanunu, baraj sistemi gibi bugün tüm siyasi partilerimizin degistirilmesi konusunda üzerinde birlestigi hususlari masaya yatirmaliyiz. Ancak bunlari temizleyerek yeni anayasayi insa edebiliriz ve çözüm için görüsebiliriz.
“AKP, BDP’yi zorlamali”
- Peki ya silahlarin birakilmasi?
Tabii ki böylesine PKK’ya endekslenmeden atilacak demokratik adimlar hiç tereddütüm yok, sürekli ateskesi karsimiza getirecektir. PKK bu adimlar karsisinda sartsiz bir ateskesi gündeme getirmek zorundadir. Kendi tabani dahi bunu böyle talep etmektedir. Sekizinci madde buydu. Dokuz; silahlarin sonlandirilmasi ve demokratik siyasete entegrasyon. Bunlar paralel yürütülmeli. Yani demokratiklesme adimlarini kismen atalim, sonra da silahlarin birakilmasi gelsin demek çok yanlistir. Demokratiklesme adimlari, bilinçli ve projeli sekilde atilirken, paralel olarak silahlarin sonlandirilmasi ve PKK’nin Türkiye siyasetine entegrasyonu projesi de planlanmis olmalidir. On; süreklilik kazandirilan bir silahsizlandirma süreci içinde çözümlerin gerçeklestirilebilecegi gerçegi... Bu süreç çok önemli. Çünkü burada PKK’nin ve BDP‘nin demokratiklik özerklik tartismasi isin içine giriyor. Bugün parlamentoda su asamada yerel yönetimler meselesini görüsebiliriz. Ama PKK’nin dayattigi demokratik özerklik sarti ancak demokratik yollarla, millet iradesini, destegini alarak tartisilacak bir husustur. O halde bugün için bunun için dayatici olunamaz. Ancak yeni anayasa yasakçi olmamali, özgürlükçü olmali ve toplumsal taleplerin zaman içinde degisebilecegini dikkate almalidir.
- Peki Anayasa’da nasil bir degisiklik yapilmali sizce?
Bence Anayasa’nin tüm maddeleri degistirilmeli, yepyeni bir anayasa yapilmali. Çünkü mevcut anayasa çok degistirilmesine ragmen 1980 darbesinin zihniyetinin yarattigi anayasadir. O bakimdan birinci, ikinci, üçüncü maddeler dahil hepsi degistirilmelidir.
- Nasil?
Tabii ki birinci, ikinci, üçüncü maddelerdeki hassasiyetler biliniyor ama demokratiklesme konusunda, cumhuriyet konusunda, ülkenin bütünlügü konusunda, bayrak konusunda, genel evrensel insan haklari konusunda zaten tartisma yok ve olamaz. Meseleyi evrensel degerler çerçevesinde ifade ettigimiz zaman zaten bir, iki ve üçüncü maddelerde tartisma gündeme gelmemesi lazim. Onun için ben anayasanin toptan evrensel degerler çerçevesinde degistirilmesi gerektigini, yeni bir Anayasa ile yeni bir Türkiye’nin temellerini atabilecegimizi düsünüyorum. Yeni bir Türkiye derken tabii ki cumhuriyeti demokratiklestiren, evrensellestiren bir yeni yapilanmadan bahsediyorum.
- Diyarbakir’da görev yaptiginiz 1990’li yillari anlatirken, “Biz o zamanlar Kürt’e Kürt demiyorduk. Kürt yoktu ki zaten! Kürtlerin kökeni Türk’tü!” demistiniz. Epey yol aldik galiba...
Evet. O süreçten geldi Türkiye. Sahsen gelinen süreci çok önemsiyorum. 2005’te emekli oldum. Bir MIT mensubu olarak medyada yer almanin, bu meselede beyanatlar vermenin pek yanlisi olmayan bir kisiyim. Ama Türkiye’nin ihtiyaçlari, bu meselenin kazandigi önem sebebiyle ben de yararli olabilirim diye adimimi attim ve bu 7 senelik süreç içersinde düsündügümden daha ileri bir gelisme gösterdi Türkiye toplumu.
- Mesela sizi en çok sasirtan ne?
Kürt kelimesini kullanamayan bir Türkiye, bugün Kürdistan kelimesini kullaniyor. PKK yöneticileriyle konusabiliyor. Demokratik özerklik, federasyon gibi konulari, bagimsizlikçi bir hareketi tartisabiliyor. Ve bütün bunlari artik kavga etmeden yapabiliyor. Tabii ki hâlâ çok eksiklikler olmasina ragmen, hâlâ KCK’da çok anlamsiz tutuklamalar da olmasina ragmen, Türkiye böylesine bir demokratik degisim noktasinda.
- Peki Büsra Ersanli’nin KCK’dan tutuklu olmasi için ne diyorsunuz?
Iste bütün mesele bu. Ifade etmege çalistigim hukuk sistemimizin garabetlerinden biri bu. Demokrat kimligiyle bilinen, hangi ideolojik yapida olursa olsun, eline hiçbir sekilde silah almamis bir insanin, bir bilim kadininin tutuklu bulunmasi, bugünkü gelismelere uygun degil... Türkiye çözüm sürecini yasarken özellikle istihbarat teskilatlarinin ve yargi organlarinin da bu çözüm sürecine yardimci olmalari gerekir. Mevcut kanunlarin lafziyla degil, evrensel degerlerin sekillendirdigi hukuk normlarina göre hareket etmeleri ve karar vermeleri gerekir. Gerek KCK davasi olsun, gerekse elini silaha bulandirmamis, darbe tesebbüsleri içersinde yer almamis, ama belirli ifadeleri nedeniyle tutuklanmis sahislarin, yargilanmalari devam etmek sartiyla birakilmalari gerekir. Özellikle tutuklu milletvekillerinin birakilmalari bu olusan iklime çok büyük yararlar saglayabilir. Çünkü yarginin bagimsizligi demek, Türkiye’den bagimsizligi, demokratik sistemden bagimsizligi demek degildir. Sistemin çok önemli bir parçasidir hukuk sistemi, adaleti saglayan bir mekanizmadir. Anayasamizin 96’nci maddesinde yer aldigi gibi uluslararasi insan haklariyla da ayrica baglantilidir. Bunu artik savcilarimizin, hakimlerimizin çok gecikmis sekilde de olsa anlamalari gerekiyor... Tabii çözüm sürecinde siyasi iktidara çok önemli görevler düsüyor. Çünkü PKK’nin Türkiye siyasetine entegrasyonu bakimindan zor bir sürecin içindeyiz. Bunun bilincinde olmaliyiz. En kisa zamanda iktidarin BDP’ye de el uzatmasi, onu isbirligine davet etmesi, hatta icap ederse zorlamasi, ondan beklemeden adim atmasi, ayni sekilde CHP’nin de bu isbirligi sartlarini ortaya çikarmasi ve bu iki partinin toplum karsisinda seffafligi artirmalari gerekiyor.
Aziz Nesin MIT’te çalismis olabilir! Neden çalismasin?
“MIT’te çalismak onur kirici bir mesele degildir. Önemli olan Türkiye’nin ihtiyaçlarina cevap veren, demokratik, seffaf bir istihbarat teskilati içersinde, bu istikamette çalisip çalismama meselesidir! “
“MIT de siyasallastirilmak istenmistir. Ama siyasetçiler de, asker de milli bir kurulus oldugu için kismen hassasiyet gösterdiler. Emniyet Teskilati’na yaptiklari gibi baski uygulamadilar çok defa...“
- AK Parti milletvekili Samil Tayyar, Aziz Nesin’in MIT için çalistigini söyledi. Elindeki bir belgeye dayanarak... Siz yillarca MIT’te üst düzeyde görev yaptiniz, gerçekten de Aziz Nesin MIT’e çalisti mi?
Bilmiyorum. Önemsemiyorum bu tip seyleri sahsen. Okumuyorum dahi.
- Peki siz haberdar misiniz böyle bir seyden?
Aziz Nesin sol tandansli bir aydinimiz. Demokratik degerleri yansitan, Türkiye toplumunun benimsedigi bir karakter. Simdi elimizde söyle bir belge var diyerek tartismak kimseye yarar saglamaz. Ayrica MIT’te çalismak onur kirici bir mesele degildir. Önemli olan Türkiye’nin ihtiyaçlarina cevap veren demokratik, seffaf bir istihbarat teskilati içersinde bu istikamette çalisip çalismama meselesidir. O bakimdan geçmise dair özelestiri yapmamiz gerekir.
- Yani çalismis olabilir de...
Olabilir tabii! Niçin olmasin? MIT’te çalismak onur kirici bir olay degildir. Ama önemli olan, MIT’in kendi kurumsal yapisiyla, çalisanlariyla, ilkeleri istikametinde ülkeye hizmet edebilmesidir.
- Siz MIT Müstesari Hakan Fidan’in ifadeye çagrilmasini “Ikinci Uludere vakasi” diye adlandirmistiniz. Aradan zaman geçtikten sonra bu olayi nasil degerlendiriyorsunuz?
MIT Müstesari’nin ifadeye çagrilmasi bana göre iktidar içi, AK Parti içi bir siyasal mücadelenin sonucuydu. Ya da söyle söyleyeyim; bürokraside olusan, kendisini muhtar hisseden bürokratik yapilarin, vesayetçi bürokratik yapilarin bir girisimiydi. Iktidar mücadelesiydi!
- AK Parti iktidari ve cemaat arasindaki bir iktidar mücadelesi miydi?
Ben cemaat demiyorum. Cemaatin merkeziyle bu olay ne kadar baglantili bilmiyorum ama bürokrasi ve yargi içindeki kendisini muhtar hisseden, güçlü hisseden bir yapinin Basbakan’a ragmen bu gücünü ortaya koymasi ve sonunda mesaj vermesidir.
- Peki bu kisiler gücünü nereden aliyordu?
Basbakan tabii ki siyaset dilini, siyaset imkanlarini kullandi. Kullanmaya devam ediyor. Söyleyebilecegim su; özellikle bu tip yapilarin, yani cemaat denilen, hizmet denilen veya baska yapilarin, demokratik bir ülkede siyasi iktidar içinde, bürokrasi içinde, ideolojik yapilarina göre örgütlenmelerinin dogru olmadigidir. Bu gerçegi siyasi iktidar da gördü, o yapilar da gördü, toplum da gördü. Demokratik Türkiye ancak hukuk sistemine uygun sekilde çalisir gerçegini toplum gördü. Hakan Fidan olayinda bunun bir denemesini yasadik.
- Ben yine geriye dönecegim, siz 41 yil boyunca MIT’te üst düzey görev yaptiniz. Mutlaka Aziz Nesin konusunda da bilgi sahibisinizdir diye düsünüyorum...
Samimi söylüyorum, bilmiyorum. Yoksa söylemekten çekinmem. Hiçbir zaman böyle bir bilgiye sahip olmadim. Karsimizdaki bilgi, belge nedir bilmiyorum. Bilmeden bir sey diyemem. Ama Aziz Nesin Milli Istihbarat Teskilati’na çalismissa onur duyariz.
- Yillar önce Türk sinemasinin ünlü aktörü Mahir Günsiray, “MIT’e çalistim” demisti ve sunlari anlatmisti: ”Milli Emniyet’le münasebetim askerligimi yaparken basladi. 1951’de Türk Mata Hari’si denilen Adalet Pi adli çok güzel dans eden esmer güzeli bir kadin Istanbul’a geldi. Bu korkunç kadin, Tepebasi Cumhuriyet Gazinosu’nun barinda çalisiyordu. Rus politikacilar, her gece 2’den sonra hem orada, hem de kadinin evinde toplaniyorlarmis. Kadin Tarlabasi’nda kiraladigi bir evde oturuyordu. Milli Emniyet beni bu kadini takip etmekle görevlendirdi. Sonraki yillarda baska görevlerim de oldu, onlar benimle topraga gidecek, anlatamam.” Böyle çok sasirtici isimler çalisti mi MIT’te?
Türkiye’de MIT’e çalismak çok spekülasyon konusu yapiliyor. Hele çok meshur kimselerin çalismasi... Esasinda MIT’te çalismak demek ülke hizmeti yapmak demektir. Biraz önce ifade ettim; bakarsak buna bakmamiz lazim. Türkiye hangi süreçlerden geçiyor biliyoruz, görüyoruz. Sahsen biz görevimizi dogru yapmaya çalistik... Aziz Nesin saygin biri. Simdi spekülasyon yapmaya gerek yok. Dogru olmaz.