ÖLÜMCÜL KENT ARTIKLARINA HİÇLİK...

ÖLÜMCÜL KENT ARTIKLARINA HİÇLİK...

Artısı eksisiyle tramvay teorili ihtirasların biçimlendirdiği acımasızlık, falezi meçhul aykırılık, yalandan mahmurluk, ölümcül kentte malum mahkûmiyet, pratikte tanrılara diz kırma ile sonlanır.

Tanrıçaların kaderine dümen kıran güruhta ise günah çıkartma veya timsah gözyaşları. Bereketli topraklarda kutsal ocağa sürülen, pencerelerden süzülen ve kapı sürgülerini zorlayan acınası tutku. Tut ki evlerden dışarı, zift tutmuş bacalardan içeri lanetlik facia. Kent artıklarına düşen, tanrı ve tanrıçalarla ölümüne, ölümcül yüzleşme…

Ölümcül kent kentlileşmesi, ebedi köylülük ile varoş yanılsamalı maliyeti ucuz tiyatral gösteri. Ölümcül kentin boğazına takılmış, tohumuna para sayılmayan ölümcül hava. Karanlık çağa özgü kara humma, çatı çatı dağılmış kaçan kaçana. Antik dönem tapınaklarından içeri, kuytu köşelere sığınmış ölümcül kent. Arenalar vurulmuş. Arı dilli ölümcül tema kanlı kanallarla yayılmış nadaslık topraklara. Ölümcül diriliş kuşkusu dağılmış surlara. Kara sularda boğulmuş evrenin ekseni. Aksular bulanmış ölümcül kentin sarp dağlarında...

Ölümcül kent artıkları, dağ tepe öyle zulümler çağı yaşamış ki ölümsüz kentler, ölümcül tutkuların tuzağına düşmüş bir kalemde. En acınası haller, yüreklerde derin sızı. Ölümcül kentler basbayağı ölürken, bağımlılık ve bağımsızlık arası hisle kavrulmuş artezyenler. Sönmüş cehennem ateşi. Kalın taş duvarlarda, ölümün ateşli eli ve delirişin büyüyen gölgesi. Başı sonu ölümcül ihtiraslar, özüne kabarmış yaşam. Ölmeye gör. Ölmeden evvel görülen ve görülecek olan sonsuza dek yorgun bedenlerin kaldıramayacağı örüntü ve silik görüntü…

İlla ki tümden topunu silmeye ‘bir ihtimal daha var’ mantığı. Varlığa darlık mutlak, kentin zulasında zıbaran zalim buyrukların üstesinden gelinecek günler yakın. Yazık, her felaket sonrası verimli topraklardan, yosun tutmuş taşlardan, karanlık gecelerden taşan hep uğursuzluk. Umutlarda çöküntü. Çökertmeden çıkınca çözülen duyguların kışkırtmasıyla, dibe çöken merhamet elbet ayaklanacak. İsyan merkezden en uzağa varacak. Tek sorumlu, tüm suçların zanlısı, zavallılığa pik yaptıran zevat hesaba çekilecek. Zati zilzurna ölümcül ortaklığın cezası tanrılara diz kırmakla, tanrıçalara yamanmakla ödenmez. Çetin cevizlerin gölgesinde, korkmazlığın yamacında kılıçlar kınından sıyrılır, kanlar çekilir, topunu kessen tek damla akmaz. Ölümsüz kentlerde ölümlü arklara saf sular çekilmez. Ve dahi ölümcül ruhlu şelale şövalye artıklarının arasına girmez...

Artık ölümcül anlar ve anılar biriktiren abartılı tabilik, yığınla tabletlere kazınsa, fırınlansa, pişirilse ve geleceğe ileti babında bereketli topraklara gömülse ‘Suç ve Ceza’ asla hafiflemez. Afiyetle, safiyetle palazlanan pislik kolay kolay temizlenmez. Kendine vakitli vakitsiz diz kırılan tanrılar da göz kırpılan tanrıçalar da onca melanete ortak. İlanihaye onlar da affedilmez...

Aforoz edilen kentlerin ölümcül hafızasında öyle anlar, beter anılar canlanır ki; ceviz gölgesine kurulan hamaklar, asma kütüğüne çakılan semboller, karınca yuvalarına saklanan umutlar, kuytu koyuklarda keşfedilen yazıtlar asla filizlendiremez ölü canları. Ölümcül olaylar, ölümcül hatalar, ölümsüz anlar, ölümsüz anılar gömülür ölenle. Arkada kalan ölü canlar deneği ölümsüz kentlerdir. Ölümsüz kentlerin hiçbirinde barınamaz, ölümcül genbozanlar ile ara kara bağlatan arsızlar...

Artan eksilen kar ve zarar, kentin orta yerlerine çivilenmiş esrik fazla yaşananlardan etkilenir. Öyle yokluk çağı başlatır ki ölümcül kent artıkları, sonradan görmelerin kucağında silik ve bitik, kambur ve soysuz mevtalar titreşir. Mevzuu hepi topu bellidir. Topa tutulan taş duvarları delen ise ölüm sessizliğidir. Ölümcül ihmallere ve iğreti ihlallere isyandır kent soyluluğu. Arta kalan ezel ebed uluorta soysuzluk olunca, hasılası bağışlanamaz uyarsız uğursuzluktur. Marazi bağımlılık, bariz düşmanlık, şarki kurnazlık ve büyük yalancılık mahşerin dört atlısına ölümcül fermandır. Hele ki emanete hıyanet ve ahde vefasızlık resmen ölümcül hiçliğe bedava akaryakıttır.

Ölümcül fırtınalar peş peşe vurunca ölümcül kent artıklarını, ölümsüz kent falezlerinde deniz filleri sırayla karaya vurur. Hırçın dalgalar, ada kentin narin boğazına sarılır. Korkutucu ihtiraslar ve en ölümcül yanılsamalar vurur, göbeği çatlayan toprakları. Kurur sarı başaklı ekinler. Uydulaşır ölümcül kentler ve vaşaklar özgürlüğü tüketir. Ölümcül gücü ve ölümsüz yetkiyi yönlendiren acımasızlık, adayı ve ölümcül kentin dört bir yanını sarar. Kent artıkları arslanlar gibi reddedilen ölüm törenlerine bulaşır. Defalarca tekrarlanan entrikalar, defedilesi zevkler, kâr zarar cetvelinde defaatle kara delik olan yıldızları saydırır...

Artısı ve eksisiyle ölümcül kent artıkları, ayıklama sayıklama karamsarlığıyla ölümsüz kentlerde sürünür. Propagator bulaşışıyla elbette fikirsizlik pik yapar, propagandist değersizlik dip yakar. Dip dalgalı ölümcül kent yangınlarında, tüm densiz yanılsamaların dibine, tipsimaların kare köküne acımadan kibrit suyu dökülür. Ölümcül kent artıklarına hiçlik, bayram seyran tınmadan Derdo armağanı...