Sam’daki son günümüz, biraz da dönüs yolumuza iliskin oluyor. Normal planimiz, Sam’dan otobüs ya da kiraladigimiz bir araçla yeniden Lazkiye’ye dönmek ve oradan da yine kiraladigimiz bir araç ile Yayladagi kapisindan Antakya’ya geçmek biçimindeydi. Istanbul’a dönüs biletlerimizi de o sekilde ayarlamistik.
Ancak Sam’a girerken yasadigimiz manzara, süren operasyonlar ve çatismalar bu ihtimali riskli kiliyordu. Suriye Enformasyon Bakanligi Türkiye Masasi Sorumlusu Usame Sahut da, en güvenli yolun Beyrut üzerinden Türkiye’ye dönmek oldugunu söyledi. Aramizda yaptigimiz durum degerlendirmesinden sonra biz de Beyrut yolunun daha dogru olacagini düsündük. Ve biz Beyrut’tan geçtikten sonra dinledigimiz ilk haberlerde, sabah saatlerinde Sam’in çikisindan kisa bir süre sonra muhaliflerin durdurduklari bir otobüsten sekiz kisiyi indirerek öldürdükleri bildiriliyordu.
FILISTINLI SOFÖR: YOKSUL ARAPLARIN ANASI
21 Temmuz günü sabah saat 07.15’de bir gün önceden anlastigimiz taksi otelimizin önüne geliyor ve bavullarimizi bagaja yerlestirdikten sonra kentten ayriliyoruz.
Soförümüz Filistinli. Suriye’den ayrilip Lübnan sinirindan geçene kadar bizimle pek siyasi mevzulara girmiyor. Sinirdan geçtikten sonra bir Filistinli için Suriye’nin ne anlama geldigini söyle anlatiyor: “Biz Suriye’ye yoksul Araplarin anasi adini koymusuz. En ucuz ülke Suriye. Ayrica Filistinlilere baska hangi ülke kucak açar? Hiçbir ülkede Suriye’de oldugumuz kadar rahat olamazdik. Irak’ta savas olunca, Suriye kapilarini Iraklilara açti. Yine Filistin, Ürdün ve Lübnanlilara açti. Ürdün bugün Suriyelilere kapilarini kapatmistir, bu ne biçim is? Suriye hiçbir Arap ülkesine kapilarini kapatmadi.” Suriye’de çatismalarin yaklasik 1,5 yildir devam ettigini hatirlatip, muhalefetin yapisini ve bu konuda ne düsündügünü sordugumuzda ise söyle devam ediyor: “Muhalefet distan destekli oldugu için bu kadar uzun sürüyor. Çapulcu takimi bunlar.”
Enformasyon Bakanligi Türkiye Masasi Sorumlusu Usame Sahut da, ayni soruya benzer bir biçimde su yaniti vermisti: “Benzin ile çalisan bir makine düsünün. Disaridan benzin verdiginiz sürece bu makine çalisir. Onun gibi bir sey.”
Filistinli soförümüz bizi Beyrut’un girisinde birakiyor. Onlarin kente giris izni buraya kadarmis. Onun biraktigi yerde Beyrutlu taksiciler bekliyor. Birine biniyoruz. Soförümüzün adi Robert Saad. Hiristiyan bir Arap. Bizi ilk olarak Türkiye’ye dönüs için uçak biletlerimizi alacagimiz bir ofise, ardindan da sehrin merkezine götürmesini istiyoruz. Önce aramizda siki bir dolar pazarligi basliyor. Ardindan Suriye’deki gelismelere dair konusmaya basliyoruz. Robert Saad, “Ben Lübnanli bir Hiristiyan olarak Suriye’ye dis müdahaleye ölümüne kadar karsiyim” diyor. Türkiye’nin tavrini sordugumuzda ise söyle devam ediyor: “Erdogan Arap halkina hakaret etti. Suriye’de akan kana ortak oldu. Suriye’ye müdahaleye destek veren Arap liderler ve bölge liderleri, Besar Esad’in ayakkabisi olamaz.”
‘ERDOGAN ARAPLARA HAKARET ETTI’
Arap cografyasinda “ayakkabi” birini asagilamak için kullanilan çok önemli bir metafor. Hatirlanacagi gibi Irak’i isgal emrini veren ABD Baskani George W. Bush, Irak’a veda ziyaretine geldiginde, Irak Basbakani El Maliki ile düzenledigi ortak basin toplantisi sirasinda Irak’li bir gazetecinin ayakkabili protestosu ile karsilasmisti. 14 Aralik 2008’de gerçeklesen olayda Irakli gazeteci, “Bu sana veda öpücügüm köpek” diyerek ayakkabisini ABD Baskani Bush’a firlatmisti.
Bir seyahat acentesine ugrayip dönüs biletlerimizi aldiktan sonra Robet Saad bizi çok sevdigini söylüyor ve adeta biraz da zorla evine yemege davet ediyor. Suriye’ye dis müdahaleye karsi oldugumuzu ögrenince nereye gitmek istersek bütün gün bize eslik etmek istedigini ve benzin parasi hariç bir para istemedigini de özellikle vurguluyor. Hatta biraz daha ileriye giderek, sunlari söylüyor: “Üzerinizde paraniz da olmayabilir, önemli degil. Ben size kaç dolar isterseniz veririm, dönünce yollarsiniz. Ben size güvendim.”
Kendisine tesekkür ediyoruz, ancak onun yemek davetini reddetmenin kabalik olacagini düsünüyoruz ve kabul ediyoruz. Markete ugrayip yiyecek bir seyler aliyor ve bize ikram etmek için Lübnan rakisi “Arak” almayi da ihmal etmiyor.
BEYRUT’TA SICAK BIR EV SOHBETI
Yaklasik yarim saat sonra arabasina bindigimiz Robert’in evine variyoruz. Robert’in ilkokul yaslarinda iki kizi var. Ikisi de basarili birer ögrenciymis. Az sonra yemege oturuyoruz. Duvarlarda hem Hizbullah Lideri Nasrallah’in hem de Hazreti Ali’nin resimleri dikkatimizi çekiyor.
Az sonra evin sürekli müdavimleri olduklari belli olan misafirlerden bazilari da damlamaya basliyor. Bunlardan birisi Besim Hasan. Kendisini Hizbullah yanlisi olarak tanitan Besim Hasan, Hizbullah’in bu sürece kayitsiz kalmamasi ve kusatma halindeki Suriye yönetimi ile birlikte savasmasi gerektigini söylüyor.
Besim Hasan, bu süreçte Israil’in Suriye’ye müdahalede bulunmasi halinde Nasrallah önlerini açarsa yüz binlerce Hizbullah militaninin gidip Suriye’de savasacagini dile getiriyor. Hasan, Türkiye hükümetinin bugün savundugu Suriye politikasi konusunda ise su vurguyu yapiyor: “Kardes Türkiye halki, Mavi Marmara’da ne oldu, diye kendisine sormalidir. Bütün onlar niye oldu ve bugün Türkiye hükümeti neyi savunuyor?”
Hasan, 23 Agustos 2011 tarihinde Istanbul’da Besar Esad yönetimine karsi kuruldugu duyurulan Suriye Ulusal Konseyi’nden de (SUK), “Istanbul Meclisi” diye bahsediyor. Bir “Ser ve nifak meclisi” anlaminda kullanilan bu “Istanbul Meclisi” tabirini, Suriye’de ve burada baskalarindan da duyduk.
Besim Hasan’in ardindan eve gelen diger bir komsunun da ailesi Humus’taymis. Humus, Suriye’de silahli muhaliflerin kalbi sayiliyor. Biraz da bu kisi ile sohbet ediyoruz. Suriye’de çatismalarin bu kadar uzun sürmesini, yönetimin sorunlari diyalog yolu ile çözme niyetine bagliyor. Silahli gruplari “çapulcu” olarak nitelendiriyor ve olaylarin dis basinda abartilarak yansitildigini söylüyor.
Bu sicak sohbetin ardindan Robert Saad bizi gece yarisina dogru havaalanina birakiyor. Kendisine vermeye çalistigimiz parayi almamak için israr ediyor, parayi arabasina zorla birakiyoruz.
Robert ile sanki yillarin dostlariymisiz gibi uzun süren bir seremoni ile ayriliyoruz.
Robert’in bu dostlugu bile kadim Ortadogu ve Arap cografyasinin, Bati’dan kendilerine yönelik isgal ve saldiri politikalarina ne kadar tepkililer ise, uzanan samimi bir eli bagirlarina basmaya ne kadar açik olduklarini göstermeye yetiyor.
LÜBNAN; ORTADOGU’YA HAS BIR MOZAIK
Suriye sonrasinda yolumuzun düstügü böylesine sicak insanlarin yasadigi Lübnan aslinda tam da bir halklar mozaigi. Halkinin siyasete bu kadar asina olmasi ve Suriye’deki gelismeleri bu kadar yakindan izlemesi bosuna degil. Hemen hemen yapilan bütün yorumlarda Dogu Akdeniz’de Suriye’nin sinir komsusu bu ülkenin Suriye’deki gelismelerden en önce etkilenecegi ifade edilir. Dogrudur da. Sebebi ise çok ciddi bir iç savas atlatan Lübnan’in Suriye gibi çok farkli etnik unsurlara dayanmasi. Ama sadece o da degil, iç savas ve sonrasinda bu ülkede Suriye’nin hep önemli bir aktör olmus olmasi.
Hemen bu küçük ve güzel ülkeyle ilgili birkaç hatirlatmada bulunalim; iç savastan önce Lübnan, karisik dini yapiya sahip bir devlet olmasina ragmen sosyal yapinin gerektirdigi politik dengenin kurulmasiyla, Ortadogu’nun en düzenli ve yasam kosullari oldukça yüksek olan ülkelerinden biri idi.
Birçok dinsel ve etnik grubun bir arada yasadigi Lübnan’daki siyasi yapi, ülkenin kurucu belgesi olarak tanimlanan Ulusal Pakt çerçevesinde, siyasi görevlerin mezhepler arasinda nüfuslariyla orantili olarak paylastirilmasi esasina göre olusturulmustu. Ulusal Paktla Cumhurbaskaninin Maruni, Meclis Baskaninin Sii, Basbakanin Sünni olmasi ve iktidarin 6 Hiristiyan - 5 Müslüman temelinde paylasilmasi kararlastirilmisti.
1970’li yillarin baslarinda nüfuslari artan Müslümanlar ülke yönetiminde daha fazla hak ve Mecliste esit temsil taleplerinde bulunmuslardir. 1967’de Israil ile Araplar arasinda yasanan 6 Gün Savasi’ndan sonra Lübnan’da sayilari giderek artan Filistinli mülteciler de demografik yapinin degismesine yol açmistir.
Özellikle 1970’lerden itibaren Müslümanlar, demografik üstünlügü elde ettiler ve bu üstünlügü egemenlik faktörüne yansitarak ülke yönetiminde Hiristiyanlar kadar söz hakki alma mücadelesine basladilar. Sonuçta; ülkede baslayan Müslüman-Hiristiyan mücadelesi, 13 Nisan 1975’ten itibaren iç savasa dönüstü.
Iç savastan önce Lübnan’da Hiristiyanlarin ve Müslümanlarin sayisi hemen hemen esitti. Simdi ise Müslüman nüfus daha fazla. Müslümanlar içinde de ise artik Siiler çogunlukta. Halkin tahminen yüzde 59.7’si Müslüman, 39’u Hiristiyan, 1.3’ü ise Dürzi. Fakat 1932 yilindan beri nüfus sayimi yapilmadigindan ve halkin dini kimligi sorulmadigindan bugüne dair yeni veriler yok. Fakat Lübnan Iç Savasindan dolayi olusan göç ve demografik degisiklikten dolayi Hiristiyanlarin sayisi hizla azalmistir ve Müslümanlarin (özellikle Siilerin) sayisi hizla artmistir.
Degisen bu demokratik yapida Suriye, Nisan 1976’da Hiristiyanlar lehine iç savasa müdahil olmustur. Iç savas sona erdikten sonra Suriye ülke siyasetinde önemli agirligi olan bir ülke olmaya devam etmistir.
EN ÖNEMLI SIYASI GÜÇ HIZBULLAH
Lübnan’da aslinda siyasi partilerden çok siyasi olusumlardan söz etmek gerekir. Bu ülkedeki dini etnik unsurlarin hemen hepsinin bir siyasi olusumu mevcut. Bazi dini kitlelerin birden fazla siyasi olusumlari bulunmakta. Bu siyasi hareketlerin birçogunun askeri kolu da mevcut. Bugün ülkenin en önemli siyasi ve askeri gücü Hizbullah’a dayanmaktadir.
Hizbullah 1982 yilinda Iran’daki Islam Devriminden esinlenerek kuruldu. Amaci Israil’i isgal etmekte oldugu Güney Lübnan’dan atmakti. Hizbullah’in kökleri yoksul Siilerin yogun bir sekilde bulundugu Beyrut’un güney gecekondu bölgeleridir.
Hizbullah ve lideri Nasrallah, Israil’in 2006 yilinda yaptigi saldirinin püskürtülmesinde oynadigi önemli rol nedeni ile sadece Lübnan’da degil bütün Arap cografyasinda etkisi artan bir hareket haline geldi. Hizbullah militanlari ile Israil askerleri arasindaki çatismalar bir aydan fazla sürdü. Krizin ilk günlerinden beri araliksiz süren Israil saldirilarinin binin üzerinde sivil Lübnanliyi öldürmüs olmasi Israil’in uluslararasi alanda çok agir elestirilere hedef olmasina sebep oldu. Ama Hizbullah Israil’e karsi göstermis oldugu direnisle Ortadogu halklarinin yüreginde taht kurdu.
Hizbullah ve müttefiklerinin Bati yanlisi Basbakan Saad El Hariri’yi 2011 Ocaginda devirmesinin ardindan ülke bir süre hükümetsiz kaldi. Hizbullah’in yönetimden çekilmesinden ancak 5 ay sonra yeni hükümet kuruldu.
Olusturulan hükümetin 128 üyeli Lübnan parlamentosunun en az yarisinin onayini almasi gerekiyor. Yeni kabinedeki 19 bakan meclisin çogunlugunu olusturan Hizbullah’in önderligindeki koalisyonun üyelerinden olusuyor. Geri kalan 11 bakan ise Basbakan Mikati, Cumhurbaskani Misel Süleyman ve Dürzi lider Velid Canbolat tarafindan seçildi. (BITTI)