Amerikan Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin Pentagon’daki yüksek bir yetkiliye dayanarak verdigi haber, hem AKP Hükümeti hem de Genelkurmay için bir “çift katli” skandala dönüstü.
WSJ’nin haberi karsisinda, Uludere’de, 29 Aralik 2011’de Türkiye Irak sinirinda 34 köylünün katledilmesi üstüne, bugüne kadar hiçbir tatmin edici açiklama yapmadiklari gibi, bu türden istekleri de bölücülük, silahli kuvvetleri ve hükümeti karalama amaçli, art niyetli talepler olarak suçlayan Genelkurmay ve hükümet erkani agizlarini açmiyorlar. Sadece Basbakan Yardimcisi Bekir Bozdag “WSJ’deki açiklamanin resmi olmadigini” öne sürdü ve “Genelkurmay açiklama yapacak!” (*) diyerek hükümeti skandalin disinda tutmayi amaçladi.
Oysa WSJ’nin haberinin üstünden üç günden fazla bir zaman geçti ve Türkiye (hatta dünya) kamuoyu, hükümetin bu haber üstüne ne diyecegini merak ediyor.
Onlar sussa da, “Sükut ikrardan gelir” diyen atasözü isliyor ve hükümetin gerçegin WSJ’de verildigi gibi oldugunu kabul ettigi anlamina geliyor.
Kisaca özetlersek;
1- WSJ’nin haberine göre ABD’li yetkili, özet olarak; Uludere sinirindaki köylülerin ilk görüntülerinin ABD’nin “predatorlari” tarafindan görüntülendigi, bu görüntülerin “istihbarat paylasimi” çerçevesinde Türk yetkililere ulastirildigi, ABD’li yetkililerin daha kesin görüntüler için rota degisikligi yapabileceklerini bildirdigi ancak Türkiye’nin yeni görüntüler istemedigi ve vur emrini Türk yetkililerin verdigi belirtiliyor.
2- Bugüne kadar Hükümet ve Genelkurmay, istihbaratin ABD’den degil “milli kaynaklardan” geldiginde israr etmis, Heron görüntülerini olayi incelemek için kurulan Meclis komisyonuna vermisti. Ancak, aradan geçen dört buçuk aydan fazla (142 gün) zamana karsin hükümet, “vur emrini kimin verdigini” açiklamamis ancak, yanlis istihbarattan MIT’i sorumlu tutanlari “suçlamis”, yarattigi belirsizligi firsata da dönüstürerek MIT’i, özellikle de MIT müstesarini koruyan bir yasa bile çikarmisti.
Bu iki açiklama arasindaki farktan anlasilmaktadir ki, hükümet; hem Meclise, hem Meclis Uludere Katliami Komisyonuna, hem katledilen vatandaslarin ailelerine, hem de tüm Türkiye ve dünya halklarina açikça yalan söylemis, onlarin önüne, bile bile gerçekleri saptirma amaçli belgeler çikarmistir. Her halde bu bir hükümetin isleyebilecegi en büyük suçlardan birisidir.
Roboski Katliami’nin ilk gününden beri, tartismanin en öne çikan yanlarindan birisi, belki de birincisi; “Istihbarati kim verdi?” sorusuydu ve hükümet bu soruya, “ABD’den degil milli kaynaklardan aldik” yanitini vermisti. WSJ’nin açiklamasiyla en azindan ilk istihbaratin ABD’den geldigi anlasilmaktadir. Ancak ABD’li yetkili, “Biz rota degistirerek yeni görüntüler almamiz gerektigini bildirdik ama Türkiye istemedi!” diyerek, katliamdaki sorumluluktan siyrilmaktadir.
Velev ki, ABD’liler böyle demedi de Türkiye’yi yanlis yönlendirmek istedi ve “Istihbarat kesin!” dedi; bu Türkiye’nin hükümetinin sorumlulugunu azaltir mi?
Azaltmaz, azaltmamali da!
Çünkü ABD bölgede faaliyeti, bölge ülkeleri ile is birligi içinde yürütüyor ve bu yüzden de ABD’nin bölgede istihbarat toplamasinin suç ortaklarindan birisi de Türkiye’dir. Dahasi, Türkiye ABD ile 2007’den beri “istihbarat is birligi” yapmaktadir. Bu yüzden de ABD yanlis istihbarat verse ve böyle bir katliama sebep olsa bile (ABD’nin bölgedeki faaliyetleri arasinda bu tür provokasyonlar vardir zaten) bunun siyasi sorumlulugu Türkiye’nin hükümetindedir. Bu sorumluluk, “ABD’nin yaniltmasi”, “Istihbarati ABD vermis!” gürültüsü arkasinda karartilmamalidir.
Ayni biçimde bu saldirida “vur emrini” veren Genelkurmay ve hiyerarsideki askeri yetkililerin sorumluklari da hükümetin sorumlulugunu azaltmaz. Çünkü onlarin, isin askeri boyutunda sorumluluklari olabilir ama katliamin siyasi sorumlulugu tamamen hükümetindir.
Muhtemeldir ki hükümetin bundan sonraki adimi, kendilerini kimin yanilttigini açiklayarak kendilerini kurtarmak için kamuoyunun önüne ABD’yi ve askeri yetkilileri atmak biçiminde olacaktir.
Bu oyuna prim veren ayrintilar bugün için talidir. Asil katliamin hesabini vermesi gereken ABD ile anlasmalari da yapan, askeri de bugüne kadar koruyup kollayan hükümettir; onun basbakanidir. Ötesi prosedüre dair, mekanizmanin kendi içinde “kim suçlu-kim suçsuz” tartismasidir.
Ve sinirda 34 genç köylünün savas uçaklari tarafindan katledilmesi, simdi “Yanlislikla 34 köylünün katledilmesini” çok asmistir. Tersine simdi, katliamla baslayan gelismeler; gerçekleri daha ilk andan itibaren bilen bir hükümetin, Mecliste kurdugu komisyona yaniltici belgeler ve bilgiler verdigi, Meclisi ve tüm halki planli bir biçimde aldatmak amaciyla gerçekleri saptirdigi ya da gerçeklerin üstünü örttügü bir skandala dönüsmüstür.
Az çok demokratik normlarin oldugu bir ülkede bu skandal hükümetler götürür, ama Türkiye’de böyle bir sey beklemek elbette asiri safliktir.
(*) Bu yazi yazildiginda Basbakan ve Genelkurmay Baskaninin olagan görüsmesi sürüyordu ve henüz bir açiklama yoktu.