HER YER DURAK
Iki, üç, bes katli evler kol kola girmisler, karsilikli birbirine bakiyor, insanlari da. Evdeki konusmalar, bagrismalar, kavgalar, sövmeler yapilsa da, çocugundan, büyügüne duymayan kalmazdi. Yilanin kivrimina benziyor yolu, daracik. Kaldirim çalismasi buralara ugramamis, burada yasayanlarin da umurunda olmamis.
Çöp tenekeleri kapi önlerinde, gözleri günlerce gelmeyen çöp arabasini beklemektedir. Kediler ve köpekler karinlarini doyurmak için çöp tenekelerini devirmektedir. Içindekiler gelisi güzel topraga saçilmaktadir. Kedilerin kendi aralarinda, köpeklerinde kendi aralarinda ve kedi ile köpegin arasinda karin doyurma ya da burasi benim bölgem hirlasmasi baslar.
Bazen bu hirlasmaya kadini terlik firlatarak, erkegi yerden eline aldigi tasi atarak sonlandirir, arkasindan küfrü basar.
Burada yasayanlarin çogunlugu insaatlarda amelelik yapmaktadir. Isi olanlarin morali az da olsa iyiydi. Ara sira ise gidenler ise orta sekerliydi. Issizler ise barut fiçisiydi.
Buraya ilk gelen ailelerde kadinlar evdeydi. Çalismak, eve ekmek getirmek erkege mahsustu. Adina; ‘örf ve âdetimiz’ denilmis. Kilif böyle olunca kadin ev hapsine mahkûm olmus. Adina da kader, alin yazisi denilmis ve çark böyle dönmeye devam etmis.
Buranin giyimi, kusami ile bes yüz metre ilerideki çok katli evlerde oturanlarin giyimleri çok farklidir. Ileridekiler yirtik ve dikisli ayakkabi ile yamali pantolon giymezler. Farkliliklari sadece bunlar degil ki. Her türden ayrimcilik var dersek yanlis olmaz.
Göç dalgasidir insanlari buralara savuran. Ekonomi tikirinda degil burada, kim demis topragi bile altin? Evet, altin olan insanlarin solgun yüzleridir. Kaygilidir gelecekten kaygili. Derler ya! Fukaraliktan. Bilmem anlata bildim mi?
Burada her yer durak. Dolmus ise buranin temel diregidir. Zorunlu olunmadikça dolmusa binmezler. Parasizlik var ya! Hani o parasizlik. Yine de dolmus buradan sik geçmez.
Buranin sabah, öglen aksam basyemegi tahranadir. Tahrana tarhanaliktan içine su katinca çikar. Hiç kimse bunu istemez ama o da zorunluluktan.
Heykel mi desem? Ne desem? Üç kisi tek katli virane evin önünde duruyor öylece. Umutlari çalinmis olmali mi? Yok yok, yasama mi küsmüsler? Dur hele bir yakindan bakayim?
Tanidim bunlari, Zeynel, esi Pervin, kizi Dilan. Buraya geleli birkaç yil oluyor. Bulunduklari tek katli virane evin iki sokak arkasinda tek odali, küçük bir mutfagi olan evde oturuyorlar. Bahçesi var bes adimlik. Evin kapisinin çikisinda bir lavabo ve küçük bir tuvaleti var. Banyolarini da her mevsim burada yaparlar sikicida olsa.
Bir yere gidecekler, dolmusu beklemektedirler. Birlikte sikça dolmusa binmezler. Herhalde herhangi bir ihtiyaçlarindan dolayi iniyorlardir merkeze.
Zeynel buraya geldiginde hareketli, güler yüzlüydü. Kaldiklari günler içinde aradigini bulamadi gurbet ellerde. Pervin’i ise göndermedi. Kadin kismi evde oturmali düsüncesiyle. Kizini okutuyor nedense? Ama zorlaniyor. Zeynel’in hafiften kamburu çikmis, yüzü hafiften çöküse geçmis ve solmus.
Pervin’in yasami küçük odadir. Içi sivali, kireç boyalidir. Disarisi sivasizdir. Onun dünyasidir küçük oda. Ara sira komsularina gider. Mutlu gözükmeye çalissa da, iç dünyasinda çatisiyor. On altisinda dayisinin ogluyla evlendirmisler, kendisine sormadan, Zeynel ile. Derdini anlatamiyor Zeynel’e ya da komsusuna. O, bu ayiptir diyerek namusuna laf getirmemeye özen gösteriyor kendi hapishanesinde.
Dilan burayi çok sevmisti; arkadaslari çoktu okuldan. Evde mutlu degildi annesinin, babasinin engellemelerinden. Nede olsa o bir kizdi; söz hakki onun degildi. Onun içindir ki içine kapanik bir yapiya bürünmüstü.
Geldikleri yerde topragin hâkimi varmis. O belirlermis oradakilerin yasamini. Hiç de adil degilmis! Acimasiz, kendini begenmis bir yapisi varmis.
Zeynel on kardesmisler. Üçü erkek digerleri kizmis. Pervin’de dokuz kardesmisler. Bes kiz, dört erkekmisler.
Akraba evlilikleri bir gelenekmis. Aileye yabanci girmesini ugursuzluk sayarlarmis.
Dolmus gözükünce baslar çevrilmis ayni anda; öylece kalakalmislar, kurduklari, düsündükleri ve birbirine açiklayamadiklari düsünceleriyle.
Hüseyin Habip Taskin