Çok uluslu egemen güçler, ılımlı gösterdiği radikal İslam projesini yürütecek yerli işbirlikçilerle harekete geçti. Sahte Arap baharı, Kuzey Afrika, Irak denilirken Sur dibinden Suriye’ye, Oradan Mısır’a Libya’ya oradan tüm dünyaya saçıldı. Dini figürlerin siyaset yapması, siyasi fikirlerin dini motiflerle işlenmesi için askeri ve finansal kaynaklar yaratıldı. İslam itibar kaybederken sahte İslamcılar el altından güçlendirildi. Antikapitalist ve antiemperyalist direnç bu yeni model dini anlayışın düşmanı kaydedildi.
Kayıt dışı katı ve katıksız, siyasi analiz ve dini saptırmalarla lokal modeller yaratılarak yalancı bahar azgınlaştırıldı. İslam ülkelerinde iktidarların bir bir yıkılmasına, rejimlerin değiştirilmesine dönük argümanlar hayata geçirildi. Yeni yönetimler popülist ve agresif formatta kökten dincilikle buluşan uzantılara, özel yetiştirilmiş dinci kesim zibidilerine bırakıldı. Sonuçta eski kıta İslam coğrafyası, açıktan dinci terörün eline teslim edildi. Böylece ülkeler kolayca bölünüp parçalandı. Yeniden haritalar çizildi. Hakkıyla yönetilemeyen memleketler iç içe çoğaldı. Dünya, Arap mülteciler cehennemine döndürüldü…
Yıllardır belli aralıklarla çekilen benzer filmler tepkisizce izlendi. Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya sözde ileri demokrasi getirme bahanesiyle petrol ve doğal kaynakların üstüne oturma amacına pik yaptırıldı. Üstünkörü diktacı rejim değiştirme operasyonları, şaşılası karakterde din ve mezhep temelinde yürütüldü. Ve dinci yobazlar girdikleri ülkeleri kısa zamanda iç savaş aşamasına getirdi. Bu kez büyük sermaye eliyle dinci diktalar bölgeselleştirildi. Böylece egemen sermayenin desteğiyle çılgınlaşan Arap baharı, kıyı köşe sözde İslam demokrasisi fırtınası yaşattı. Ancak süreç Arap baharından can pazarına, pazardan mezara, mezalimden paranın baharına evrildi. Kendi halinde kurulu dünyalar altüst oldu, olanlar oldu, olan zavallı Arap kızlarına, çocuklarına, analarına oldu. Hala ‘Yağmur yağıyor seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor…’
Arap baharı hevesiyle uluslararası soyguna delik açan, çanak tutanlar içte ve dışta sömürüyü kolaylaştıracak yeni iç savaşlar icat ederek, egemen güçlere hizmetkârlığa çok uluslu zirve yaptırdılar. Onca geri kalmış, geri bıraktırılmış ülkelerin devir projeleri bir yerlerde incelikle hesaplandı. Pentagonvari onca planlı programlı oyunlar gerçekmiş gibi tezgahlandı. Büyük sermayedar kendine vaadedilmiş sinsi ve istilacı davayı, yoz yobaz silahlı insan gücüne dayandırdı. Egemen güçler, bölgeyi bilimi dışlayan dini cüruflar ve boş hurafeler batağına çevirdi. Toplumları çağdışı bıraktıran, baskı ve sömürüyü dine ve mezheplere bağlayan, köhne idari mekanizmalar dizayn etti. En son Suriye…
Suriye’de rejim, tek kurşun atılmadan karga tulumba ilerleyen dinci yabanlara teslim edildi. Etimolojik olarak sol taraf çöktü, kuzey iyice karıştı. Anlaşma kapalı kapılar ardında çoktan yapılmış gibi. Şimdi kalan tüm kaynaklar ve üretilenler uluslararası sermayenin, çokuluslu firmaların ve emperyalist ülkelerin kasalarına aktarılacak. Kabaca hesap bu. Yerli işbirlikçiler ve üç kuruşluk hizmetkârların kirli kanı da tarihi sömürgecilikle istila edilen topraklardaki yer altı ve yer üstü zenginliklerinin talanı ve paylaşımı sırasında bitlenecek. Ortadoğu bataklığındaki her bahar işte budur.
Onlarca yıl kadim bölgeler yaşanmaz hale geldi, getirildi. Tüm dünya İslam'a karşı kutuplaştırıldı. Sözde İslam yolunda kendi dinine din düşmanlığı yapan sahte dinciler türetildi. Aslında bu kader değil gerisingeri akış pratiği. Yani yine otokratik modeller, teokratik sistemler, despot iktidarlar, popüler otoriter liderler, halden bilmezler ve hegemonya kasıp kavuracak bereketli toprakları. Dinci resmî ideoloji çerçevesinde toplumlar ve sınıflar sıradan ve statik eğilime mahkûm edilecek. Pragmatizm çokuluslu hâkim gücün istemi doğrultusunda programlanacak. Dinsel normlar ve karanlık ideolojilerle evrensel ve bilimsel doğruların dışına çıkış, an itibariyle bu coğrafyanın günceli olacak…
Bu kıyasıya hengamede kendi Arabını unutanlar, sahte bahar heyecanına kapılanlar elin Arabını yere göğe sığdıramadılar. Hatta varisi olduklarının vaktiyle ‘bir koyup üç almak’ düsturuyla elindekinden olduğunu da görmezden geldiler. Pişkin ve yapmacık tavırla imparatorluk hülyası ya da ‘rol tip Türkiye’ mantığı da zaman içinde çöktü. Bereketli toprakların doğusunda ve güneyinde ucube ülkelerle komşuluk zorunluluğu doğdu.
Emperyal istilacıların güdümünde Arap baharı, emperyalist paylaşımda üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Baharı beklerken ağına düşülen kara kış ayıptan öte günahtır. Ayrıca bu sinsi, vahşi ve acımasız, dinci mezhepçi veya etnisiteye dayalı kirli savaşlar duracak değil. Aynı dinden toplumlar farklı coğrafyalarda mezhepsel kaygıyla birbirini kıracak, aynı ırktan olanlar iktidar hırsıyla birbirini doğrayacak. Sanki sıra Pers ve Ottoman imparatorluğu üzerine kurulmuş birbirine benzemezlere geldi. Yaklaşık ikibuçuk milenyum evvel Perslerin, Kapadokya üzerinden Ege’ye bağladığı 'Kral Yolu' bu kez tersine işleyebilir. Zamanında üç kıtaya hükmetmiş 600 yıllık güç abidesi Devlet-i Aliyye ise tüm dünyanın düşmanı. İşte bu coğrafyada diktalar ve diktatörlerden ayıklanacak bahanesiyle ‘bilmem ne baharı’ pek yakında sürümlenebilir.
Bir anda bir coğrafya iki devlet, mezhepsel ayrıcalıkların yarattığı dinbozanlar ve ayrılıkçı etnikler eliyle kan gölüne çevrilebilir. Orta çağ kalıntısı cihatçı artıklar, doğrulara dokunmayı suç unsuru sayarak içten yıkıma meydan açabilir. Tüm coğrafya, dünyayı uzaktan ilgilendirecek egemen sermayeyi daha da güçlendirecek savaş bataklığına döndürülebilir. Dinsel ve etnik duyarlılıklı katı katmanlar sıcak savaş, iç savaş tuzağına çekilebilir. Çünkü şeytan ayrıntıda gizlidir; egemen güçlerin, büyük sermayenin Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı yeniden şekillendirdiği Arap baharı bitti. Yarı mevsimlik akıllarla bahar kışa döndü. Şimdi bahar bahane sömürü şahane eğilimi, kendine yeni oyunlar kuracağı, oyuncak arayışı peşine düşebilir…
Bu saptamayı peşin hükümlülük görmemek gerekir çünkü neden belli. Övünülen ‘yeni dünya düzeni’ çöktü. Yeni dünya düzeninin dayattığı Arap baharı, Büyük İslam Hülyası ve Büyük Ortadoğu Projesi de çöktü. Müslüman ülkelere dayatılan, icazeti gayri Müslüm egemen güç, halifesi büyük sermaye, baş temsilcileri dinci provokatörler olan katı kuralcı İslam düzenleri de çöktü. Aslında sahneye koyulanların tümü çöküş aldatısı, algı yanılsaması. Özellikle eski dünya kıtalarına bakıldığında Arabı, Kürdü, Türkü, Persi, Acemi için bahar kara kışa dönmüş durumda. Arap baharından faydalananlar belli ama asıl bahar ‘Tanrı ile güreşenler’ ve görüşenlerin soyuna sopuna geldi…
Artık bu sahte Arap baharı bittiğine göre 2025 yılından sonra dini gereklilik ve siyasi zaruretten sayılacak iç savaşlar ve yeni paylaşım kavgalarının hakimiyet sürdüğü yeni arenalar kurulacak. Çok değil on üç on dört yıl evvelinin senaryosuna yenileri eklenecek. Sular seller gibi ‘Yağmur yağıyor, zavallı Arap kızları camdan bakıyor, diğerleri de gün gelir bakacak’ diye yazanlar orada. Sanki Suriye sonrası kurulacak bu yeni arena, hangi gladyatörleri ve garantör ülkeleri içine çekecek işte o hesaplanıyor. Getiri götürüsü denklendiğinde düğmeye basılacağından kimsenin şüphesi olmasın. Zaman eğriyi doğruyu gösterecek ama iş işten geçmiş olmasın…
Yağmur yağar seller akar, çaresiz Arap kızı camdan bakar, o garip, zavallı ve küçük Arap kızına, camdan bakacak diğer kızlar da eklenir. Bu dini imanı para olmuş beş paraya değmezler sisteminde, sahte dinciler sistemsizce çoğaldığında elbette adına bahar denen, sahte bahar kara delikler sırayla belirecek. Ve o kara delikler sırasıyla, milleti, bayrağı, vatanı yutmaya başlayacak. Eğer minareler yıkılmaz da kalırsa bahar, toptan sala baharı…