“ÖNCELIGIMIZ YOKSULLUGU PAYLASMAK OLMAYACAK”
17, 18 Temmuz tarihlerinde Ankara’da yapilan 34.Olagan CHP Kurultayinin adi “Demokrasi ve Degisim” olarak belirlenmisti. Bizimde Gazete Esenler adina basin bölümünden katilarak izledigimiz kurultay genel olarak bu temaya uygun bir atmosferde gerçeklestirildi. Gerek salonun bir bütün olarak hazirlanmasi, süslenmesi ve talepleri içeren görsel metinler, gerekse tanitim ve propaganda içeren video sunumlari bu anlamda gayet basarili ve geçmis yillara göre daha profesyonelce bir çalisma yapildigini gösteriyordu. Artvin ve Çankaya Belediyesine ait halk danslari topluluklari ise katilimcilara ülkemiz folkloruna ait zengin içerik ve figürleriyle cosku dolu dakikalar yasattilar. En çok tekrarlanan parçalar ise Zülfü Livaneli’den “Merhaba” ve “Ey Özgürlük” idi. Grup Yorum’un seslendirdigi “Gündogdu Marsi” çalindiginda ise adeta salon yikiliyordu. Tüm katilimcilar hep birlikte parçaya eslik etti. Sanirim bu da salonun genel olarak siyasal özlemlerini gösteren/ifade eden en belirgin bir andi.
Genel Baskan Kiliçdaroglu iste böyle bir havada, büyük bir cosku seli içerisinde ve bir kisim delegenin “Tek Yol Devrim” sloganlari altinda salona girdi. Her sey iyi bir organizasyon yapildigini gösteriyordu. Ancak, tüzükten ya da baska bir mevzuattan kaynaklanan herhangi bir zorunluluk bulunmuyor ise kongrenin resmi açilisi, saygi durusu ve divan seçimi gibi ilk bir iki maddesini Genel Baskana yaptirmak ne derece dogru bilemiyoruz. Bu maddeleri isleterek Kurultayin açilisini Genel Sekreter veya bir baska MYK üyesi pekâlâ yapabilir. Çünkü açilis, selamlama ve divan seçimi yaptiran bir genel baskanin, ana mesajlarini verecegi asil konusmasi öncesi delege ve partililerle bulusma heyecanini salondakiler önemli ölçüde yasadigi için, ikinci bulusmanin coskusunu azaltan bir durum yasanmaktadir. Gelecegin Basbakani diye sundugunuz bir lidere kongre açilis ve yönetim memurlugu yaptirilmamasi gerekir diye düsünüyorum.
Ayrica adini “Demokrasi ve Degisim Kurultayi” olarak belirleyerek daha büyük bir anlam yüklediginiz, basta partililer ve tüm kamuoyunun içerigini büyük bir merakla bekledigi Genel Baskanin konusmasi öncesi gelen mesajlarin uzun uzadiya okunmasi, divan baskaninin çok da gerekli olmayan uzun konusmasi dinleyicilerde bir yorgunluga sebep olmaktadir. Bunlarin bir kismi daha sonraya pekâlâ birakilabilir.
Genel Baskan Kemal Kiliçdaroglu’nun bir saat on dakika süren konusmasi tüm salon tarafindan ilgiyle dinlendi. Ancak agirlikli olarak sosyal demokrasi ve ekonomiyi isledigi ilk bölümler de salonda cosku biraz düsük kaldi. Ne zamanki dis politika, yargi ve iktidarin baski politikalarina karsi direnme konularina degindi, durum tam tersine döndü. Baskilar karsisinda susan aydinlari ve bu baskilari objektif olarak yazmayan/susan basini siddetle elestirdi. “Yazacagiz, çizecegiz, dirençli ve yürekli olacagiz” diyerek korkmadan mücadele edilmesinin gerekliligine kuvvetli bir vurgu yapti. Mustafa Balbay’in adinin anildigi, görüntüsünün belirdigi anlarda ise adeta salon yikilircasina alkisli destek ve protestolar beliriyordu.
Aydinlari elestirirken de Nazim Hikmet’in “sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasil çikar karanliklar aydinliga?” dizeleriyle son derece vurgulu ve sert mesajlar verdi. “Korkaklardan aydin olmaz. Gerçek aydinlar, tarihin hiçbir döneminde korkmamislar, halki çaresiz birakmamislardir. Bir kisi bile olsak kararligimizdan ödün vermeyecegiz” sözleri salondan büyük alkis aliyordu.
Yazimizin basligi olarak seçtigimiz “önceligimiz yoksullugu paylasmak olmayacak” cümlesi ise, yoksullukla nasil mücadele edeceklerini anlattigi bölümün bize göre en dikkat çekici cümlesiydi. “Önce üretecegiz, sonra hakça bölüsecegiz. Yoksullugu bir övünç olarak görmeyecegiz, sonlandiracagiz” diyerek yoksullugun halklarin kaderi olamayacagi anlayisina vurgu yapti. Iktidarin en basarili oldugu alanin yoksullugu iyi idare etmek oldugunu sanirim çogu okurumuz kabul edecektir.* Bu konuya verdigimiz önem nedeniyle yazimizin basligini da buradan seçtik.
Rifat Ilgaz’in 1968 yilinda yazdigi ve aydinlara seslendigi bir siirini de sizlerle paylasarak yazimizi burada noktalayalim.
Dostlukla.
AYDIN MISIN?
Kilim gibi dokumada mutsuzlugu
Gidip gelen kara kuslar havada
Saflar tutulmus top sesleri gerilerden
Tabaninda depremi kara güllelerin
Duymuyor musun?
Kaldir basini kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol isik ol yumruk ol
Karayeller basina indirmeden çatini
Sel sulari bastigin topragi dönüm dönüm
Alip götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çagi ise baslamanin dogan günle
Bul içine tükürdügün kitaplari yeniden
Her satirinda buram buram alin teri
Her sayfasi günlük güneslik
Utanma suçun tümü senin degil
Yirt otuzunda aldigin diplomayi
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmis alanlar sarilmis
Tel örgüler çevirmis yöreni
Firil firil alici kuslar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanina
Korkuluk ol.
*Daha önce 13 Subat 2012 tarihinde, Esenler Belediye Baskaninin yerel basina verdigi bir yemekte yaptigi sunumdan yola çikarak sizlerle bu konudaki degerlendirmelerimi “Yoksullugu Yönetmek Basari midir?” baslikli yazimda paylasmis idim.