Komünist Müslümanlar: Karmatiler
Hz. Peygamberin vefatinin ardindan Kur’an’in ana mesajindan uzaklasmanin bir sonucu olarak Islam cografyasinda Islam öncesi Arap topluma ait kabile aristokrasisi tekrar gün yüzüne çikmaya basladi. Özellikle Halife Osman döneminde fetihlerden elde edilen gelirlerin topluma esit bir sekilde dagitilmayip sadece Ümeyyeogullari arasinda paylasilmasi, birçok önemli merkez valiligine ehliyet ve liyakat ilkeleri gözetmeksizin sadece halifenin akrabalarinin ve taraftarlarinin atanmasi bölgede yasayan farkli kabile mensuplarinda ciddi rahatsizlik yasatmaya basladi. Bu durum Islam dünyasinda sinifsal farkliliklarin artmasina dolayisiyla belirli bir zümrenin iktisadi ve siyasi egemenliginin ile Islam’da feodalizmin bas göstermesine yol açti.
Halife Osman döneminde toprak siyasetinde uygulanan degis-tokus yöntemi ile verimsiz topraklarin daha verimli topraklarla mübadelesi sonucunda büyük toprak sahipleri ortaya çikti. Konuyla ilgili yenilikçi Islam düsünürlerinden birisi olan Hintli Asghar Ali Engineer’in su tespitleri oldukça dikkat çekicidir: ‘’Küfe valisi Said, kentteki toplumsal karisikligin önlenmesi için Halife Osman’a mektup yazar. O da Küfe gibi diger bazi kentlerde nüfus baskisini azaltmak için ekonomik bir karar alir. Bu karar Hicaz’daki Araplarin ellerinde tuttuklari topraklarla, fethedilmis eyaletlerdeki arazilerin degis-tokus (mübadele) edilmesi uygulamasidir. Örnegin Talha, Hicaz’daki bütün topraklarini satip, arazi degistirme izniyle Irak’ta çok büyük geliri olan genis bir arazi ele geçirdi. Bu arazilerde çok sayida köleler ve hizmetkârlar çalisiyordu. Pek çoklari bu sekilde toprak sahibi oldu ve yeni bir sinif belirgin bir biçimde ortaya çikmaya basladi. Bu yönüyle Halife Osman dönemi, belki de Islami Feodalizmin baslangici sayilabilir.’’
Tarih bu sekilde seyrederken Halife Osman’in öldürülmesi sonucu siddetlenen ayrismalar, Imam Ali’nin basa geçmesi ve ölümü, ardindan gerçeklesen Kerbela faciasi ile birlikte çok daha karmasik bir hal aldi. Bölgede basindan beri var olan Ümeyyeogullari ve Hasimogullari arasindaki siyasi çatismalar, siyasetin itikada dönüsmesi sonucu gerek siyasi gerekse itikadi farkliliklara sebep oldu. Bu süreçte aristokrat sinifi içinde bulunduran egemen ortodoks anlayis Ümeyyeogullari nesepli Sünnilik olarak, Arap olmayan Müslümanlari (Mevali), köleleri ve ezilmisleri de içinde barindiran heterodoks anlayis ise Siilik olarak ortaya çikti. Bu farkliliklarin bir sonucu olarak Islam cografyasi, Ali, Hüseyin ve Kerbela bayraktarliginda ve mehdici/kurtarici anlayis baglaminda (Mehdici anlayis o dönem ezilen ve horlanan kitlelere kurtulus umudu vaat ediyordu, bu anlayis teolojik olmaktan ziyade ekonomi-politik bir anlayistir.) ‘’Ali neslinin isyanlari’’ diyebilecegimiz ekonomi-politik ve itikadi ayaklanmalara sahne olmaya basladi. Bunlardan birisi de Ortaçag Islam dünyasinda büyük yanki uyandiran ve kendinden sonraki din tandansli devrimci halk hareketlerine gerek teorik-felsefi gerekse pratik anlamda referans olan Karmatiler idi.
Karmatilik öncesi bölgenin sosyo-ekonomik durumu
Halife Osman döneminde baslayan sinifal farklilasmalar, Abbasiler döneminde hiz kazanmisti. Toplum temel olarak dört sinifa ayrilmisti. Bunlar: Aristokrat zengin sinif, Arap olmayan Müslümanlar (Mevali), Zimmîler (Gayrimüslim) ve kölelerdi. Aristokrat seçkin sinifin tamami Araplardan olusur ve bu sinifin disinda kalanlar Müslüman olmalarina ragmen bile ikinci sinif insan muamelesi görülür, hatta Arap olmadiklari için tam Müslüman bile sayilmazlardi. Bir Mevali olan Imam-i Azam Ebu Hanife’nin basina gelenler de bunun en somut örneklerinden birisidir. Ezilen bu kitleler otorite boslugu bulduklari her dönem iktidara karsi irili ufakli birçok ayaklanma gerçeklestirdiler.
Yukarida da bahsettigimiz gibi Halife Osman döneminde baslayan Islami Feodalizm anlayisi, Emeviler ve Abbasiler döneminde de tüm hiziyla sürdü. Artan fetihlerle beraber elde edilen verimli ve stratejik topraklar, Halife Osman’in Kureyslilerin Mekke ve Medine disina çikamayacaklarina ve oralardan toprak sahibi olamayacaklarina dair yasagi kaldirilmasiyla beraber, ikta sistemi araciligiyla Ümeyyeogullari’nin ileri gelenlerine verildi. Halife Ömer döneminde toprak sistemiyle ilgili koyulan bu yasaklarin kaldirilmasi, Halife Osman’a muhalefetin en temel nedenlerinden birisi olan ve onun öldürülmesine kadar giden sürecin de en önemli hazirlayicilarindan birisi oldu. Bu sistemle beraber ticaret ve tüccar burjuvazisinin de temelleri atilmaya baslandi. Bu durum, Islam devrimiyle topragin altina gömülen Kabile ve toprak aristokrasisini tekrar gün yüzüne çikarmaya basladi. Konumuza muhatap olan topraklar ise Firat ve Dicle yataklari arasindaki bölgede kalan ve Sevadu’l Basra diye adlandirilan verimli ve sulak arazilerdir. Halife Ömer döneminde Irak’in fethedilmesiyle beraber bölgede Basra ve Kufe adinda iki yeni yerlesim bölgesi kuruldu. Basra’nin dogu tarafi çöl, bati tarafi ise bataklik ve tuzluk olan ölü arazilerden olusuyordu. Bu araziler ölü arazi oldugu için sadece %10 oraninda ösür vergisi aliniyor ve batakliklari kim verimli hale getirirse orasi onun topragi sayiliyordu. Basra sevadinda bulunan bu araziler, Halife Osman tarafindan Emevi hanedanligina adini veren Ibn-i ?Abd Sems'in torunu olan Osman b. Ebi’l-As es-Sakafiye ikta edilmisti. Hatta o dönem Basra’ya yerlestirilenlerin bölgedeki zor yasam kosullarindan dolayi Halife Ömer’e çok sik sikâyetler gitmekteydi. Bunun üzerine Basra’da arazileri verimli hale getirmek için çalismalar basladi. Bölge fethedildiginde, bölgede Sasani döneminden kalan çok sayida Zenci esir bulunuyordu. Bunlarin bir kismi Sasani ordusunda asker olarak çalisiyordu. Askerlik tecrübesi olan bu zenciler daha sonra Islam ordusuna dahil edildiler. (Bu kölelerin daha sonraki dönemlerde de savaslarda yer aldigini görmekteyiz.) Kalan diger zenciler ise sehrin varoslarina yerlestirildiler. Özellikle Sevad bölgesinde yasayanlarin arazilerde çalistigina dair bilgiler mevcuttur. Ancak Halife Ömer döneminde topraga bagli bir kölelik sisteminin tam olarak olusturulmadigi görülmekle birlikte Halife Osman döneminde bu tarz bir sistemin tam anlamiyla olustugu, Emevi halifesi Muaviye döneminde ise zirve noktaya ulastigi görülmektedir.Bu tuzlak arazileri kurutmak ve daha verimli hale getirmek için bölgedeki kölelerin sayisi yeterli olmayinca Afrika’dan Arap köle tüccarlari vasitasiyla yüz binlerce köle getirildi. Arazileri kurutmak ve verimli hale getirmek hayli zor oldugu için fiziki yapilari agir çalisma sartlarina uygun ve dayanikli olan Zenci köleler tercih ediliyordu. Köle sayisinin fazlalasmasiyla beraber bölgede büyük köle pazarlari kuruldu. Kölelerin arazileri verimli hale getirip büyük çiftliklerin kurulmasiyla beraber özellikle Abbasiler döneminde bölgede ticaret gelismeye basladi. Islah edilen arazilerde sulu tarim yapilmaya baslanmasiyla beraber seker pancari gibi ürünler ürünlerin ekimine geçildi. Böylelikle tüccar burjuvazisi ortaya çikti. Kapitalizmin en sevilen çocugu olan seker kamisi tarlalari daha fazla insan gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bu da daha fazla köle ve sömürü demekti. Bu köleler oldukça agir sartlarda sadece karin tokluguna çalisiyor ve insanlik disi muamele görüyorlardi. Batakliklarin yaninda çamurdan yapilmis kulübelerde yasiyor, Arapça bilmedikleri için halkla iletisim kuramiyor ve sagliksiz sartlardan dolayi salgin hastaliklara yakalaniyorlardi. Hatta o dönem ‘’Zenci Hastaligi’’ diye tanimlanan veba salgini da bölgede binlerce insanin ölümüne yol açmisti. Rutubetli, sicak ve sulak alanlar vebanin yayilmasi için oldukça elverisliydi. Bu köleler, kendilerini bu durumdan kurtaracak ufak bir kivilcim bekliyorlardi. Bu süreçte irili ufakli birçok köle ayaklanma yaptilar ancak basarili olamadilar. Emevi halifesi Mus’ab bin Zübeyr döneminde baslayan zenci köle ayaklanmalari Abbasiler döneminde zirve noktaya ulasti. Bunlarin en önemlisi ise 860’li yillarda baslayip Abbasileri derinden sarsan ve Karmati propagandanin yayilmasina zemin hazirlayan Zenc Hareketi’ydi. Zenc hareketinin liderligini Ehl-i Beyt soyundan geldigini söyleyen Ali bin Muhammed namidiger Sahibuzzenc yapti. Ali bin Muhammed, batakliklarda çalisan kölelere ve tüm ezilmislere özgürlük ve yeni bir dünya vaat etti. Bu vaadinin referansini da Kur’an’i Kerim’in ‘’Kölelere Özgürlük!’’ (Beled 13) ve “Allah müminlerin canlarini ve mallarini cennet karsiligi satin almistir.” (Tevbe 111) ayetlerine dayandirdi. Hatta bayraklarinin üzerinde bile Tevbe suresinin 111. ayeti yaziliydi. Zencler bu referanslardan yola çikarak açikça sunu söylüyorlardi; bir insanin sahibi ve efendisi yalniz Allah olabilir, onun disindaki tüm otoriteler ve efendiler yikilacaktir!
Ali Bin Muhammed, Ali Seriati’nin Hz. Peygamberi tanimlarken kullandigi ‘’ 5 bin yil sonra bir insan bulmustum; Allah'tan söz eden, Efendiler için degil, köleler için’’ tanimlamasinin Abbasi dönemindeki izdüsümüydü. Ali bin Muhammed tüm köleleri ve mustazaflari harekete geçirerek köleleri sömüren toprak sahiplerine savas açti. Basra bölgesinde araziler ele geçirildi, köle sahipleri öldürüldü ve El Mutahhare (Özgürlük Sehri) adinda bir sehir yani yeryüzü cenneti kuruldu. Bu sehirde hayat süren ezilmis kitleler 14 yil boyunca yogun Abbasi saldirilarina maruz kaldilar ve çarpistilar. Bu süreçte Zencler, bölgedeki birçok sehri ele geçirdiler, kendi adlarina para bastilar, vali atadilar ve hutbe okuttular. Takvimler miladi 883 yilini gösterdiginde ise 15. Abbasi halifesi Mutemid’in kardesi el-Muvaffak tarafindan büyük bir askeri kuvvetle ‘’Özgürlük Sehri’’ne saldiri düzenledi. Oldukça siddetli çatismalar yasandi. Bes yüz bine yakin insan katledildi. Ali bin Muhammed ise tüm tekliflere ragmen geri çekilmeyerek çarpisarak hayatini kaybetti ve El Mutahhare düstü. Esir olarak alinanlar ise Abbasi sarayi yakinlarinda kurulan sosyal hayattan yalitilmis harabe bir esir kampinda, hayvan ve insan lesi ile bir kuru somun ekmek yedirilerek cezalandirildilar. Sehir belki düstü ama bölgede olusturdugu ortam ve umut isigi Karmati hareketinin de gelismesine zemin hazirladi.
Zenc isyaninin en büyük kazanimi, isyandan sonra bölgedeki arazilerde kölelige dayali bir sistemin bir daha kurulamamis olmasidir. Fransiz sarkiyatçi Louis Massignon ‘’Karmatiligi, Zenc hareketinin devami olan sosyalist bir hareket’’ olarak görmektedir. Zenc hareketi, Abbasilerin otoritesinin zayiflamasina sebep olmus ve böylece Karmati ögretinin bölgede yayilmasini hizlandirmistir. Karmati hareketinin lideri Hamdan Karmat, Zenc lideri Ali bin Muhammed’e, ‘’Sende asker var, bende ise program var’’ diyerek bir mektup yazip birliktelik teklif etmisse de bu birliktelik o dönemin sartlari içinde mümkün olmamistir. Bu mektuptan da anlasilacagi gibi Karmatilik, Zenc hareketinin olusmaya basladigi dönemde de bölgede propaganda çalismalarini yapmaktaydi. Zenc hareketinin Karmatilige katkisini, sadece uygun politik zemini hazirlama noktasinda degerlendirebiliriz. Çünkü, Zenc ayaklanmasi bölgede zor sartlar altinda yasayan kölelerin özgürlestirilmesinden ve daha iyi sartlarda yasamindan baska bir amaci tasimayan ve felsefi bir temele dayanmayan, kitlesinin büyük bir çogunlugu sadece siyahi kölelerin olusturdugu sosyal tabanli bir ayaklanmaydi. Ayaklanmaya köylüler, bedeviler ve Karmatilerden de küçük bir grup destek vermis olsa da büyük çogunluk zenci kölelerden olusuyordu. Oysa Karmatiler, köylüler, isçiler, küçük esnaf, çesitli Arap kabileleri, Arap olmayan Müslümanlar ve Zimmiler’den olusan, felsefi temelleri olusturulan esitlik temelinde sosyal, siyasi ve iktisadi alternatif bir yasam kurma hedefi olan Komünal bir hareketti.
Karmati isminin kökeni
Karmati kelimesinin kökeni hakkinda konu üzerinde arastirma yapan birçok ismin farkli görüsleri bulunmaktadir. Karmatiligi hem tarihsel hem de sosyolojik açidan inceledigimizde bu kelimenin Karmatiligin kurucusu Hamdan bin Es’as’in fiziksel özellikleri ile hareketin sosyolojik ve teolojik arka planini yansittigini görmekteyiz. Islam tarihçisi Ibnü’l Esir’e göre Karmati (Kermite) Nebati dilinde kizil gözlü ve kisa bacakli anlamina gelmektedir. Hamdan bin Es’as’in da kizil gözlü ve kisa boylu oldugu bilinmektedir. Rus Arastirmaci Vladimir Alexeyevich Ivanov, Karmati isminin kökeninin bölge halki arasinda pek yaygin olan köylü-çiftçi yani ezilen anlamina geldigini de belirtmektedir. Ayni zamanda Karmatilik, son imam ve mehdi olarak Cafer-i Sadik’in torunu Muhammed bin Ismail’i kabul edenler olarak tanimlanmaktadir. Bu görüslerin üçü de isabetlidir. Karmatilik, kizil gözlü ve kisa boylu olan Hamdan bin Es’as’in kurdugu köylü ve çiftçi temelinde tüm ezilenleri kapsayip, sosyal adalet davasini güden Islam tandansli bir kurtulus ve düsünce hareketidir.
Karmatiligin teolojik kökeni
Karmatilik, bir Sii mezhebi olan Ismaili bir hareket olarak dogmussa da sonraki dönemlerde siyasi ve itikadi anlasmazliklardan dolayi Fatimilik sonrasi Ismaililer’den ayrilmistir. Ilk dönem Ismaililik, altinci Imam Cafer-i Sadik’in ardindan imametin Cafer-i Sadik’in büyük oglu Ismail’e geçtigine ve Ismail’in vefatinin (Cafer-i Sadik’tan önce vefat etti.) ardindan da imametin onun oglu Muhammed bin Ismail’e geçtigine inanlara verilen isimdir. Ilk dönem Ismaililer, sadece yedi imamin (Ali, Hasan, Hüseyin, Ali Zeyn el-Abidin, Muhammed el-Bakir, Cafer-i Sadik, Muhammed bin Ismail) imamligina inanmaktaydilar. Ancak, ilk Fatimi halifesi olan Abdullah’in Ismaililikte yaptigi reformla kendisini imam ilan etmesinden sonra Ismaililikte bölünmeler yasandi. Son imamin ve mehdinin Muhammed bin Ismail olduguna ve geri dönecegine inananlar Karmatiler, imametin Cafer-i Sadik’in soyundan gelenlerce devam ettigine ve Muhammed bin Ismail’den sonra yeni imamin Fatimilerin kurucu olan Abdullah olduguna inanlar ise Fatimiler olarak adlandirildi.
Bir köylünün baslattigi devrim
Ismaili doktrin, bir dönemler Emevi zulmüne karsi kurtulus çigligi olan Abbasi devletinin, iktidarin dogasi geregi despotik bir yönetime dönüsmesi sonucu Abbasi despotizminden yilmis, iktisadi zorluklarla karsi karsiya kalmis ezilen kitlelere mehdi inanci temelinde adeta bir yeryüzü cenneti ütopyasi sunmaktaydi. Ismaili doktrin, önce Iran Huzistan’dan daha sonra birlesik propagandanin merkezi olan Suriye’nin Selimiye beldesinden çesitli bölgelere gönderilen dailer (Propagandaci / örgütçü) araciligiyla yayilmaya basladi. Bu dailerden birisi de Güney Irak’a gönderilen Hüseyin Ahvazi’ydi. Ahvazi, 9. Yüzyilin ortalarinda Kufe’nin Sevad bölgesinde bir köylüyle karsilasir. Köylüyle aralarinda söyle bir konusma geçtigi aktarilmaktadir:
‘’Köylü, Ahvaziye, ‘Yorgunsan, öküzüme binebilirsin!’ dedi. Ancak Ahvazi, ‘Hayir, binmek için emir almadim!’ cevabini verdi. Köylü: ‘Sanki emir almaksizin bir sey yapmaz gibi görünüyorsun’ dedi. Ahvazi, ‘Evet’ dedi. Köylü: ‘Kimden ve niçin emir alirsin?’ diye sordu. Ahvazi, ‘Benim ve senin, dünya ve ahreti olan herkesin sahibinden!’ dedi. Köylü iyice sasirdi.’Ey muhterem, senin dedigin Allah’tan baskasi olamaz!..’ deyince Ahvazi,dogruladi. Köylü iyice sasirarak, ‘Gitmek istedigin köyden ne istiyorsun?’ Ahvazi cevapladi: ‘Elimde Allah'in kesfedilmemis sirlan ve hikmeti var. Bununla, gidecegim köyün ahalisini tedavi edip iyilestirmek istiyorum. Zira öyle emir aldim.’ köylü artik dayanamadi: ‘Ey muhterem, Allah askina, bu ilim irfandan, Allah’in sir ve hikmetinden beni de haberdar et! Beni kurtar ki, Allah da seni kurtarmis olsun!..’ Ahvazi olmaz dedi: ‘Uygun degildir, çünkü senden söz ve baglilik andi almis degilim!’ dedi. Köylü, yalvarmaya basladi... Sohbet bu minval üzere devam ederken, nihayet bir kenara oturdular. Sorma sirasi yolcudaydi: ‘Adin nedir?’köylü, ismini söyledikten sonra yolcuya su teklifi yapti: ‘Buyurun bize gidelim, orada sana çok sayida es-dost getiririm. Baglilik andi alirsin.’ Ahvazi, teklifi kabul etti; eve gittiler, halk çevresinde toplandi. Yolcu, halktan baglilik andi aldiktan sonra Mehdi’den söz açti, pek çok seyden bahsetti.’’(1)
Hüseyin Ahvazi, vefat edene kadar bu köyde yasadi ve Ismaili ögretiyi anlatti. Son derece dinine bagli ve ibadetlerini titizlikle yerine getiren bir kisiydi. Köyde kisa sürede büyük güven kazandi. Ahvazi vefat ettikten sonra yerine yolda karsilastigi köylü geçti. O köylü, Karmatilerin kurucusu olan Hamdan bin Es’as diger bir adiyla Hamdan el Karmati idi.
Hamdan Karmat, Hüseyin Ahvazi’nin ardindan bölgeye bas dai olarak atandi. Hamdan, hemen örgütlenme çalismalara basladi. Ilk basta hareketin omurgasi denilebilecek üçlü bir ekip olusturdu. Bunlardan birincisi ve en önemlisi hareketin teorisyeni sayilacak Hamdan’in kayinbiraderi Abdan’di. Ikincisi ise hareketin devrimci ve militan yönünü yansitan Ebu Said el Cennabi’ydi. Üçüncüsü ise örgüt faaliyetlerinde ustalasmis olan Ibn Zikreveyh idi. Hamdan, çesitli bölgelere gönderdigi dailer araciligiyla ögretiyi yaymaya basladi. Bu dailer oldukça gizli çalisma yapiyor, kod adini kullaniyor ve birbirleriyle sifre yöntemiyle haberlesiyordu. Çogu arastirmaci, tarihte kod adini ve sifre ile haberlesmeyi kullanan ilk örgütün Karmatiler oldugunu aktarmaktadir. Bu dailer araciligiyla ögreti, Kufe Sevad bölgesinden baslayip Iran, Suriye, Bahreyn, Misir, Orta Asya, Yemen ve Hindistan dolaylarina kadar yayilmistir. Bu süreçte Karmati hareketi bölgedeki Arap kabilelerinden ciddi destek görmüstür. Bölgede son derece kitsellesen Karmatilik, yaklasik 400 bin kisilik sempatizan bir kitleye sahip olmustur.
Kimi arastirmacilara göre Dailer, daveti kabul edenlerden ‘’Karmati Yemini’’ denilen bir ahd-u misak aliyor daha sonra ise bu kisileri yedi veya dokuz asamali bir egitim sisteminden geçiriyorlardi. Dailer propagandalarini, bölgede var olan iktidardan herhangi bir nedenle rahatsizlik duyan, baskilara ugrayan ezilen ve horlanan tüm kitlelere yapiyorlardi. Bu propagandalarin içerigi kitlelerin dini inançlari ve kültürel yapilarina göre farklilik göstermekteydi. Daveti kabul edenlere hem ezilmislere yardimci olmak hem de hareketi daha iyi bir noktaya getirmek amaciyla bes asamali vergi yükümlülügü sistemi getirildi. Daveti kabul eden her köye güvenilir bir sorumlu atandi. Ilk olarak herkesten ‘’futra’’ adinda birer dirhem alindi, daha sonra bunu ‘’hicre’’ denilen birer dinar devam ettirdi. Aradan belirli süre geçtikten sonra üçüncü asama olarak herkesten yedi dinarlik ‘’bülga’’ adli vergi alinmaya baslandi. Bu sürenin sonunda Islam tarihinde bir ilk olan hums yani malinin beste birini verme vergisi getirildi. Bu asamadan sonra ise, son asama olan komünal paylasima geçildi. Hamdan Karmat bu son asamayi su sözleriyle duyurdu: ‘’Madem mülk insanogluna ait degil, Allah’indir diyoruz. O halde biz de Allah'in kullari olarak o mallari ortaklasa kullanma, onu kimsenin özel mali yapmama ve herkesi ondan esit oranda yararlandirma hakkina sahibiz. Madem Allah bize nimetlerini bahsetti. Biz de bundan yararlanalim. Allah, bizi ortakçilikla imtihan edecek...”
Ülfet denilen bu son asamada ‘’Mülk Allah’indir’’ bilincinden hareketle herkes kazandigini ve mallarini halkin evi/kamu evi denilen ortak bir yere getiriyor, bu mallar buradan da ihtiyaç ölçüsünde herkese esit bir sekilde dagitiliyordu. Böylece toplumda aç, susuz ve yoksul insan birakilmiyordu. Karmatiler bu sistem için Ali Imran suresinin 103. ayeti ile Bakara suresinin 219. ayetini referans almaktaydilar. Özel mülkiyet olarak sadece kiliç ve teçhizat vardi. Bunun disindaki her sey paylasiliyordu. Toplumda bu tarz paylasimla ekonomik darbogazdan kurtulduktan sonra ‘’Ülfet geceleri’’ adi altinda sölenler düzenlenmeye baslandi. Bu sölenlerde insanlar egleniyor, gençler birbirleriyle tanisip daha sonra evleniyorlardi. Bu geceler, ‘’Kadin ile erkek bir araya geldiginde zinadan baska bir sey düsünülemez.’’ diyen Sünni Ortodoks anlayisin iddia ettigi gibi kadinlarin ortaklasa kullanimi zemininde olmuyordu. Tam tersi bu toplantilarda nikâhlar ve bosanmalar kamuoyuna ilan ediliyordu. Yasanan kadin ve erkek birliktelikleri de herkese ilan edilen bir anlasma zemininde oluyordu. Sünniligin asirlardan bu yana iftira ettigi gibi ‘’Mum Söndü’’ degil, karsilikli riza usulü ve ilan (nikah) söz konusuydu. Karmatilerde herkes emege dahil ediliyor, çocuklar bile tarlalara konan zararli kuslari kovuyorlardi.
Bu vergi sistemiyle iyice güçlü hale gelen Karmatiler, Kufe’nin Sevad bölgesindeki Mühtemabaz köyünde düskünler ve ezilmisler için siginma evi seklinde de tanimlanan ‘’Daru’l- Hicre’’ adinda bir sehir kurdular. Sehrin isminin bu sekilde seçilmesi de Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiginde Medine’nin bir isminin de Daru’l Hicre yani ‘’Hicret - Göçmenler evi’’ olmasindan kaynaklanmaktadir. Daru’l Hicre, Abbasi despotizminden kaçan göçmenlerin bir siginagi olmustur. Bu sehirde, ayni zamanda egitim ögretim ve savunma faaliyetleri ögretiliyordu. Daru’l Hicreler sadece Irak’in Sevad bölgesiyle sinirli kalmayip Yemen, Iran, Kuzey Afrika ve Bahreyn’de de kuruldu. Karmatiler, davetlerini kabul eden her insani dört dereceye ayirarak çesitli egitimlerden geçirirlerdi. Ilk asama 15-30 yas grubu kapsardi. Bu asamada Karmatilige teolojik ve felsefi olarak giris yapilir, zahir ve batin konulari anlatilir, konuyla ilgili Ihvan-i Safa risalelerinin basit bölümleri okutulurdu. Ikinci asama 30-40 yas grubunu kapsamaktaydi. Bu asamada Karmatiligin temelleri oturtulmaya baslanir, büyük Karmati önderlerin görüslerini incelenir ve Ihvan-i Safa mensuplarini koruyup kollamak ve halka anlatmakla görevlendirirlerdi. Üçüncü asama da 40- 50 yas grubunu kapsar. Bunlar tanrisal söylemleri, Karmati felsefesine göre yorumlar ve anlatilardi. Bu grup, Karmati felsefesine göre dogruyu yanlisi seçme niteligini tasiyorlardi. Dördüncü ve son asamadaki kisiler ise ‘’Allah’a yaklasmis kisiler’’ olarak tanimlanir, felsefeyi en iyi anlamda kavramis grup olarak taninirlardi. Bu derecelerdeki egitimlerin hepsi yedi asamadan olusurdu ve bu asamalarda Karmatiligin teorisyeni olan Abdan’in kitaplari asama asama okutulurdu. Bu egitimlerde felsefeden, teolojiye, iktisattan sosyolojiye kadar birçok konu anlatiliyordu. Ayni zamanda hareketin teolojik, felsefi ve sosyal temelleri ögretiliyordu. Karmatiler, sadece iktisadi temelli degil, Ilmi ve kültürel faaliyetlere de oldukça önem veren bir hareketti. Gerek içerigi gerekse ilmi ihtisami açisindan Islam düsünce tarihinde oldukça önemli bir yer elde eden Ihvan-i Safa (Gönlü arinmis ve temizlenmis sadik dostlar/kardesler) risaleleri Karmatilerin egitim ve ögretim alanindaki basarisini göstermektedir. 51 risaleden olusan bu külliyat matematik’ten felsefeye, psikolojiden hukuka teolojiden biyolojiye kadar birçok bilgiyi içermektedir. Karmatiligin felsefi temelleri anlatan bu eserler, ortaklasaci bir çalismanin ürünü olup Islam dünyasinda derin bir felsefi ve kültürel miras birakmistir. Bu risaleler, temelde hakikati aramak, mali mülkü önemsememek ve ondan uzaklasmak amacini tasimakti. Gerçek kimlikleri bilinmeyen arinmis ve temiz kardesler (Ihvan-i Safa), Karmatiligin beyin takimiydi. Bu risaleler bir Ismaili dainin oglu olan Ibn Sina’yi da derinden etkilemistir. Risaleler, matematik, astronomi ve psikolojide Pisagor; mantikta Aristo; metafizikte Eflatun; ahlakta Sokrat; din felsefesinde ise Farabi’yi benimsemislerdir.(2) Risaleler, asirlarin ütopyasi ‘’Hayirlilar/Erdemliler Devleti-Kenti’’nin en önemli savunuculari olmuslardir.
En düzenli yapiyi ise bir dönem Iran bölgesinde dai olan daha sonra ise Bahreyn’e gönderilen ve bölgenin ileri gelen kabilelerinden birinin kiziyla evlenip nüfusunu oldukça arttiran Ebu Said el Cennabi’nin kurdugu Bahreyn Karmati devletiydi.
Konuyla ilgili ayrintilari Ebu Said el Cennabi’nin kurucusu oldugu Bahreyn Karmati devletini yikilma dönemine yakin bir tarihte ziyaret eden Ismaili Seyyah Nasir-i Hüsrev özetle aktarmaktadir. Hüsrev, kale içinde kurulan bu sehrin, istisare; yani ortak akil ile yönetildigini belirtiyor. Bahreyn Karmatileri’nin kurucusu olan Ebu Said el Cennabi kendinden sonra alti oglunu yerine atamis ve ‘’Halki adaletle yönetsinler, birbirine aykiri harekette bulunmasinlar.’' vasiyetinde bulunmustur. Bu alti yöneticinin ayni zamanda alti tane de danismani vardir. Ve bunlar ne is yapacaklarsa birbirlerine danisarak yapmaktadirlar. Hüsrev ayni zamanda halktan vergi alinmadigini (Ülfet sistemine geçildigi için vergiye gerek kalmiyor.), bir insan isini kaybettigi, yoksul düstügü zaman ona ortak hazineden destek olundugunu ve bunun için herhangi bir ücret istenilmedigini, faizin ise kesinlikle yasak oldugunu belirtiyor. Sehre yabanci birisi geldiginde kendisini idame ettirecek ve isini kuracak kadar yardim yapiliyor ve emege dâhili saglaniyordu. Ayrica Hüsrev’in aktardigina göre, üretim araçlarinda özel mülkiyetin olmadigi “sosyalist” bir yapilanmanin oldugu da göze çarpiyor. Degirmenlerde halk için un üretiliyor ve bu un halka ücretsiz biçimde dagitiliyordu. Sehirde herkesin birbirine güvendigini kimsenin hirsizlik yapmadigini da aktaran Hüsrev, yöneticilerin halkin arasina karistigini, halktan birisi soru sordugunda ya da elestirdiginde onlara yumusak cevap verdigini ve halkla aralarinda uçurum olmadigini anlatiyor. Hüsrev, sehirde Iranli bir tüccar tarafindan yapilan bir mescidin oldugunu da belirtiyor. Karmatilerin sehirlerinde sadece bir mescide yer vermelerinin sebebi de, hem riyaya karsi olmalari hem de ruhban sinifinin olusmasini engel olmak istemelerinden kaynaklaniyor.
Konu Bahreyn Karmatilerine gelmisken, Ebu Said el Cennabi’nin Abbasi Halifesi Muktedir’e yazdigi mektuba da deginmekte fayda var:
“Besmele ve Hamdüsenadan sonra, akibet, Allah’tan korkup korunanlarindir. Allah’tan korunmaya davet eden, O’nun emirlerini yerine getirip icra eyleyen ve Resulullah’in izinden yürüyen Ebu Said el Cennabi’den, murdar ve pislerin komutani Abbas ogluna!
Bundan sonra, Allah, sana islerin dogru noktasini bildirsin; aldanma yollarina sapmaktan ve bahanelerine yapismaktan seni uzaklastirsin. Devletin, tükenmek ve yok olmaya yüz tutmustur. Buna karsilik, Allah’in sevgili ordusu, galip gelmek ve seni ele geçirip boynunu vurmak üzeredir. Bu ordu, senin hükmettigin diyarlarin kalelerini teker teker ele geçiriyor, surlarini yikiyor. Saray kapina ha dayandi, ha dayanacak... Oradaki Harem’e baskin yapip, zorla serle içindekileri çil yavrusu gibi dagitacaktir. Basina topladigin bunca kuvvetin de perperisan edilmesi yakindir. Tüm bunlar ortada iken, beni tehdit eden mektubun elime geçti.
Bakiyorum ki, sözlerine gönderme yaptigin yüce zevata ve ululara yalvarip yakararak, onlari zikrederek medet umuyorsun... Sunu iyi bil: Zafer kisvesini giyinmis, gazap kilicini kusanmis, Araplarin yardimina muhtaç olmaksizin, hiçbir münkirin kinamasindan etkilenmeyip Allah yolunda yürüyen Imam; heybetli bir aslan gibi sana karsi çikmistir. Bu, Allah’in lütfudur; onu, istedigine verir...
Yemin ederim ki, (Ey Abbasoglu), nefsin seni aldatmis; eremeyecegin makama gözünü dikip tamah edersin ve bulamayacagin mertebeyi sana hos göstererek, seni hirslandirmistir. Bunun için kalktin, Kâtiplerinin hakkimda görüs birligi içinde söyledikleri seyi alip yazdirdin; beni, kötülüklerle andin, karalayip lekeledin ve çirkin sifatlarla nitelendirip damgaladin. Oysa sizler, isleye geldiginiz suçlardan ötürü sorguya çekileceksiniz.
Hacca gidenleri öldürmek, sehirleri harap etmek ve mescitleri yakmak türünden bize isnat edilenlere gelince; vallahi, bunlari, her sey ayan beyan ortaya çikip her turlu gerekçesi olustuktan sonra yaptim. Olanlar günes gibi apaçikti. Öldürttüklerimden bazilari, iyi ve salih insanlar olduklarini ileri sürdülerse de, ben onlarin fisk-u fucur içindeki kotu insanlar olduklarini anladiktan sonra öldürme eylemine basvurdum. Dolayisiyla, kotu yolda olanlar ve yozlasanlari Allah’in hükmüyle cezalandirdim.
Ey Abbasoglu! Onlar adina benimle tartismaya girip, davaya Kur’an’dan delil getiren adam! Sen ki; her turlu içkiyi zikkimlanirsin, çalgi çalip cengi ve rakkaseler oynatirsin; yabanci erkeklerin karsinda çalip oynamasina, gilmanlarin boynuna sarilip kucagina oturmasina heveslenirsin, çesit çesit fisk-u fucur ve bu arada livata ile vakit geçiren kisisin. Allah’in hangi ayetinde bu tur islere cevaz verilip mesru kilinmistir? Oysaki bu isleri yapanlar; tüyü bitmemis yetimin hakkim gasp edip el koyanlar sizin gibileridir. Her turlu haram ve gayri mesru kazanç yollarina basvuranlardir. Iyi insanlarin camilerini yakip yiktigimi soyluyorsun. Dogrudur; bu tür camilerin hepsini yaktirdim! Çünkü o ibadet yerine gidenlerin çogu, Allah karsisinda yalan söyleyip riyakârlik yapiyordu. Her turlu yozlugu, sapikligi buralarda kararlastirip Allah Seriati diye gösteriyorlardi. Oralarda bizzat Allah’in peygamberine iftira edilip, sapkin yollar mesru gibi gösteriliyordu. Böyle cami ve mescitlerden, yakilip yikilmaya ve viran olmaya daha layik ve müstahak hangi mekân olabilir ki? (Kur’an bu namazlari Maun suresiyle lanetlemis ve bu tarz camileri de Mescid-i Dirâr (Zarar Mescitleri) olarak tanimlamistir. (Tevbe; 107 - 110) Ayrica dinler tarihinde bu tarz mescitleri yiktiran ilk peygamberde Hz. Muhammed’dir.)
Beni Allah’la korkutmana gelince; dogrusu iftiralarina ve kor cesaretine sasirdim. Allah’i, senden daha az tanidigimi mi saniyorsun? Hâlbuki sen; Müslümanlarin mallarini, hizmetçi ve usaklarla yagdanliklarina veriyorsun. Senin hadim harem agalarinin adlarini, her Allah’in günü hutbelerde okunuyor. Minberlerde çocuklar ile gilmanlara dua ettiriyorsun. Böyle yapmani Allah mi emretmisti yoksa? Allah’a iftira mi ediyorsun?
Beni, haksiz yere “Mehdi” lakabi takinmakla suçluyorsun. Iyi güzel de, senin unvanin ne: Emir-ul Muminin Mugiys’billah (Muktedirbillah)! Herhalde senin aldigin o sasaali Unvandan daha kotu degildir Mehdi unvani almak. Güya Muktedirbillah unvani tasiyorsun. Yani Allah’in kudretine maliksin veya O’ndan güç kuvvet aliyorsun! Bak hele sen! Hangi orduyla savasip onu yenebildin; hangi düsmani elde kiliç kovaladin? Dolayisiyla, sen degil Muktedirbillah olmak; olsan olsan fasiklarin emiri olursun. Müminlerin emiri olmak sana yakismaz çünkü... Hem Emir-ul Muminin lakabini tasiyip böbürleniyorsun, hem de bazi hizmetçilerini hükümet ve devlet islerinde görevlendiriyorsun. Hükümete isi düsen de, bu yagdanlik ve hizmetçilere ‘efendim, sultanim’ seklinde hitap ediyor. Simdi karar ver; benim Mehdi olmam mi iyi, yoksa senin Emir-ul Müminin olman mi? Hangisi iman yoluna daha yakindir? Bir de bana bak! Kabilesi ve yakinlari arasindan cikmis biriyim. Hürmet ve itaat, onlar için yaptiklarimdan kaynaklaniyor. Beni yüceltmis, san ve seref vermislerdir. Onlar sayesinde, onlarla birlikte yükseldim...
Bundan sonra beni tehditle, simsek çakar gibi korkutmana lüzum yok. Her neye niyetlenmissen niyetinde dur ve neye tesebbüs etme fikrinde isen, hemen yapacagini yap. Allah arkamdan bana yardimcidir; o ne güzel Mevla’dir ve ne iyi arkadir! (Elhamdülillah ve sallallahü ala hayri’beriyyetih ve alihi ve isretih) ‘’(3)
Yukaridaki mektupta da görülecegi gibi Cennabi, günümüzde bile hala devam eden karalamalar ve iftiralara en sert dille cevap vermektedir.
Yeri gelmisken Bahreyn Karmatileri’nin Hacerul Esved’i Mekke’den alip Ahsa’ya getirmesi konusuna da deginmek gerekir. Ebu Said el Cennabi’nin ölümünden sonra yerine geçen oglu Ebu Tahir El Cennabi, Mekke’ye bir sefer düzenleyerek Hacerulesvedi alarak Ahsa’ya götürmüstür. Ebu Tahir’e göre bu bir tevhit hizmetidir. Ebu Tahir bu eylemini Abbasi halifesi Muktedir’e yazdigi mektubunda su sekilde savunmustur: ‘’ Eger bu ‘Allah’in evi’ dediginiz yer, gerçekten öyle olsaydi hiç kuskusuz gökten üstümüze ates yagardi. Ama durum hiç de öyle degil. Biz o Kâbe’de hiç araliksiz cahiliyye hacci yapmaktayiz. Gerçek su ki, Arsin Rabbi olan Allah ne ev edinir ne de siginak.’’ Ebu Tahir’in yaptigi bu eylemin 2. Halife Ömer’in su sözlerinde de vücut buldugunu görmekteyiz: ‘’Allah’a yemin olsun ki ey tas, sen sadece bir tassin. Ne zarar vere bilirsin ne yarar saglayabilirsin. Ama Tanri Elçisi’nin seni öptügünü gördügüm için sana dokunuyorum.’’ Açikça anlasilacagi üzere Karmatiler riyakârliga oldukça karsi olan ve bunlari yaptiklari radikal eylemlerle ortaya koyan bir harekettir. Ancak, dinlerinin temelini riyakârlik ve Allah ile aldatma olusturanlar, Karmatilerin bu nebevi ve tevhidi eylemlerini anlamayarak onlari karalama kampanyasina girismekten geri durmamislardir.
Karmatiler, esnaflarin destegini almak ve esnaflari örgütlemek için sehirlerde büyük Islami lonca sistemini kurmuslardir. Karmatiler, bu bakimiyla ayni zamanda günümüzde Ahilik / Fütüvvet anlayisinin ve lonca sisteminin de kurucularidir. Hatta Massignon’a göre ilk Islami sendikal hareketi de Karmatiler baslatmistir.
Din temelinde gelisen Müslüman Komünal Karmati hareketi, Ortaçag Islam dünyasinda yaklasik 150 yil ayakta kalmayi basarmis gerek pratik anlamda gerekse felsefi ve teorik anlamda kendinden sonraki birçok harekete öncülük etmistir. Karmatiler, Fatimiler ve Karmatiler bölünmesinden sonra içlerinde gerek siyasi gerekse itikadi çatismalar yasamakla beraber, yogun baskilar sonucunda 11. Yüzyilin sonlarina dogru etkilerini yitirmislerdir. Sehirleri tahrip edilmis, kitaplari yakilmistir. Karmati oldugu için esir alinanlar, iskencelerden geçirilmis, tüm uzuvlari parçalanip sehir sehir dolastirilmistir. Ünlü Islam tarihçisi Taberi, Karmatilerin uzuvlarinin parçalandigini daha sonra ise teshir edildigini ve teshir esnasinda kitlelerinde tekbir getirerek zafer naralari attigini belirtmistir. Karmati liderlerinin vahsi bir sekilde katledilmesini Makrizi söyle anlatiyor: ‘’Halife Muktefi Billah, kentin dogu tarafindan bir idam platformu olusturulmasini emretti. Bu platformun kenari yirmi arsin, yüksekligi on arsindi. Platforma merdivenle çikiliyordu. Karmatilerin önde gelenlerinden üç yüz altmis kisi platformun yanina getirildiginde kumandanlar ve halk toplanmis bulunuyordu. Karmatiler platforma çikarildi. Katledilecek kisi yüzüstü yere yatiriliyor ve infaz, organlarin su sirayla dogranmasiyla gerçeklestiriliyordu: Sag el, sol ayak, sol el, sag ayak ve nihayet kafa. Kesilen her organ, halk görsün diye platformdan asagi atiliyordu. Bazi Karmati önderler, daha çok aci çeksinler diye atese kizdirilmis demir çubuklarla daglamaya tabii tutulduktan sonra dogranmislardir.‘’ (4) Bu akibete maruz kalanlardan birisi de bir Karmati daisi olan Hallac-i Mansur’dur. Konuyla ilgili Prof. Dr. Yasar Nuri Öztürk söyle demektedir: ‘’Hallac’in, bir proleter mevali çocugu olarak Karmatiligin içinde oldugunda kuskuya mahal bulunmadigini tespit etmis bulunuyoruz.’’Hallac-i Mansur’un yaydigi fikirler felsefi, teolojik ve sosyal anlamda Karmatilikle aynidir. Hallac’in su sözleri de Karmati felsefe ile olan iliskisini açikça ortaya koymaktadir: ‘’Tevekkül, bir kentte yemek yemeye senden daha muhtaç biri bulundugunu bildigin zaman, yemek yememendir.’’ ve ‘’Allah’tan emin olan insan, yalniz baskalarinin ihtiyaçlarini gidermek için kazanabilir.’’ Hallac-i Mansur’un idam edilmesinin arkasinda yatan sebep teolojik degil, siyasidir. Keza Enel Hak söylemi de, teolojik bir söylem olmaktan ziyade ekonomi politik bir söylemdir. Kendini Allah’in yeryüzündeki gölgesi ilan eden ve insanlar üzerine bir zorba olan Abbasi saraylarina, halifelerine ve kula kulluga karsi bir haykiristir. Özetle Hallâc-i Mansûr'un Enel Hakk'i siyasal, ekonomik ve sosyal bir baskaldiridir. Bu baskaldiri, Karmatiler'in teorik eksendeki sufistik yansimasidir. Massignon’un dedigi gibi: ‘’Sufizmi politik bir güç olarak devreye sokan ilk sufi Hallac’dir.’’ Hallac, Karmatiligin misyoneri olarak ilan edilmis ancak Karmati suçlamasiyla degil, Allahlik iddiasi ve Allah’in insan bedeninde tecelli ettigi inanilan Hulul inancindan dolayi idam edilmistir. Böyle yapilarak Hallac’i seven halk kitlelerinde Karmatiligin itibar kazanmamasi amaçlanmistir.
Genel degerlendirme ve sonuç
Ortaçag Islam dünyasinda yaklasik yüz elli yil hüküm süren Karmatiler, Ebuzerci anlayistan ve Kur’an ruhundan aldiklari ilhamla olusturduklari Komünal toplum ile Islam dünyasinda bir ilki gerçeklestirdiler. Arif Temir’in deyimiyle Karmatiler, “Özel mülkiyetle mücadeleyi Allah’in emri olarak gören’’ bir topluluktu. Kiliç ve teçhizat disinda her sey ortakti. Herkes emeginin karsiligini ortak bir noktaya getiriyor ve o noktadan herkes ihtiyacina göre yararlaniyordu. Yani herkesten yetenegine göre aliniyor, herkese ihtiyacina göre dagitiliyordu. Böylelikle toplumda yoksul kalmiyor ve siniflar ortadan kalkiyordu. Karmatiler bu icraatlarinin hepsini Kur’an’a dayandirip, radikal gözüken eylemlerini bile Kur’an’dan referans alarak yapiyorlardi. Hatta Kur’an ayetleri onlar için bir tilsim olup zulme karsi atilim güçlerini körüklüyordu. Karmati savasçilari üzerlerinde ‘’Biz yeryüzünde ezilenleri önderler yapmak istiyoruz.’’ (Kasas 5) ayetini tasiyor ve bunu adeta manevi bir güç olarak kullaniyorlardi. Karmatiler, hareketlerini dini bir temele oturtarak hem daha etkin bir muhalefet yapiyorlar hem de oldukça fazla taraftar topluyorlardi. Dinin, bu cografyada asirlardan beri süregelen isyan dili olma özelligi Karmatiler ile beraber bir kez daha gün yüzüne çikiyordu. Karmatiler, kurduklari yeryüzü cennetinde yaklasik bir buçuk asir yasadilar. Ismaililigin reformcu (Fatimiler) ve komüncü (Karmatiler) ayrismasindan sonra ciddi kayip yasayan Karmatiler, bu sefer eskiden yoldaslari olan Fatimilerle mücadele içine girdiler. Bu mücadele esnasinda Abbasilere dogrudan tavir almayi birakarak tüm güçlerini Fatimiler üzerine yönelttiler. Bu durum Karmati savasçilarinda çok ciddi yilginliklara sebep oldu. Bununla beraber ‘’Karmatileri öldürmek, kâfir öldürmekten daha sevaptir.’’ seklinde fetvalarin verilmesi genis Sünni topluluklarda büyük yanki uyandirarak Karmatiler üzerindeki baskilari yogunlastirdi ve böylece Karmatiler 11. Yüzyilin sonlarina dogru siyasi ve askeri anlamda etkilerini yitirdiler. Ancak Karmatiler’den kalan bu pratik ve teorik miras kendinden sonra da birçok isyanda vücut buldu. Özellikle Anadolu topraklarinda gerçeklesen Babailer ve Seyh Bedrettin ayaklanmalari, Karmati ayaklanmasinin büyük bir izdüsümüdür. Isimleri ve hareketleri her zaman ‘’Zindiklik, sapiklik ve kâfirlik’’ olarak anildi. Yaptiklari ise tüm degerleri tersine çevrilmis bir dünyada dogrunun pesinden gitmekti. Ve dogal olarak resmi tarih tarafindan ‘’Yeryüzünün lanetlileri’’ ilan edildiler. Çünkü ‘’Tarih, hiçbir zaman kahramanlar tarafindan yazilmaz. Tarih her zaman kahramanlari asanlar yani krallar tarafindan yazilir.’’
Emre Ergül
E-Mail: emreergulyazi@gmail.com
Kaynakça:
1- Daftary, Farhad, Ismaililer, Alfa Basim Yayim, Istanbul, 2017.
2- Sariçam, Ibrahim, Emevi-Hasimi iliskileri, Türkiye Diyanet Vakfi Yayinlari, Ankara, 2008.
3- Öztürk, Yasar Nuri, Enel Hak Isyani Hallac-i Mansur, Yeni Boyut, Istanbul, 2011.
4- Bulut, Faik, Islam Komüncüleri Karmatiler, Berfin Yayinlari, Istanbul, 2014.
5- Kaygusuz, Ismail, Aleviligin Dogusu, Su Yayinlari, Istanbul, 2005.
6- Ekinci, Abdullah, Ortadogu’da Marjinal Bir Hareket Karmatiler, Odak Yayin Evi, Ankara, 2005.
7- Demirci, Mustafa, Siyah Öfke, Çizgi Kitabevi Yayinlari, Konya, 2017.
8-Husrev, Nasir-i, Sefername, Milli Egitim Basimevi, Çeviren: Abdülvehap Tarzi, Istanbul, 1967.
9-Hammadi, Muhammed, Bâtiniler ve Karmatilerin Iç Yüzü, Sebil Yayinevi, Istanbul, 2004.
10-Demirci, Mustafa, Islamin Ilk Üç Asrinda Toprak Sistemi, Kitabevi Yayinlari, Istanbul, 2003.
11- Özkan, Mustafa, Emeviler Döneminde Iktidar-Ulema Iliskisi, Ankara Okulu Yayinlari, Ankara, 2015.
12- Ensari, Tamim, Islam’in Bakis Açisindan Dünya Tarihi, Pegasus Yayinlari, Çeviren: Ilker Sahin, Çagri Sümengen, Istanbul, 2015.
13- Clot, Andre, Harun Resid ve Abbasiler Dönemi, Tarih Vakfi Yurt Yayinlari, Çeviren: Nedim Demirtas, Istanbul, 2007.
14- Mesudi, Altin Bozkirlar: Muruc Ez- Zeheb, Selenge Yayinlari, Çeviren: Ahsen Batur, Istanbul, 2005.
15- En- Nedim, Muhammed bin Ishak, Çira Yayinlari, Çeviren: Mehmet Yolcu, Sabri Türkmen, Istanbul, 2017.
16- Kolektif, Ihvan-i Safa Risaleleri, Ayrinti Yayinlari, Çeviren: Kolektif, Istanbul, 2014.
Dipnotlar:
1- Faik Bulut, Islam Komüncüleri Karmatiler, Berfin Yayinlari, Istanbul, 2014, s. 125-126.
2- Abdullah Ekinci, Ortadogu’da Marjinal Bir Hareket Karmatiler, Odak Yayin Evi, Ankara, 2005, s. 267.
3- Muhammed Hammadi, Batiniler ve Karmatilerin Iç Yüzü, Sebil Yayinlari, Istanbul, 2004, s. 114-121.
4- Yasar Nuri Öztürk, Enel Hak Isyani Hallac-i Mansur, Yeni Boyut, Istanbul, 2011. s. 220.;Aktarilan yer: Makrizi, Itti’azu’l-Hunefa, s. 1/234-235.