Demirel, gerdanini kira kira, Isparta sivesiyle böyle derdi. Ona nasip olmadi. Ancak simdi yeniden moda “Büyük Türkiye”. “Hedef 2023” öyle küçük bir projenin adi degil. “Ilk on ülke” içine girmek olarak açiklandi hedef. Simdiden gerekenler yapilmaya baslandi.
Ne mesela?
Mesela, son dört senede Afrika’nin 19 ülkesinde elçilik açiyor Türkiye. Mesela, “Imparatorluk bakiyesi”, “Osmanli hinterlandi”nda, Erdogan’la Davutoglu komutasinda yayilmaci iddiali bir proaktif politika yürütüyor. Davutoglu, “Osmanli bakiyesi” topraklari bölen sinirlari anlamli bulmuyor, “sinirlari anlamsizlastirmanin vakti geldi” diye konusuyor.
Mesela Davutoglu, eskiden Türkiye’nin konusuldugu dosyalarin artik Türkiye’nin rol aldigi dosyalara dönüstügünü ve Amerika’nin birçok dosyayi Türkiyesiz ele alip sonuçlandiramayacagini ileri sürüyor gururla. Bir siniri oluyor süphesiz, ama hatta mesela komisyon artisini bile zorluyor Türkiye. Irak’ta, Suriye’de Amerika’yla arasindaki “makas”in bir miktar açilmasini bile göze aliyor. ABD’nin “tüm Irak’i dikkate al” demesine ragmen Kuzey Irak petrolüne göz dikiyor örnegin. Suriye’de yine ABD “yapma” demesine ragmen El-Kaideci Nusra Cephesi’yle ittifakini sürdürüyor. Hem de yine ABD “Kürtler de muhaliflere katilmali” demesine ragmen, Nusra’yi Suriye Kürtlerinin üzerine sürüyor. Yeterince büyüdügünü düsünüyor.
Evet, büyüdügü iddiasinda Türkiye. Daha da büyümeyi öngörüyor. Mesela, dis ticaret hacmi hizla artiyor. Hatta cari açigi azaldi geçtigimiz yil. Büyüdükçe savas sanayiine yatirimlari da artiyor. Silah ihraç etmeye bile basliyor: Paletli ve lastikli zirhli araçlar.. Helikopterler.. Hücumbotlar.
SERDE KABADAYILIK VAR
Ama yetmeyecegi biliniyor. Israrla ezilmeye çalisilsalar da, 30 yillik savasla Kürt direnisinin üstesinden gelinemiyor. Üstelik öyle olur olmaz diklenilemeyen Amerika “ya karsi safa egilim gösterirlerse” kaygisiyla son yillarda durmaksizin bastirinca, fazla uzatamiyor Türkiye ve kafasina yatiyor mesela. Ya da “devlet akli” sermayenin yayilmaci özlemleriyle birlikte kolaylikla egilim gösteriyor, “hoop” yeni “Kürt açilimi”, “Imrali süreci”yle basliyor. Erdogan ve akildaneleri “kazan-kazan” politikasi olarak algilayip anlatiyorlar. Sadece 500-600 milyar dolarlik harcamanin sürdürülmesi yükünden kurtulmayacak Türkiye diye kuruyorlar... Bir de Kürtlerle el ele verildiginde ne kazançlar saglanir düsüncesiyle ellerini ovusturuyorlar. Az sey mi? Ortadogu’nun iki büyük ulusu, iki büyük halki ittifak kurdular mi hangi daglari delmezler hülyasina daliyorlar. Irak... Suriye. Iran kapilarini bile zorlariz deyû hayal etmeye basliyorlar. Hedef “büyük Türkiye” olunca... Bir de efelenme ya da abartili böbürlenme yani var tabii isin. Dayilik.. Kabadayilik ya da delikanlilik serde var. Amerikalilar buradan Erdogan’in “öngörülemezligi”ni simdiden dert edinmisler. Cumhuriyet’ten Utku Çakirören’e göre, Fethullah Gülen cemaatinin ABD’deki lobi kuruluslarindan Türk Amerikan Birligi’nin Washington’da yapilan 3. Genel Kurulu’na katilan CHP Genel Baskan Yardimcisi G. Günaydin’a açikça iletiliyor bu. Son örnegi, Erdogan’in - aslinda kirk yilin basinda hakli olarak - “Siyonizmi insanlik suçu saymasi”. Aninda 89 Kongre üyesi ve Güvenligi Koruma Konseyi sert bildiriler yayinliyorlar. Ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmasiyla övünülen yeni Amerikan Disisleri Bakani J. Kerry, ziyareti sirasinda, üstelik A. Gül’ün devlet adamligini överken konunun adini verip altini çizerek açiktan “firça atiyor” Erdogan’a.
Oysa Davos’ta “One Minute”le baslayip Mavi Marmara ve Gazze bombardimani ile tirmanan “Israil karsitligi”nin aslinda ciddi bir yönü yoktu. Tribünlere oynanmakta, Yeni-Osmanlici yayilmaciligin hedefi durumundaki “Osmanli bakiyesi” Ortadogu’nun Müslüman halkini “kafalayip” yedeklemeye yönelik bir taktik oyun sürdürülmekteydi. Mavi Marmara ölümleriyle biraz sirazesinden çikmisti, ama iki Amerikan yandasi arasinda “siraze”nin lafi mi olurdu! Zaten kendisine iletilen Filistin ile “baris” önermesini dikkate almayip ultra-gerici irkçilarin tatmini amaciyla “yerlesimciler”in yerlesimlerini durmadan genisleten Israil’e ABD “yesil isigi” ile yüklenen Türkiye, bu nedenle yeterince saglam pozisyonda da görünmekteydi.
UCU AMERIKAN ÇIKARLARINA DOKUNUNCA...
Ama “sirazeden çikma” Amerikalilari rahatsiz etmisti. Zaten taktiksel amaçlarla girisilen “elestiri” uzatilmis, fazla uzun edilmis, artik bölgedeki Amerikan çikarlarina zarar verir olmustu. Iki belli basli Amerikan müttefiki çekismelerini abartmis, gereksiz yere uzatmislardi.
Üstelik bölge tedirgin edici bir gerilme içindeydi. Saflar belirginlesmekte ve siklasmaktaydi. Iran, Erdogan’in lafini etmekle yetindigi Sanghay Isbirligi Örgütü’nün esiginden içeri adimini atmis, sirtini Rusya ve Çine dayamis, “atom”a ulasmak üzere uranyumu zenginlestirmekte ve neredeyse sonuna gelmekteydi. Israil, “Iran’in elinde atom silahi” tedirginligiyle yerinde zor duruyor, ABD onu zor zaptediyor, beklemeye zorlukla ikna edebiliyordu. Üstelik bombali, hatta bombasiz Iran’a süphesiz Amerika da karsiydi. Temsilciler Meclisi üyeleri, Güvenligi Koruma Konseyi ve Kerry, tabii telefonlarla ve Washington ziyareti için randevu vermeyerek Obama Türkiye’ye yüklenirken.. Israil gezisinde Obama, Israillileri de ikna etmisti: “Neydi bu ayri gayrilik? Olacak sey miydi?
Bölge bunca karisikken ve Iran almis basini giderken.. Türkiye ile Israil düsmanligin sinirinda dolasabilirler miydi?” Yeterince mantikliydi. Hem “Büyük Israil” düsüncesinde olan Siyonistler için.. Hem de “Büyük Türkiye” pesindeki yayilmacilar için. Hemen... Obama’nin kontrolünde bir tek telefon konusmasiyla anlasmaya varildi. Sulh olundu. Israil özür dilemis, tazminat ödeyecekti. Yetmez miydi. Kim “çizmeyi asip” Amerika ile karsi karsiya gelebilirdi? Kim “çizgiyi geçebilir”di? Yayilma tamam... Ama Türkiye ne büyük devletti ne emperyalist. Yayilma ancak Amerikan patronajinda, onun taseronu olarak olanakliydi, biliniyor, sikça tekrarlaniyordu. Davutoglu’nun “Stratejik Derinlik”inin, açikça formüle de edilmis birinci maddesi buydu: Amerikasiz asla! Kürt sorununu “çözerek” “evinin içini temizleme”ye yönelen Türkiye, simdi “kapisinin önünü” de, hatta “mahalle temizligi”ni de gündemine almisti. “Amerika, sen her seye kadirsin” nagmeleri esliginde adimlar atilmaktaydi. Ne için? “Büyük Türkiye” için kuskusuz! “Milli dava”ydi. Kim ne diyebilirdi ki! Hem Israil’in özrü ile de övünülebilir, Müslüman halklar nezdinde sinekten yag çikarilabilirdi. Ama olan da olmus, “son Müslüman Türk devleti”, Siyonist Israil ile kucaklasmis, sözde Yahudi düsmanligi hemen ve kolaylikla asilip geride birakilmisti. “Titreyip kendine dönen” Türkle, MHP ve zamane Atatürkçüleri Ergenekoncu generaller de mutlu olurlardi hem de. Gericilik “böyyük Türkiye”nin nurlu ufuklarinda birlesir ve taseronlukta ileri atilirdi. Amerikan çikari dogrultusunda: “Türkiye-Israil el ele.. Milli Cephede”!
Ne için? Ortadogu’da savas bulutlarini çogaltmak için... Iki bölge gücünün birlikte üçüncü bölge gücü Iran’in üstüne varmasi için... Emperyalist amaçlarin gerçeklesmesinden pay almak için. “Kürtleri de yanimiza alirsak tadindan yenmez” deyip zil takip oynamaya çoktan baslamislardir.
evrensel/mustafa yalçiner