RedHack davasi, internet özgürlügü ve Türkiye

RedHack davasi, internet özgürlügü ve Türkiye

Özgür Uçkan 26 Kasim 2012`de Türkiye`de ?ilginç? bir dava görülecek. Bir grup genç ?silahli terör örgütü üyeligi? suçlamasiyla yargilanacak. Haklarinda 24 yila kadar hapis

26 Kasim 2012’de Türkiye’de “ilginç” bir dava görülecek. Bir grup genç “silahli terör örgütü üyeligi” suçlamasiyla yargilanacak. Haklarinda 24 yila kadar hapis cezasi isteniyor. Bunun neresi ilginç diyebilirsiniz. Bu gençler RedHack adli hacker grubuna üye olmakla suçlaniyor, haklarindaki “delil”ler Playstation CD’si, Facebook ve Twitter yazismalarindan ibaret. Bu gençlerin RedHack üyesi olmadigini, rastgele ve göstermelik tutuklandiklarini grubun kendisi söylüyor; hacker olmadiklarini da kendileri. Varsayalim ki suçlamalar dogru. Avrupa ve ABD’de de hacker’lar yargilaniyor, ama “silahli terör örgütü üyeligi”nden degil! Hacktivist gruplari “milli güvenlige tehdit” olarak algilama egilimi yaygin, ama henüz bu devletlerin hiçbiri onlari terörist diye suçlama fantezisi gelistirmedi. Bu, hukuk devleti olma iddiasinda olan bizim devletimize ait bir ilk... Iste “ilginç” olan da bu!

HACKTIVIZM VE REDHACK DAVASI

Politik hack’leme, yani “hacktivizm” tamamen politik amaçlarla seçilmis hedeflere, genellikle bilgi ele geçirip yayinlama veya belli bir sistemi bir süreligine islemez hale getirerek zarar verme amaciyla ve temelde de kamuoyu olusturmak için girisilen eylemler. Son yillarda adini çokça duydugumuz “Anonymous”, “Lulzsec” gibi gruplar bu tür eylemlerde bulunuyor.
Türkiye’de hacktivist hareketin önde gelen olusumlarindan sol egilimli RedHack 1997’de kuruldu ve çesitli banka sistemlerine saldirilardan, Istanbul’da trafik cezalarinin silinmesine, valilik, kaymakamlik ve belediye sitelerinin islemez hale getirilmesinden MOBESE sisteminin teknik detaylarinin yayinlanmasina, RTÜK sisteminin çökertilmesinden Adnan Oktar ve Fethullah Gülen sitelerinin engellenmesine birçok eylem gerçeklestirdi.
RedHack’in son eylemleri arasinda, Ankara Emniyet Müdürlügü’nün sitelerine sizip elde ettigi muhbir bilgilerini internetten yayinlamak; Disisleri Bakanligi’nin sitesini hack’leyip siteye Basbakan’in devrik Libya lideri Kaddafi ve Suriye baskani Esad’la siki fiki iliskilerini gösteren görseller ve mesajlar koymak ve ABD konsoloslugu çalisanlarinin bilgilerini ele geçirip sizdirmak; Basbakanlik, Içisleri Bakanligi, Ulastirma Bakanligi, Milli Egitim Bakanligi, Adalet Bakanligi, Yargitay, Diyanet Isleri, TRT, THY, çesitli valilik siteleri gibi kamu yönetim platformlarinin hack’lenerek islemez hale getirilmesi ve bazi durumlarda kritik bilgilerin ele geçirilerek bir kisminin sizdirilmasi tarzi eylemler sayilabilir.
Bu eylemlerin ardindan Emniyet sorusturma açti, RedHack davasi “özel yetkili savci”ya devredildi, savci da grubu “silahli terör örgütü” olarak niteleyip dava açti. RedHack’le sosyal medya hesaplarindan destek mesajlari yaymaktan baska iliskisi bulundugu kuskulu bazi gençler alelacele tutuklanip, “silahli terör örgütü üyeliginden haklarinda dava açildi. Iste 26 Kasim’da görülecek dava bu dava...

‘GRI BÖLGE’ VE INTERNET ÖZGÜRLÜGÜ

Hack eylemi, amaci ne olursa olsun bir “suç” olarak tanimlanmistir (nitekim kimsenin bunu reddettigi yoktur, hacktivistlerin kendilerinin de); yani çogu ülkenin ceza yasalarina göre “bilgi sistemlerine izinsiz girme” ile baslayip “bütünlügünü bozma”, “bilgi elde etme” vb. diye giden bir dizi suç ile iliskili olarak tanimlanir. Ama mesela elde edilen bilginin sizdirilmasi, yani bir yayin organinda yayinlanmasi ise basin özgürlügüne girer ve suç degildir. Iste hukukta bu gibi paradokslara “gri bölge” denir.
RedHack iddia edildigi gibi terör örgütü degil, hacktivist bir organizasyondur, ceza yasalarina göre suç isnat edilmelidir, terör düzenlemelerine göre degil; yaptigi eylemlerin ve sizdirdigi bilgilerin halkin bir bölümünde sempati yaratmasi da dogaldir, bu yüzden, Twitter’da, Facebook’da bu organizasyonu takip edenleri, paylasimda bulunanlari kalkip da “terör örgütüne yardim etmek” suçundan yargilamakla tehdit etmek, temel insan hakki olan ifade özgürlügünün Birlesmis Milletler tarafindan taninan internet üzerindeki mevcudiyetini ihlal edecek bir korku operasyonuna girismektir ve hukuksuzdur.
Siber saldirilar çok genis bir alana yayiliyor ve bunlarin tümünü “siber terör” olarak adlandirmak mümkün degil. Bu saldirilar, belirli ve bilinen bir terörist grup veya baska bir devlet destekli profesyonel grup tarafindan gerçekten “terör” yaratmak, yani halkta korku ve dehset uyandirmak veya hayati sistemlerin isleyisini engelleyerek otoritelerin elini kolunu baglamak için yapilirsa bunu bu sekilde niteleyebiliriz belki, ama giderek daha çok karsimiza çikan, politik savunuculuk amaciyla yapilan hacktivist eylemlerin “terör” kapsamina sokulmasini onaylamak mümkün degil ve tehlikeli. O zaman, sürekli “aslinda hiçbir yere giremediler, dimdik ayaktayiz” söyleminde bulunan otoriteler bu eylemleri neden “terör” kapsaminda nitelendirmekte bu kadar israrli?
Bunlari “terör eylemi” olarak niteleyip gerek bu gruplara gerekse insan haklari ihlalleri konusunda benzeri kaygilari tasiyan insanlara yönelik korku operasyonlarina girismek, altina imza koydugumuz ve uygulamakla yükümlü oldugumuz uluslararasi sözlesmeleri açikça ihlal eder; hukuk disidir.
Istatistiklere göre dünyadaki üç terör suçlusundan biri Türkiye’den çikiyor; tutuklu gazeteci sayisinda dünya sampiyonuyuz; bunun nedeninin, çogu gazeteci, yasal aktivist, yazar, ögrenci vb. olan bu insanlarin gerçekten “terörist” olmalarindan çok, yarginin yetkilerinin hukuksuz bir biçimde genisletilerek tüm muhalif seslere terörist damgasinin yapistirilmasi oldugunu düsünmemek mümkün mü?
Bu “ibretlik” davayi takip edin. Yarin siz de böyle fantastik suçlamalarla karsi karsiya kalabilirsiniz...

* Dr., Istanbul Bilgi Üniversitesi / Alternatif Bilisim Dernegi