KENDI ÜLKEMIN YABANCISIYIM
Bir yerin yabancisi olmak ne demektir? Üzerinde yasadigimiz ülke topraklarini ne kadar taniyoruz ve ne kadar degerini biliyoruz? Yasadiginiz ülkenin siyasal ve sosyal durumunu bilmek için gezmeye gerek olmayabilir. Ancak cografi yapisini ve kültürel degerlerin varligini ögrenmek için görmek zorundasiniz. Bende bu manada yasadigim ülkemin yabancisi oldugumu 7 günlük bir gezide anladim. Yapmis oldugum 7 günlük kisa bir tatilden söz etmek istiyorum. Niyetim gezip gördügüm yerlerle kimseye hava atmak degil, aksine içimde olusturdugu siziyi sizlerle paylasmak istedim.
Bir dostla birlikte Altinoluktan basladi gezimiz. Hedefimiz Antalya. O gün bir baska dosta konuk olduk. Ertesi gün bizi, kaynagi Toroslara uzanan Düden sularinin o ünlü selaleleri ile Kursunlu selalelerini gezdirdi. Her biri bir doga harikasi. Doganin ve ülkemizin bu güzel parçalari gibi daha nice güzellikleri oldugunu düsündüm. Her gün yüzlerce insanin gezdigini gördüm. Ayni zamanda gezenlerin kafalarindan geçenleri de dogrusu merak ettim. Çünki, bir yandan hayranlikla bakip mutlu olduklari bu doga güzelliklerini görüp, diger yandan, bu güzellikleri katledenleri bas taci yaptiklarini da biliyorum. Bu garip çeliski insanin kafasini karistiriyor ne yazik ki. Buradan devam eden gezimiz, Elmalida Abdal Musa tekkesinin ziyareti ile sürdü. Burasi, 14. yy. da yasamis, Anadolu erenlerinden ayni zamanda ozan olan Abdal Musa’nin kabri ve onun gibi ulu erenlerin mezarlarinin oldugu yerdir. Bulundugu köyün adina Tekke köyü denmektedir. Tekke köyünden, sizlerle paylasmak istedigim yani, Alevilerin mabedi olarak bilinen ve bir Alevi köyü olan Tekke köyünde ayni zamanda caminin de bulunmasi idi. Köy halkindan insanlara sordugumda, Alevi köyünde camiye giden var mi diye? Abdal Musa ya ziyarete gelen Sünnilerin ibadet etmeleri için yapildigini söylediler. Her düsünceye, her inanca saygi duyan Alevi felsefesinin enginliginin bir aynasini görüyorsunuz. Insanligin bu örnekten ders çikarmasi umudu ile buradan da ayriliyoruz.
Abdal Musa ziyaretinden sonra hedefimiz Kas ilçesi ve bagli beldeler oldu. Ilk ziyaretimiz Kekova. Iste ülkemizin cennet köselerinden birine geldigimizi fark ettim. Kekova, tarih ve dogal güzelliklerin bulustugu bir yer oldugunu aninda fark ettiriyor. Iki gün süre ile Kekova adasi, Üçagiz, ve Simena’yi Rambo’nun teknesi ile gezmeye çalistik. Karayolu baglantisi olmayan, Simena’nin essiz güzelligi, Kekova adasindaki deniz içinde gözüken yapilar, merdivenler kisacasi batik sehrin düsündürdükleri, koylarin insan ruhunu oksayan derin ve serin sulari insani büyülüyor. Derin ve serin sulardan öte, doganin Kekova kiyilarindaki gizemi, beni en fazla etkileyen yani olmustur. Insanin aklini hemen bir korku sarmiyor degil. Ya buralari da bir gün Karadeniz’in derelerine ya da Kaz daglarindaki katliam gibi bir ihanete ugratilmasi ürpertiyor insan olani. “Atalarimizdan bize miras degil çocuklarimiza birakacagimiz emanet” olan dogayi korumak birincil görevimiz oldugu duygusunu bir kez daha hatirlatiyor size bu essiz güzellikler. Iki günlük Kekova gezisini tamamlayarak Kazim Koyuncunun sarkisi ve Rambonun ikrami keçi boynuzunu da alarak Kas’in merkezine gitmek üzere yola çiktik.
Kas’i gezerken 45 yil önceki durumunu anlatan gezi arkadasim Ali Gürsoy’un anlattigi güzellikteki Kas’i göreme sekte yine de endamini korumaya çalistigini görüyor daha fazla betonlasmasa diye dua ediyorsunuz. Kas’in güzelliklerini de gördükten sonra yeni hedefimiz Fethiye oldu. Kas Kalkan arasindaki 187 merdiven basamaklari ile inilen Kaputaj plaji yine aklimiza yer eden bir baska doga nimeti. Kalkan ve Patara üzerinden Fethiye’ye ulasiyoruz. O gün Ovacik mahallesinde Sema pansiyonunda aksamladik. Ertesi gün, gemiler adasi (koyu), ölü deniz ve Kayaköy’ü gezdik. Bunlar arasinda Kayaköy’ü anlatmak istiyorum; burasi mübadele döneminde (1922-1923) bosaltilmis bir Rum köyüdür. Karsimda aci bir tablo. Duvarlari duran, üstleri yikilmis viraneye dönmüs tas evler. Nice acilarin yasandigi bu evlere baktikça aci bir his kapliyor içinizi. Hemen yaninda yamaç’a degil ovaya konmus yeni kayaköy sakinleri. Verimli ovaya konut yaparak hem deprem riskini artirmislar, hem de, tarim için verimli topraklarin islenmesini yok etmisler. Bosaltilan evler ise devlet tarafindan korunmamis, evlerin ahsaplari yeni sakinlere yakacak olmus. Buda devletimizin bir ayibi. Tarihsel degerlerimize, kültürel varliklarimiza ve dogal çevreye sahip çikmayan devletimiz burada da kendine yakisani yapmis. Yüreginize indirilmis bir sizi ile ayriliyorsunuz Kayaköy’den.
Artik son ugragimiz olacak olan Sirince`ye gitmek üzere yola çikiyoruz. Fethiye, Göcek, Dalaman, Köycegiz, Gökova, Ula, Mugla, Yatagan, Germencik yol güzergahindan geldik Selçuk-Sirince’ye. Eski adi Çirkince olan Sirince`yi, yazar Kemal Yalçinin bir kitabi ile Dido Satiri’nin “Benden selam olsun Anadolu`ya” kitabindan biraz tanimistim. Burasi da yine 1919 mübadelesinde Rumlardan bosaltilan bir köy. O yillarda 5000 nüfusu olan bu köy, simdi 650 nüfusa sahipmis. Evler yikilmamis korunmus. Otantik konumunu koruyan Sirince, adeta bir turizm ve çok kültürlü bir yasam merkezi haline gelmis. Verimli topraklari ve üzüm ’ün bol yetistigi Sirince, eski sahipleri için acilarin saklandigi bu güzel belde gezenlerin adeta yüzlerine aci bir gülümseme yansitiyor. Simdilerde turist olarak gelip gezen eski sahipleri adina kuracaginiz empati yüreginize ince bir sizi dolduruyor. Tarihsel ve kültürel degeri olan bu varliklar görenleri geçmisi ile yüzlestiriyor. Yine bu güzel belde de insa durumundaki Matematik köyü, görmeden gelmemeniz gereken bir degerdir. Basta Ali Nesin ve birçok bilim adaminin katkilari ile olusturulan bu bilim yuvasi, doga ve tarihin nasil korunmasi gerektigi hakkinda, yalnizca ögrencilere degil devleti idare edenlere ve topluma da önemli dersler veriyor.