POSTANE ISGALLERI 6 (SON)
Postane Isgalleri baslikli yazi dizimizin altinci ve bu son bölümünde Bitlis’te meydana gelen isyani kisaca özetleyerek, konunun genel bir degerlendirmesini ele alacagiz.
Bitlis Postanesinin Isgali
22-24 Haziran 1907 tarihlerinde Bitlis’te meydana gelen ayaklanma da halk bir polis komiserini öldürerek, valiyi de yaralar. Telgrafhaneyi ele geçiren isyancilar saraya telgraf çekerek baskisindan bezdikleri valinin derhal azlini talep ederler. Saray bu duruma sert bir tepki göstererek isyanin derhal sona erdirilmesini aksi takdirde asker gönderilerek bastirilacagini bildirir. Bunun üzerine isyanci grup cevaben, “asker gönderilirse dövüserek, direneceklerini” bildiren yeni bir telgraf daha çeker. Sonunda padisah Abdülhamit boyun eger ve vali azledilir. (Fransa Disisleri Bakanligi Arsiv Belgelerinden aktaran; Cosar, Ö.S. Milliyet, 2.6.1973.)
SONUÇ YERINE GENEL DEGERLENDIRMELER
Postaneler, tasrada bulunan halkin merkezi idareyle iletisim kurabilecekleri tek mekândir ve bu nedenle bütün ayaklanmalar postane isgalleri ve saraya telgraf çekilmesiyle baslamistir.
Ayaklananlar despotlugun, baski ve zulmün sorumlusunun Istanbul’daki siyasal iktidar degil, halki soyup sogana çevirdigini yasayarak gördükleri yerel idareciler oldugunu düsünmektedirler.
Baslarina gelen bütün kötü seylerin, Istanbul`da oturan Abdülhamit`in denetimi disina çikmis saray memurlari, yerel idareciler ve valilerin kirli isbirligi yüzünden oldugunu düsünmektedirler. Ve bu yüzden birçok ildeki isyan ve isgal süresince neredeyse her saat basi “Padisahim Çok Yasa” diye topluca bagirmalari da bu nedenledir.
Saraya telgraf üstüne telgraf çekerek bagliliklarini iletip yerel bazi memurlarin ve valilerin degistirilmesini isteyen, çogunlukla da taleplerini kabul ettiren Anadolu halkinin huzursuzlugu aslinda bu kadar ille sinirli degildir. Ancak biz burada konu basligimiza bagli kalmak adina sadece postane isgallerinin yasandigi illeri kisaca ele aldik.
Bu illerden Diyarbakir ve Erzurum’da ise postaneler ikiser kez isgal edilmis olup bu süre içerisinde postane memurlari ya islerinden el çektirilmis, ya da isyancilarin emrinde çalismaya devam etmislerdir.
Isyanlarin çogunda bu postane isgalleri hep on gün civarinda sürmüstür. Sanirim bu süre sarayin isyancilari denetim altina alabilme çabalari, ya da ümitsizlige kapilarak vazgeçebilecekleri yönünde ki beklentisi ile ilgili olsa gerek.
Yasanan bütün bu ayaklanma ya da isyanlar hakkinda resmi tarihte çok fazla bir sey anlatilmaz. Oysa bahse konu olan bütün bu telgraf metinlerinin orijinallerinin devletin arsivlerinde oldugu kesindir.
Bunlar açiklanmadigi ya da arastirmacilara yeterince kolaylik saglanmadigi içindir ki yabanci devletlerin konsolosluk yazismalari, yurt disinda yayinlanan gazeteler vb. ana kaynak konumuna geçmektedir. Hal böyle olunca da çogunlukla tarafli ya da abartili belgelerden gerçege ulasmaya çalismak bir hayli zor olmaktadir.
Diger yandan PTT Genel Müdürlügü’nün kendi merkezlerinde yasanan bunca olaydan habersizmis gibi davranmasi, yayinladigi tarihçelerinde bu olaylardan hiç bahsetmeyisi olsa olsa örtbas etme çabasi olabilir.
Binalari isgal edilmis, günlerce memurlari isten el çektirilmis, telgraf makinalari tamamen isgalcilerin denetiminde kalmis bu olaylara ait en azindan olaylar sonrasi raporlanmis belgelerin var oldugu inkâr edilemez bir gerçekliktir. Sanirim bunlar da bir gün açiklanir.
Öte yandan siyasal tarih arastirmacilarinin da sol ve sosyalist bazi çevreler hariç bu konulari yeterince ele aldigini söyleyemeyiz. Diger bir kesim için ise Sultan Abdülhamit’in otoritesinin ciddi manada sarsilmis olmasi ve isyancilara sürekli tavizler vermesi “sarsilmaz kutsal irade” algisina zarar verecegi düsüncesi ile gizlenecek bir durum olarak görülmüs ve yok sayilmistir.
Bu yok sayma ya da üzerini örtmeye çalisan yaklasimlarin bir nedeni de sanirim ayaklanmalara önderlik eden örgütlenmeler ve gösterilere katilanlarin içerisinde Ermeni ve Rum Osmanli vatandaslarinin yer almis olmasiyla açiklanabilir. Oysa bu durum pek de öyle sanildigi gibi degildir. Kentlerin Müslüman orta sinifi daha ön plandadir. Hatta kimi yerlerde müftüler aktif katilimci ve destekçidirler.
Istanbul’dan tasraya sürgün edilmis kimi aydin, subay ve diger kamu görevlilerinin de hareketin olusmasi, taleplerinin formüle edilmesinde öncü rolleri oldugu gerçegi de kabul edilmelidir. Kastamonu isyanindaki seçim boykotu gerekçelendirilmesi, Erzurum isyanindaki talebin yerel degil genel olarak uygulanan iki yeni vergiyi esas almasi da bunu açikça göstermektedir.
Postane Isgalleri konusunda yine üzerinde nerdeyse hiç durulmamis olan bir baska konu daha vardir. O da gerek 1.Dünya Savasi sirasinda, gerekse Kurulus Savasi sirasinda isgal edilen kentlerdeki postanelerin yabanci askerlerce denetim altina alindigi dönemlerde neler oldugudur. Bu konunun da incelenmeye muhtaç oldugunu düsünmekteyim.
Yakin tarihimizin bir gerçegi olan 1908 öncesi halk hareketleri ve postane isgalleri boyutunu ele almak uzun süredir düsündügümüz bir konuydu. Kimi dostlarimizca sikici bir konu ve yazi olarak degerlendirilen bu süreci yazmayi burada noktaliyoruz.*
Dostlukla.
* Zafer Kars. “Belgelerle 1908 Devrimi Öncesinde Anadolu”. Kaynak Yayinlari 37. Kasim 1984. Kitapta ekli 10 adet belgeden özetlenerek hazirlanmistir. Zeynep Karadeniz.1908 Devriminin Sosyal içerigi. Özgürlük Dünyasi. Aylik Sosyalist Teori ve Politika Dergisi. Aralik 1993.