Isçi sinifinin mücadele araci mi burjuvazinin ideolojik aygiti mi?

Isçi sinifinin mücadele araci mi burjuvazinin ideolojik aygiti mi?

Özgür Müftüoglu Isçi sinifi hareketi, üzerinden arti deger elde etmek üzere emek gücünü metalastirip emekçiyi toplumsal bir varlik olarak kabul etmeyen kapitalist üretim

Isçi sinifi hareketi, üzerinden arti deger elde etmek üzere emek gücünü metalastirip emekçiyi toplumsal bir varlik olarak kabul etmeyen kapitalist üretim sistemine karsi bir isyandir. Kapitalist üretimin yayginlastigi 18. yüzyildan itibaren milyonlarca emekçi yasamini sefalet içerisinde sürdürmek zorunda kalmis; issizlige, güvencesizlige, uzun çalisma sürelerine, çocuk çalismasina, kadinlarin gece çalistirilmalarina ve son derece düsük ücretlere karsi emekçi kesimlerden tepkiler yükselmeye baslamistir. Emekçilerin tüm bu sorunlarin kaynagi olan kapitalist sisteme ve sermaye sinifina karsi birey olarak mücadele edebilmesi mümkün degildir, dayanisma içerisinde örgütlü bir mücadele yürütmeleri gerekmektedir. Iste sendikalar isçi sinifinin sermaye sinifina karsi yürüttügü bu mücadelenin bir araci olarak ortaya çikmistir.

Kapitalist toplum düzenine ve egemen sinif olan sermayeye karsi isçi sinifinin mücadele araci olan sendikalar, ortaya çikis süreçlerinde -dogal olarak- burjuva (liberal) demokrasi anlayisinin geregi olan girisimcilik özgürlügüne engel oldugu gerekçesiyle yasaklanmistir. Ingiltere ve Fransa basta olmak üzere erken sanayilesen, burjuva devlet/demokrasi anlayisini erken yasama geçiren ve toplumsal sorunlarin da erken ortaya çiktigi ülkelerde tüm engellemelere ragmen isçi sinifi sendikalariyla örgütlü mücadelesini sürdürmüstür. Ne zaman ki isçi sinifi hareketinin ve sendikalarin baskiyla engellenemeyecegi anlasilmistir o zaman sendikalar taninmak zorunda kalinmistir. Sermaye ve onun güdümündeki burjuva devlet yönetimleri sendikalari tanirken, onlari kapitalizme karsi devrimci bir mücadeleden uzaklastirip, kendi denetimleri altina almayi ve uzlasmanin bir araci haline getirmeyi hedeflemislerdir.

Sendikalari denetim altina almanin yolu sendikalarin faaliyetlerini yasalar içerisinde düzenlenmekten geçmektedir. Burjuva demokrasi anlayisinda yasalar burjuvazinin egemenligini mesrulastirma araci olarak kullandigi parlamento sistemi içerisinde yapilir. Isçi sinifina seçme ve seçilme hakki verildikten sonra dahi burjuva parlamenter sisteminde burjuvaziyle uzlasma içerisinde olmayan ve tehdit olarak görülen partilerin ya faaliyetleri tamamen engellenmis ya da parlamentoda temsil edilmeleri çesitli yollarla (seçim baraji vb.) engellenmistir. Böylece parlamenter rejim içerisinde isçi sinifi partileri yasama süreçlerinde etkili olacak bir çogunluga hiçbir zaman erisememislerdir. Yani kapitalist toplum düzeninde yasama organi olan parlamento ve o parlamentolardan çikan yasalar daima burjuvazinin çikarlari dogrultusunda olmustur. Nadiren isçi sinifinin hak ve çikarlarini gelistiren yasalar çikartilmissa da bu, isçi sinifinin üretim sürecinde ve sokaktaki gücü sayesinde ya da kapitalizmin dönemsel çikarlarina uygun oldugu için (sosyal devlet uygulamalari vb.) gerçeklesmistir. Dolayisiyla isçi sinifinin gücünde zayiflama veya kapitalizmin çikarlarinda bir degisim oldugunda isçi sinifi için olumlu düzenlemeler de ortadan kaldirilmaya çalisilmistir.  

YASALARA HAPSEDILEN SENDIKACILIK

Isçi sinifi mücadelesiyle elde edilen sendikal haklar, kolektif haklarin temelini olusturmaktadir. Burjuva demokrasi anlayisinin getirdigi girisimci ve mülkiyet sahiplerini korumakla sinirli bireysel hak ve özgürlüklerin, emekçi kesimler için de geçerli olmasi ancak kolektif haklarin varligiyla mümkündür. Dolayisiyla genis emekçi kesimlerin bireysel haklarini kullanabilmesi için sendikal haklar son derece önemlidir. Burjuvazi sendikal hak ve özgürlükleri tanimlarken ve düzenlerken sendikalari sadece üretim sürecinde ekonomik haklari saglamayi amaçlayan örgütler olarak degil kendisiyle siyasal mücadele yürüten, ideolojisine karsit örgütler olarak da görür. Bu nedenle burjuvazi çikarttigi yasalarla sendikalari önce kendisine ideolojik karsit olmaktan çikartmayi sonra da kendi ideolojisinin yani kapitalizmin ideolojik aygiti haline getirmeyi hedefler.  

Kapitalist üretim sisteminin sömürüsüne karsi; isçi sinifinin mücadele araci olarak ortaya çikan sendikalari, kapitalizmin ideolojik karsiti olmaktan uzaklastirmanin yolu önce sendikalari, sinif düsüncesinden uzaklastirip sadece üyeleri adina toplu pazarlik yapan bürokratik örgütlere dönüstürmektir. Bu nedenle isçi sinifinin mücadele geleneklerine bagli olarak degismekle birlikte genellikle yasalarda, sendikalarin örgütlenme alani is kolu ya da isyeri düzeyiyle; faaliyetleri örgütlü olduklari alan içerisindeki isçiler adina yaptiklari toplu pazarliklarla; toplu pazarligin konusu ücret ve çalisma kosularinin belirlenmesiyle; isçi sinifinin en önemli mücadele silahi olan grev ise toplu pazarlik sürecinde uyusmazlik halinde basvurulacak bir yol olarak sinirlandirilir. Ayrica sendikalarin faaliyetleri dogrudan ya da dolayli olarak devlet denetimi altinda tutulur. Böylece burjuvaziyle mücadele için ortaya çikan sendikalar burjuvazinin koydugu yasalarin içine sikisip kalir ve giderek isçi sinifindan ve sinif mücadelesinden uzaklasir. Buna en açik örnek 19. yüzyilin sonu 20. yüzyilin baslarinda II. Enternasyonal’in dagilmasina da neden olan ayrismanin ardindan, sendikal hareketin yasalar içine hapsolmasiyla birlikte sendikalarin üye sayisi artarken, isçi sinifinin Marx’in tarihsel materyalizm içerisinde tanimladigi toplumsal yapiyi degistirme gücüne sahip, devrimci bir nitelik içeren sinifsal bilinçten uzaklasmasidir. Sendikalarin siniftan uzaklasmasi, emek ve sermaye arasindaki çeliskilerin en aza indigi dönem olarak tarif edilen fordist üretim sistemi ve sosyal devlet uygulamalarinin geçerli oldugu 1946’dan 1970’lerin baslarina kadar geçen dönemde daha da artmistir. Özellikle merkez kapitalist ülkelerde, sendikalarin sayisal olarak büyümesine olanak veren yasal düzenlemelerle rehavete sürüklenen ve mücadeleden tamamen kopan sendikalar kapitalist sisteme bagimli örgütler haline gelmistir.

Kapitalizmin 1970’lerde ortaya çikan krizinin ardindan bir taraftan üretim sistemi yeniden esneklesirken liberal devlet anlayisi da egemen olmustur. Yani isçi sinifi hareketinin ve sendikalarin ortaya çikmasina neden olan 18. ve 19. yüzyildaki kosullar yeniden geçerli hale gelmeye baslamistir. Küresellesmeyle birlikte üretimin isçi sinifinin zayif oldugu ucuz emek bölgelerine kaymasi, merkez ülkelerdeki çalisma standartlari ve sosyal haklar üzerinde de baski yaratmistir. Üye sayilari oldukça yüksek olmasina ragmen sinifsal perspektifini kaybetmis ve kapitalizmin güdümüne girmis olan sendikalar, isçi sinifinin haklarina yönelik saldirilara karsi koyamamistir.

KIM IÇIN KIME KARSI?  

20. yüzyilin basindan itibaren burjuvazinin yasalarla denetim altina aldigi sendikalar, yüzyilin son çeyregine gelindiginde artik kapitalizmin ideolojik karsiti olmaktan tamamen çikmistir. 18. ve 19. yüzyil sömürü kosullarinin yeniden yasama geçmesine karsi koymayan sendikalar, kapitalist sistemi yeniden üreten ideolojik aygitlar haline gelmeye baslamistir. Örnegin kapitalist ülke sendikalarinin en büyük üst örgütü olan Dünya Hür Sendikalar Konfederasyonu (ICFTU), 1981 yilinda Yeni Delhi Bildirgesi ile küresellesme sürecinde siniflar arasi uzlasmayi yani sosyal diyalogu savunmustur. Öte yandan Avrupa Sendikalar Birligi (ETUC) de benimsedigi sosyal diyalog anlayisi içinde AB düzeyinde “sosyal partner” olarak kabul ettigi isveren temsilcileriyle Avrupa komiteleri ve danisma organlarinda yillardir birlikte çalismaktadir. Yani sermayeye karsi isçi sinifinin mücadele araci olan sendikalar, sermayeyle sosyal diyalog içerisine girmekte ve hatta sermayeyle sosyal partner yani “ortak” olabilmektedir.

Peki, sendikalarin sermayeyle olan diyalogu ve partnerligi kime karsidir?

Kapitalist üretim sisteminin, emegi sömürmeye dayanan temel felsefesinde 18. yüzyildan bu yana hiçbir degisiklik olmamistir. Diger bir söyleyisle isçi sinifinin sermaye ile mücadele için örgütlenmeye yani sendikalara en az 200 yil öncesi kadar ihtiyaç vardir. Ancak bugün sendikalarin, burjuva parlamentolarinda çikartilan yasalarin çizdigi sinirlar içerisinde geldikleri yer mücadele için kurulduklari sermaye ile partnerlik (ortakliktir).

Sendikalarin sermaye ile kurdugu bu ortakligin hedefinde emekçiler ve onlarin yüzyillar süren mücadelelerle elde ettigi kazanimlar vardir. Artik sendikalarin çok önemli bir bölümü isçi sinifinin mücadele araci olmak bir tarafa sermaye ile is birligi içinde emegin daha fazla sömürülmesine katkida bulunmaktadir.


SENDIKALAR DELI GÖMLEGINDEN KURTULMALI

Türkiye’de sendikalar, 1947 yilinda çikartilan 5018 sayili Yasa’ya kadar engellenmistir. 1946 yilinda sinif esasina dayali cemiyet kurma yasaginin kalkmasinin ardindan isçiler hizla örgütlenmis ve etkili grevler gerçeklestirmistir. Grev hakkini yasaklayan 5018 sayili ilk sendikalar yasasi burjuva demokrasi anlayisina uygun olarak isçileri ve sendikalari baskilamak üzere çikartilmistir. 27 Mayis 1960 darbesinin ardindan dönemin sermaye birikim rejimine uygun olarak çikartilan 1961 Anayasasi ve 1963 tarihli 274 ve 275 sayili yasalarla grevli sendika hakki tanimistir. 1967 yilinda kurulan DISK’in devletin denetimden çikarak, yürüttügü mücadeleci sendikacilik anlayisini kirmak için parlamentoda çikartilan yasalar 15-16 Haziran 1970’te gerçeklestirilen isçi direnisleriyle püskürtülmüstür. 12 Mart 1971 askeri darbesi isçi sinifi hareketi üzerinde baski kurmaya çalismissa da mücadeleci sendikalar buna da teslim olmamis ve 1970’li yillar boyunca DISK öncülügünde isçi sinifi hareketi yükselmistir. Yükselen isçi sinifiyla bas edemeyen burjuvazi çareyi 12 Eylül 1980’de gerçeklesen yeni bir askeri darbeyle saglamaya çalismistir. Türkiye’nin 1970’lerde baslayan neoliberal dönüsüm sürecine uyumunu amaçlayan 12 Eylül darbesi sendikalari baski altina almis ve kapitalizme ideolojik karsit olmaktan çikartip kapitalizmin ideolojik aygitlarina dönüstürmeyi amaçlamistir. 1983 yilinda çikartilan 2821 ve 2822 Yasalar bu dönüsümün yansimasidir. 1983 yasalarinin yani sira ICFTU ve ETUC’da Türkiye’de sendikalarin kapitalist sistemle bütünlesmesinde önemli islevler görmüstür. 2001 yilinda AB üyelik sürecine uyumu hedefleyen Ulusal Program sonrasinda AB’ye uyum adi altinda özellikle ETUC araciligiyla gerçeklesen is birligi sonucunda sendikalar sosyal diyalog anlayisi içinde sermaye ile partner (ortak) olma anlayisini benimsemislerdir. Böylece özellikle 2001 yilindan bu tarafa getirilen ve emekçilerin kazanilmis haklarini ortadan kaldirmaya yönelen tüm düzenlemeler sendikalar tarafindan sosyal diyalog süreçlerinde mesrulastirilmistir.    Toplu Is Iliskileri Kanunu adi altinda getirilen yeni sendika yasasi, diger tüm yasalar gibi burjuvazinin sendikalar üzerindeki denetimini arttirmaya ve isçi sinifinin giderek artan sömürü kosullarina karsi mücadele direncini kirmaya yöneliktir. Emekçi kesimler, sermaye ile mücadeleye en fazla ihtiyaç duydugu bir süreçte mücadelenin araci olan sendikalara da ihtiyaç duymaktadir. Sendikalarin sermayenin ideolojik aygiti olmaktan çikip yeniden isçi sinifinin mücadele araçlari haline dönüsmesi için her seyden önce burjuvazinin sendikalari içine sokmaya çalistigi deli gömleginden kurtulup, yeniden sinifsal bir perspektife kavusmasi gerekir. Diger bir söyleyisle yasalardan medet umarak sendikacilik yapmak yerine emekçilerin gücünü mücadeleye dönüstürecek bir sendikal anlayisa acilen ihtiyaç vardir.

evrensel