KORKU ILE YASAMAK
Dostoyevski, “korku yalan dogurur” derken, Eflatun korkuyu kölelik olarak tanimlar. Tarihte, kendi egemenliklerini sürdürmek isteyenler, kendinden zayif olanlar üzerinde korku psikolojisini kullanmis. Bunun için Allah ve dini kullanmadan çekinmemislerdir. Korkutularak yetistirilen toplumlar, ekonomik ve siyasal açidan gelismislik gösteremezler. Muhalefetin ve sivil toplumun güçsüz oldugu ülkeleri yöneten egemenler, evrensel hukuka uygun demokrat olduklarini iddia edemezler. Korku bize çok yabanci degil. Çocukken, evde büyüklerle, okulda ögretmenle, sokakta imamla, askerde komutanla, mahallede polisle sürekli korkutulduk. Kadin isen ayrica korkutulursun. Erkek egemen bir toplumda günah ve namus kavramlari üzerine oturtulmus korkularla ikinci sinif insan figürü yaratilmistir. Bizde “kadinin sirtindan sopayi karnindan sipayi eksik etmeyeceksin” anlayisi kadina bakisimizi özetlemektedir.
Dogruluk dürüstlük ve yanlislar karsisinda ise dik durmayi ögretmek yerine devamli güçlünün karsisinda egilme ögretilmeye çalisildi. Onurlu bilinçli ve örgütlü toplumlar yerine korkan ve biat eden toplumlar dizayn edilmistir. Çün ki, egemenler ancak bu sekilde sorunsuz yönetebilirlerdi. Egilmediginizde basiniza gelecekleri bilirsiniz. Bireyler olarak bu sekilde yetistirilirken birde kimliklerimizden ötürü baski ve korku yasatilmaktadir. Ülkemizde, Türk ve Sünni degilsen birinci kaybin burada, buradan dogru dislanmaya adaysin. Solcu ve demokratik degerleri savunuyorsan baski ve zulüm göreceksin. Emekçi isen sömürüleceksin hakkini istersen issiz kalmakla tehdit edilirsin. Azinliklardan isen horlanir, asagilanir ve ötekilestirilirsin. Hakkini ve is arkadaslarinin haklarini aramaya kalkanin yakasini kazalar belalar birakmaz. Türlü tehditler ve korku yöntemleri ile kisi veya kisiler sindirilmeye çalisirlar. Bu dogrultuda korkuyu yenmis kimi yürekli yigit insanlar toplumsal hareketlere öncülük ederek örgütlü biçimde haklarini almaya çalisirlar. Inancini istedigi gibi yasamak, anadilini ve kültürünü özgürce yasamak isteyenlerin baslarina gelmedik felaket kalmaz.
Bu taleplerin de israrci olanlar hapse atilmaktan tutunda ölümlere varan zulümler görürler, katliamlar islenir. Çalinan kapidan, devletten gelen bir tebligattan korkulur. Korkunun sonu gelmiyor. Acaba, “dayagin cennetten çiktigina inanan” bir baska toplum varmidir? Bütün bu garabetler üstümüzde iken simdi yeni bir garabetle karsi karsiyayiz. TBMM onayindan geçen anayasa degisikligi ile getirilmeye çalisilan yürütme-yasama ve yarginin tek elde bir partinin baskaninda toplanmasini içeren tek adam yönetimi ülkemiz için yeni bir 12 Eylül darbesinin sessizce gelisi hatta daha da vahimi oldugunu söyleyebiliriz. Bu sistem, kurumlari ile olusmus, arkasini gerici bir halk kitlesine dayamis, otoriter bir dikta rejiminin uygulamasini getirecektir. Iste tam da o durumda insanlar korkusundan “neme-lazim’cilik” yani düsünmekten korkan ve düsündügünü söyleyemeyen bir toplum hali olusacaktir. Bir yanda demokratik bir yasam tarzi için agir bedeller ödenirken, diger yanda toplumun düsünme yetisini dahi yok etmeye çalisan bir yönetimin hakim olmak için büyük adimlarla ilerlemesi ne hazindir. Tüm bu kosullar karsisinda tek bir çare vardir; demokrasiden, sevgiden, insan haklarindan, hukuk devletinden yana olanlar birbirlerini elestirmeyi birakip, “demokraside birlik” için tek ses, tek yürek ve tek yumruk olarak üzerimize dogru abanmaya çalisan tek adam rejimini geri püskürtmeliyiz. “KORKUNUN ECELE FAYDASI YOKTUR”, YA ÖZGÜR BIR YASAM YA DA INADINA MÜCADELE. Korkuya ve korkmaya HAYIR !!!
Ismail Çinar cinar-i@hotmail.com Subat 17