Oturup iyice düsünmek gerekiyor...
Misir’da 3 Temmuz darbesini kinamayan, ancak 16 Agustos katliaminin ardindan ‘protestoculara’ karsi güç kullanilmis olmasini ‘güçlü’ sekilde ‘kinayan’ Beyaz Saray, Misir darbesinin arkasinda Israil oldugunu söyleyen Türkiye Basbakani Tayyip Erdogan’i birkaç saat sonra ‘güçlü’ sekilde ‘kiniyorsa’ oturup düsünmek gerekiyor.
Bunu ‘Dünyaya karsi Erdogan tek basina’ romantizmine dönüstürüp iç politikada kullanmak mümkün olsa da ne tür sonuçlara yol açacagini düsünmek gerekiyor.
ABD yönetiminden bir Türk liderine karsi yapilmis bu en sert açiklama, 1964 Johnson mektubu, 1974 Kibris ambargosu ve 4 Temmuz 2003 Süleymaniye olaylarinin yaninda yerini alacaktir.
Düsünülmesi gereken konulari söyle siralayabiliriz:
1- GERÇEKLERI KABULLENMEME VE DISLANMA: Komsularla sifir sorun gibi olumlu bir dis politika hedefiyle yola çikan Erdogan, gelinen noktada Batili müttefiklerinin yani sira Arap dünyasindaki müttefiklerinin çoguyla kavga eder ve meydan okur hale gelmistir. Son olarak 20 Agustos’ta AK Parti il baskanlarina hitabi bunu göstermektedir. Üstelik bu durum ne yazik ki artik muhataplarin fazla önemsedigi bir unsur olmaktan da çikmis, Türkiye’nin özellikle Misir ve Filistin meselelerinde sürmekte olan diplomasiden dislanmasina yol açmistir. Türkiye, kendisi talepte bulunmadikça görüsü merak edilir bir ülke olmaktan çikmaktadir. Bunda Erdogan’in bölgedeki siyasi gerçekleri kabul edip degistirmeye çalismak yerine, gerçekleri reddetmek suretiyle onlari degistirmeye çalismak ilkesinin payi vardir.
2- ÜLKE ÇIKARLARINDAN UZAKLASMA: Disisleri Bakani Ahmet Davutoglu, Almanya, Ingiltere ve Italya’yi kapsayan bir tura çikmaktadir. Bu turda agirligin Türkiye’nin stratejik önceligi olmasi gereken Avrupa Birligi ile yakinlasmada degil, Arap cografyasindaki siyasi gelismelere birlikte müdahale talebi olacagi anlasilmaktadir. Bu tercihin, Erdogan’in 20 Agustos konusmasindaki ‘Misir’da olanlar yarin Türkiye’de olursa’ endisesinin devami olarak kullanildigi görülmektedir. Türk dis politikasi giderek ülke çikarlarini gözeten siyasi ölçülerden çok, siyasi iktidarin ideolojik ölçüleriyle belirlenir izlenimi vermektedir. Örnegin, Arap Bahari’ndan bu yana izlenen ideoloji merkezli dis politikanin Türkiye’nin yeni pazarlara açilmaya, dis ticaretine zarar vermeye basladigi, fisiltiyla da olsa tartisilmaya baslamistir. Siyasi ve ekonomik bakimdan CHP lideri Kemal Kiliçdaroglu’nun Irak temaslari, Türkiye’nin imaji bakimindan ülke çikarlarina sembolik de olsa daha uygun görünmektedir.
3- OBAMA’NIN ERDOGAN’A DESTEGI: Diplomasi koridorlarinda uzun süredir Erdogan’in dünya liderleri arasinda gerçekten söylediklerine (yerine getirdigi anlaminda degil) kulak verdigi tek kisinin ABD Baskani Barack Obama oldugu konusulmaktadir. Diger yandan ABD yönetiminde Türkiye’nin (özellikle Israil, Suriye, Iran ve siyasi Islam konularinda) bölgesel siyaseti, iç politikada insan haklari ihlalleri konusunda dile getirilen endiseleri, Obama’nin Erdogan’a duydugu sahsi sempati ve Erdogan’in NATO ve diger askeri konulardaki uyumu sayesinde durdurdugu da konusulmaktadir. Ama Beyaz Saray’dan gelen açiklamada Erdogan’in Misir darbesi nedeniyle Israil’i suçlamasina ‘saldirgan, temelsiz ve yanlis’ gibi çok agir suçlamalarla sert bir ‘kinama’ yayimlamasi, Erdogan hükümeti için ‘rüzgârin dönmeye basladigi’nin isareti sayilabilir.
Bu ABD açiklamasi yalniz Türkiye’ye degil herhangi bir NATO müttefikine karsi yapilmis en agir açiklamalar arasindadir.
Özetle, Beyaz Saray açiklamasiyla sadece Erdogan ve Davutoglu degil, ama Cumhurbaskani Abdullah Gül’ün önüne de Türkiye’nin çikarlari bakimindan yeni bir tablo çikmis bulunmaktadir.