Tarih: 01.01.2018 00:00

Kamusal emeklilik sistemi tasfiye ediliyor

Facebook Twitter Linked-in

Sosyal güvenlik sistemleri sanayi devrimi sonrasinda isçi sinifinin öncülügünde yaygin olarak yürütülen sinif mücadelelerinin en önemli ve en büyük kazanimlardan biri olarak ortaya çikmistir. 19. yüzyilin son çeyreginde Almanya’da ortaya çikan ve isçi sinifinin en önemli kazanimi olarak görülen sosyal güvenlik sistemlerinden kisa bir süre sonra emeklilik sistemleri hayata geçmeye baslamistir. 1800’lü yillarin sonunda gündeme gelen sosyal güvenlik uygulamalari ve onun önemli bir parçasini olusturan emeklilik sistemleri ilk olarak sanayilesmis Avrupa ülkelerinde uygulanmistir.  

Bugünden geriye dogru bakildiginda emeklilik sistemlerinin 150 yila yakin bir geçmisi oldugu görülür. Ancak özellikle 20. yüzyilin ilk yarisindaki sosyalizm deneyimi ve sonrasinda yasanan gelismelerin de etkisiyle, özellikle Ikinci Dünya Savasi sonrasinda emeklilik sistemlerinin kamusal niteligi ön plana çikmis, Avrupa’nin sosyalizme yönelmesini önlemek adina gelistirdigi ‘Sosyal devlet’ modelinin etkisiyle nüfusun önemli bir bölümünü kapsamistir. Oldukça uzun olan bu süreçte yerlesen emeklilik sistemleri, ilk ortaya çiktigi andan itibaren çesitli ülkelerde farkli sekillerde uygulanmis, refah devleti uygulamalarinin krize girdigi 1970’li yillarin ikinci yarisindan itibaren büyük ölçüde “piyasa iliskileri disinda” olmasi dolayisiyla elestirilmis ve sürekli tartisma konusu yapilmistir.

1980’li yillarda baslayan ve o zamana kadar kamusal özellikleri ile ön plana çikan kamu hizmeti alanlarinda önce hizli bir metalasma süreci yasanmis, arkasindan yaygin özellestirmeler gündeme gelmistir. Kapitalizmin krizi, gerekçe göstererek yasadigi dönüsüm sadece ekonomik-siyasal gelismelerle sinirli kalmamis, en temel kamusal hizmetlerin özellestirilmesi gündeme gelmistir.

TÜRKIYE’DEKI DURUM

Sosyal güvenlik sistemlerinin dönüsmeye baslamasi ile birlikte emeklilik sistemleri de kendi içinde dönüsüm yasamaya baslamistir. Türkiye, söz konusu dönüsüm sürecinin disinda kalmamistir. Dünya Bankasi’nin 1994 yilinda “Yaslilik Krizinin Önlenmesi” baslikli raporu yayinlanana kadar Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde herhangi bir açik söz konusu degilken, ilginçtir raporun yayinlandigi yildan itibaren sosyal güvenlik sistemi açik vermeye baslamistir. Bunun üzerinde Dünya Bankasi raporunda belirtilen gerekçeler üzerinden sosyal güvenlik sisteminin “yeniden yapilandirilmasi” tartismalari baslamis ve ilk adimlar 1990’li yillarin sonundan itibaren atilmaya baslanmistir.  

Türkiye’deki emeklilik yasinin Avrupa ülkelerine göre çok düsük oldugu öne sürülmüs ve ilk olarak 1999 yilinda emeklilik yasi kadinlarda 58, erkeklerde 60’a, prim ödeme gün sayisi ise 5.000’den 7.000’e yükseltilmistir. Ancak bu düzenlemeler yeterli görülmemis ve AKP’nin 2002 yili sonunda iktidara gelmesi ile birlikte, saglik ve sosyal güvenlik sistemlerinin piyasanin ihtiyaçlari dogrultusunda dönüstürülmesi için önemli adimlar atilmistir.

1995 yilinda Çalisma Bakanligi tarafindan hazirlanan “Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform” baslikli raporda mevcut sosyal güvenlik sisteminin basarisiz oldugu, yüksek açiklarin kamu bütçesinde faiz harcamalarinin büyümesine neden oldugundan söz edilmistir. Ancak ayni raporda bu açiklarin nedenlerine ve hükümetlerin özellikle isverenler lehine çikardigi “prim affi” yasalariyla sosyal güvenlik açiklarini nasil büyüttüklerine hiç deginilmemis olmasi dikkat çekicidir. Raporda sunulan çözümlerin, özellikle “mali açidan sürdürülebilir” bir sistem öngörmesi, degisikliklerin isçi ve emekçilerin sirtindan yapilacaginin ilk öncü isaretlerini vermistir. Rapor, emeklilik sisteminde yapilmasi gereken degisiklik önerilerinin gerekçelerini ise dogrudan Dünya Bankasi raporlarini referans göstererek üç ana baslik altinda siralamistir.

Bunlar;
*Nüfusun yaslanmasi,
*Mevcut sistemin emeklileri yoksulluga karsi koruyamamasi,
*Finansman açiginin ekonomik göstergeleri olumsuz etkilemesi,   

1990’li yillarin ortalarindan itibaren dünyanin pek çok ülkesinde, yukarida belirtilen ve mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin “sürdürülebilirligini” tehdit ettigi iddia edilen bu üç temel gerekçe üzerinden ciddi yapisal degisiklikler yapilmistir. 1999 yilinda sendikalar tarafindan “mezarda emeklilik” olarak adlandirilan düzenleme ile bu alanda ciddi adimlar atilmis, ancak asil degisiklikler 5510 Sayili SSGSS yasasi ve sonrasinda yapilan degisiklikler ile hayata geçirilerek, sosyal güvenlik sisteminin kökten degistirilmesi ve kamusal emeklilik sisteminin adim adim özellestirilmesinin, dogrudan devlet destegi ile bireysel emeklilik uygulamalarinin yayginlastirilmasi hizlanmistir.

AKP Hükümeti’nin bugüne kadar sosyal güvenlik sisteminin gelecegine yönelik bütün girisimlerinin arka planina bakildiginda, Dünya Bankasi’nin sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerine uygun bir yapisal degisimin öngörüldügü anlasilmaktadir.

Türkiye’de geçmiste, devlet memurlari, ücretli çalisanlar, tarim islerinde ücretli çalisanlar, kendi hesabina çalisanlar ve tarimda kendi hesabina çalisanlari kapsayan bes farkli emeklilik sistemi uygulanmistir. Bu durum farkli statülerdeki çalisanlarin, sirf farkli emeklilik sistemine bagli olmalarindan kaynakli olarak, emeklilik haklari bakimindan farkli uygulamalarin ortaya çikmasina neden olmus, dolayisiyla kimi esitsizlikler ortaya çikarmistir.

Mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin farkliligi sonucu ortaya çikan esitsizligin giderilmesi iddiasiyla baslatilan “Sosyal Güvenlik Reformu”, Türkiye’deki bes farkli emeklilik sisteminin tek çati altinda birlestirilmesini hedeflemistir. Bu sekilde Emekli Sandigi, SSK ve Bag-Kur arasindaki ayrimlarin ortadan kalkacagi, tüm emeklilik sistemlerinde haklar ve yükümlülüklerin esitlenecegi iddia edilmistir. Ilk bakista olumlu gibi görülen bu degisiklik, özellikle Emekli Sandigi kapsaminda olan kamu emekçileri için ciddi hak kayiplarina neden olmustur.

TÜRKIYE’DE DEGISIM NASIL OLDU?

Yeni sistemde bütün emeklilik sistemlerindeki haklar ve yükümlülüklerin esitlenecegi iddia edilmesine karsin, bunun nasil saglanacagi cevaplanmamistir. Yapilan bazi degisikliklerle prime esas kazanç, aylik baglama için gerekli minimum yas, prim gün sayisi, aylik baglama orani, sigorta yardimlarinin türü ve kapsami gibi konularda esitlenme saglanacagi ileri sürülmüs, ancak söz konusu “esitlemenin” en alt düzeyde olacagindan hiç bahsedilmemistir.

Sosyal güvenlik sisteminde yapilan degisikliklerin isçi ve emekçilerden yana adil bir esitlenme olmasi için en yüksek ortak paydada esitlenmenin saglanmasi gerekirken, Türkiye’de sosyal güvenlik finansman açiklarinin kapatilmasi hedefi nedeniyle söz konusu “esitlenme” en düsük ortak paydada yapilmistir.
Sosyal güvenlik sisteminde yapilan degisiklikle Emekli Sandigi, SSK ve Bag-Kur emeklilerine ödenen emekli maasi baglama oranlari kademeli olarak düsürülmüs ve bu sekilde sistemin açiklarinin kapatilacagi iddia edilmistir. Yapilan degisiklikler iddia edilen sonuçlari vermemis, sosyal güvenlik sistemi açiklari her yil katlanarak artmayi sürdürmüstür.

Türkiye’de 5510 sayili Sosyal Sigortalar ve Genel Saglik Sigortasi (SSGSS) yasasinin yürürlüge girdigi 1 Ekim 2008 öncesinde SSK ve Bag-Kur emeklileri çalisirken aldiklari son brüt ücretin yüzde 65’ini, Emekli Sandigi’na bagli emekliler ise yüzde 75’ini almistir.

Reform olarak iddia edilen düzenleme sonrasinda 1 Ekim 2008 öncesinde çalisanlara kademeli, 1 Ekim 2008 sonrasi çalisanlara ise dogrudan olmak üzere, tüm emeklilere çalisirken aldiklari maasin sadece yüzde 50’sini ödeyen bir sosyal güvenlik sistemi olusturulmustur. Emeklilik yasinin kadinlarda ve erkeklerde 65’e çikarilmasi ile birlikte düsündügümüzde bütün bu degisikliklerin en önemli sonucu, kamusal emeklilik sisteminin adim adim tasfiye edilmesidir. Buna karsin, 56 yasinda “emekli olma” hayalini pazarlayan bireysel emeklilik sistemi bizzat devlet destegi ile olusturularak, bu sekilde kamu emeklilik sistemini islevsiz kilmistir. Bu asamadan sonra fon yönetimine dayali bireysel emeklilik sistemlerini yayginlastirmak AKP hükümetinin temel hedefi olmustur.


DÜNYA BANKASI: TEMEL AKTÖR

1990’li yillarin basindan itibaren, dünyanin çesitli ülkelerinde sosyal güvenlik sistemlerinin özellestirilmesinde, sosyal güvenlik sistemlerinden yararlanan emekçilerin haklarinin daraltilmasinda en önemli rolü Dünya Bankasi oynamistir. Dünya Bankasi’nin sosyal güvenlik sistemlerine, özellikle kamusal emeklilik uygulamalarina iliskin “yeniden yapilandirma” politikalarinin özünü, sosyal güvenlik sistemlerinin varliklarini sürdürebilmeleri için temel yapisal degisikliklerin “kaçinilmaz” oldugu varsayimi olusturmustur.  
1990’larin basindan günümüze kadar geçen süre içinde dünya genelinde gerek sosyal güvenlik sistemlerinin gerekse emeklilik sistemlerinin dönüsümünde Dünya Bankasi’nin gelistirdigi stratejiler kilit role sahip olmustur. Dünya Bankasi’nin 1994 yilinda yayinladigi “Yaslilik Krizinin Önlenmesi” (Adverting the Old-Age Crisis) baslikli rapor, dünya nüfusunun hizla yaslanacagini tespit ederek, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinde buna uygun bir yeniden yapilanmanin hayata geçirilmesinin zorunlu oldugunu vurgulamistir.
1994 Dünya Bankasi raporu, sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden yapilandirilmasi konusunda üçlü bir yapiyi önermistir. Buna göre birinci asamada, kamu kesimi tarafindan sunulan, katilimin zorunlu tutuldugu dagitim yöntemine göre finanse edilen kamusal emeklilik sistemi yer alacaktir. Birinci asamanin önemi, yeniden dagitima odaklanmasi, bu sekilde bu alandaki özellestirme uygulamalarinin olumsuz sonuçlarini frenlemektir. Ikinci asama, özel sektör tarafindan sunulan, katilimin zorunlu tutuldugu ve sermaye artirimi ile finanse edilen mesleki emeklilik sistemidir. Bu asamada tasarruf düzeyinin arttirilmasi bunun sermaye piyasalarinin gelisimine katkisi ön plana çikarilmaktadir. Üçüncü asamada ise ikinci asamanin aynisi bir sistem gelistirilmesi öngörülmektedir. Bu asamanin tek farki, katilimin istege bagli tutulacak olan bireysel emeklilik fon sisteminin olusturulmasidir.
Dünya Bankasi’nin özellikle emeklilik sistemlerine yönelik olarak gelistirdigi her stratejinin dayandigi temel nokta, yaslanan dünya nüfusu ile birlikte sistemlerin mali açidan kesinlikle sürdürülemez oldugu tespitidir. Dünya Bankasi’na göre sosyal güvenlik sistemleri degismezse yaslanan nüfusun yükünü ülke ekonomileri kaldiramayacak ve sosyal güvenlik açiklarindan kaynakli büyük bir kriz yasanacaktir.
1980’lere kadar bir sorun olarak görülmeyen sosyal güvenlik sistemleri, fonlarinin devlet tekelinde olmasi ve bu alanda yatirim yapan sigorta sirketleri açisindan “haksiz rekabet” yarattigi, bu nedenle de sosyal devlet uygulamasi üzerindeki devlet tekelinin kaldirilmasi gerektigi gerekçesiyle hedefe konulmustur. Bu iddia en belirgin sekilde, 1995 yilinda imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlasmasi (GATS) ile gündeme getirilmistir. GATS ile içinde Türkiye’nin de oldugu, anlasmaya imza atan hükümetler, kamu hizmetleri üzerindeki kamu tekeline son verip, halkin ve emekçilerin yararlandiklari tüm kamu hizmetlerini “serbest rekabete” açacaklarini taahhüt etmislerdir.
GATS anlasmasina göre, diger pek çok alanla birlikte, kamu hizmetleri içinde önemli bir yeri olan sosyal güvenlik sistemleri yeniden bölüsüm için kullanilmamali, toplumsal degil bireysel sorumluluk esasina göre yapilandirilmali, sosyal yardimlar tüm yoksullari hedef almali ve sosyal riskler karsisinda toplum tarafindan asgari bir geçim düzeyini geçici olarak saglamalidir. Bunun yolu sosyal yardimin devlet tarafindan karsilanmasi ve basta kamusal emeklilik sistemi olmak üzere, bunun disinda kalan sosyal güvenlik alanlarinin büyük ölçüde özel sektöre devredilmesidir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —