Mart ayinin son bes günü ile Nisanin ilk yarisi, herhalde Türkiye merkezli diplomasinin, son yillardaki en yogun dönemi oluyor.
Güney Kore’de, 53 ülkeden basbakan ve devlet baskanlarinin katildigi 26-27 Nisan’da yapilan “Nükleer Güvenlik Zirvesi”yle basladi bu süreç.
Basbakan Tayyip Erdogan ve Disisleri Bakani Ahmet Davutoglu’nun basinda bulundugu heyetin Güney Kore’de bunmasinin görünüsteki nedeni “Nükleer Güvenlik Zirvesi” olsa da, gerçekte bütün dikkatler Obama-Erdogan görüsmesindeydi. Tabi diplomatik faaliyet sadece Seul ve Tahran görüsmelerinden ibaret degil bugünler içinde.
YOGUN DIPLOMASI TRAFIGINN AMACI
Süreç, 26-27 Mart Seul Zirvesi, 28-29 Mart Iran-Türkiye görüsmeleri, 27-28 Mart Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de yaptigi “birlesme toplantilari”, 29 Martta Bagdat’ta Suriye konusunda ortak karar için Arap Birligi toplantisi, 1 Nisan’da Istanbul’da “Suriye’nin Dostlari” toplantisi, 13 Mart’ta muhtemelen Istanbul’da Iran’la P5+1 ülkeleri (ABD, Rusya, Çin, Ingiltere, Fransa ve Almanya) ve Iran’in nükleer teknolojisini “denetleme” toplantisi ile sürecek.
Bu yogun diplomasi trafigi daha baslarken akillarin takildigi ise Basbakan Erdogan’in 28-29’da Martta yapacagi (yaptigi) Iran ziyareti, bu ziyaretin “zirvesi” sayilan Erdogan-Ahmedicecad görüsmesiydi.
Çünkü “nükleer güvenlik” denince batili emperyalistlerin ve onlarin arkasina takilan diger ülke liderlerinin aklina, sayisi binlere varan ABD’nin Rusya’nin, Fransa’nin nükleer bombalari degil, Iran’in “nükleer silaha sahip olma ihtimali” gelmekteydi. Dahasi sicak gündem bakimindan da Iran denilince akillara gelen Suriye’de olup bitenler üstünden Iran’a yönelik kusatmanin nasil bir seyir izleyecegiydi.
Erdogan ve hükümeti açisindan da bütün bu Seul’e kadar gidip sonra Tahran’a gelme içinde yapilan çesitli görüsmeler, ABD ve Iran görüsmesi arkasindan Istanbul’da yapilacak “Suriye’nin Dostlari” toplantisindan istedigi sonucu alma herhalde çok önemliydi. Çünkü Suriye sorunu, yakin gelecek açisindan Erdogan ve hükümetini en çok sikistiran sorun olacagi gibi ayni zamanda giderek daha büyük sikintilar yaratacak bir sorun olacaktir.
ABD IÇIN ASIL ÖNEMLI SORUN IRAN
26-27 Mart günlerinde Seul’da yapilan “Nükleer Güvenlik Zirvesi”nde, bu tür zirvelerde oldugu gibi “zirve bahane”ydi. Çünkü büyük ülkeler için asil amaç kendi çikarlarini kovalamakti. Bu yüzden de ABD Baskani Obama için zirvenin amaci, “Iran’in nükleer güce sahip olmasinin engellenmesi” arkasinda Iran’a kasi giristigi kusatma harekatiydi ve Obama-Erdogan görüsmesinin merkezinde de “Iran’in nükleer teknolojiden vazgeçirilmesi” adi altinda “teslim alinmasi” stratejisine Türkiye’nin tam uyum saglamasi için istekler vardi. Bu uyumdan kastedileni ise önceki gün daha Erdogan Iran’da görüsmelere baslarken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi açikladi.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Obama’nin Erdogan’a söylediklerini tüm dünya duysun istercesine ve çok açikça söyle ifade etti: "Bazi ülkeler,Iran`dan petrol ithalatlarini önemli ölçüde azaltti. Türkiye de dahil diger ülkelerin de benzer bir adim atmasini bekliyoruz. Türkiye`nin bu konuda bir karara varmasini bekliyoruz."
IRAN NÜKLEER MESELESINI TARTISMAK BILE ISTEMIYOR
Erdogan Iran’a Obama’nin mesajini götürdü elbette. Ama götürürken ortami yumusatmak için olacak, mesaji yorumlayarak ve Türkiye’nin istegi gibi açikladi: “Barisçil amaçli nükleer enerjiye sahip olmak herkesin hakki, ama yeni ülkelerin nükleer silaha sahip olmasini istemiyoruz” dedi.
Tartisma da bu noktada zaten!
Kimse, Iran barisçil amaçla nükleer enerjiye sahip olmak istedigi için karsi çikar görünmüyor. Iran’in nükleer silah elde etmek istediginden “süphe” ediliyor. Ve bu neden öne sürülerek Iran’a yönelik bir kampanya yürütülüyor.
Dogrusu Iran da; çikip resmen; “Biz nükleer silah yapmak için nükleer enerji teknolojisi gelistiriyoruz” demiyor ama her hareketiyle de bunu söylüyor, hatta iç politikasi geregi olarak bu tartismayi kizistirmayi tercih bile ediyor.
Bu yüzden Erdogan’in Tahran’daki açiklamasi “sade suya tirit” bir açiklama olmanin ötesine geçmiyor. Ve Iran yönetiminin de bu açiklama üstünde pek durmadigi, çünkü konuyu tartismak bile istemedigi anlasiliyor.
Erdogan’la Iran’a mesajini gönderen Obama’ya göre ise Iran’la olan gerilimde bir yol ayirimina gelinmistir.
Obama Iran’i sadece elestirmiyor, tehdit de ediyor: "Iran`in nükleer dönemiyle ilgili önümüzde pencere dönemi vardi. Bu pencere döneminin kapanmakta oldugunu düsünüyoruz. Bu konuyla ilgili kesinlikle ilerleme kaydedilmesi ve etkin bir takim müzakerelere ulasilmasi gerekiyor.”
ERDOGAN’NIN AKLI FIKRI SURIYE’DE!
Obama’nin dikkati ne kadar Iran’a yogunlasmissa Erdogan’in dikkati de o kadar Suriye’ye yogunlasmis durumda. Çükü son aylardaki gelismeler ve Türkiye’nin Suriye’ye yönelik girisimleri dikkate alindiginda, Türkiye’nin en önemli sorunu Esad rejiminin devrilmesi olmus bulunuyor. Ama ne var ki ABD ve öteki Batili emperyalistler Suriye muhalefetini “Güvenilmez”, “Ne yapacagi belirsiz bir muhalefet!” olarak niteliyor ve Türkiye ne kadar muhalefete destek verip Suriye’de bir rejim degisikligi için zorlasa da ABD bir o kadar agirdan almayi tercih ediyor. Türkiye’ye de adeta, “Suriye’yi birak Iran’a bak!” diyor.
Ricciardone, önceki gün Ankara’da yaptigi açiklamada Suriye konusunda da tüm tereddütleri ortadan kaldiracak biçimde konustu: "Türkiye ve ABD, (Suriye konusunda) askeri müdahalenin en son seçenek, en arzu edilmeyen seçenek olduguna inaniyor. Bu sorun, uluslararasi hukuka uygun, diplomatik bir süreçle çözümlenmeli. Bu, kolay yanitlari olmayan, sihirli bir sekilde ortadan kaybolmayacak, kolay bir çözümü olmayan bir durum. Dolayisiyla bu sorunun çözümü için birlikte çalisiyoruz" diyerek, Türkiye’yi de baglayan, üstelik bugüne kadar AKP hükümetinden yapilan açiklamalari da yok sayan biçimde konustu.
Türkiye’nin “Suriye muhalefeti”ne her yolla destek verdigi ve Esad rejimiyle bir gün bile komsu olmak istemedigi, buna bagli olarak, Erdogan Iran’da Suriye’yi görüsürken, Kara Kuvvetleri Komutani Kivrikoglu’nun Suriye sinirindaki birlikleri “seferi bir durum varmis” gibi denetledigi, “tampon bölge tartismalarinin sürdürüldügü dikkate alindiginda ABD Büyükelçisinin bu açiklamasi herhalde Türkiye’nin en istemedigi açiklamadir.
IRAN’DA SOGUK DUS!
1646’da Osmanli ile Iran arasinda yapilan Kasri Sirin Anlasmasi’ndan beri herhalde hiçbir Osmanli ve Türkiye Cumhuriyeti heyeti Iran’da böylesine kaba, böylesine itilip kakilan bir biçimde karsilanmamistir!
Eger bu muamele “ecdadimizdan bir hükümdara” ya da onun vezirine yapilsaydi, simdiye çoktan, Çaldiran’da, Sah Ismail’in Yavuz Sultan Selim’in ordulari önünde tahtini ve karisini nasil birakip kaçtigindan baslayan nutuklar esliginde savas davullari çalmaya baslardi!
Oysa Iran’a giden heyet, bir veziriazamin “sivil” heyetinden bile öteydi!
Öncelikle Erdogan, esi ve kizi yani sira, dört bakan, MIT Müstesari, Genelkurmay 2. Baskani’nin da bulundugu kalabalik heyeti, Ahmedinecad yerine yardimcisi Muhammed Riza Rahimi karsilamis, açiklama da onun tarafindan yapilmistir. Dahasi Ahmedinecad -Erdogan görüsmesi bir gün ertelenmistir. Gerekçe olarak da “Ahmedinecad’in aniden rahatsizlandigi” gibi diplomasinin en klasik ama en inanilmaz bahanesi gösterilmistir.
Inanilmaz”, çünkü “hastalik” diplomaside “istenmeyen ziyaretçilere” karsi kullanilan “en klasik tepki ifade etme biçimi”dir. Hele hastalik bahanesi, Türkiye’nin en önem verdigi konu olan Suriye konusunda basin mensuplarinin soru sormalarinin yasaklanmasiyla, Erdogan ve heyeti Tahran’a gelmeden hemen önce Iran’dan, “Suriye’ye destegimizin siniri yoktur” seklinde resmi açiklama yapilmasiyla birlestiginde, “hastaligin” Türkiye’nin Suriye politikasina karsi açik bir tutum oldugu daha açik biçimde görülmektedir.
Nitekim görüsmeler sonunda diplomatik bir kibarlik geregi olarak bir anlasma olup olmadigi bile açiklanmamistir. Ama görüsmelerden geriye, Erdogan’a 13 Nisan’da yapilmasi muhtemel olan Iran’la P5+1 ülkelerinin “nükleer enerji kontrolü” ile ilgi görüsmelerin Istanbul’da yapilabilecegi ve “Iran’in nükleerle ilgili teknolojik birikimini Türkiye ile paylasmaya hazir oldugu” gibi sorunlarin esasiyla ilgili olmayan teklifler kalmistir.
Ne var ki Iran’in bu tutumu Davutoglu tarafindan, “Iran’da büyük bir misafirperverlikle karsilandik” biçiminde degerlendirilerek, olup bitenin üstüne tüy dikilmistir.
ANNAN PLANI TÜRKIYE’YI AÇIGA DÜSÜRDÜ!
Gerek ABD’nin Suriye konusunda Türkiye’yi açiga düsürecek kadar agirdan almasinda gerekse Iran’in Suriye’ye yönelik Türkiye’nin girisimleri karsisinda açik bir tavir almasinda, Esad’in tam da Türkiye kendi politikasina destek ararken “Annan Planini kabul ettigini” açiklamasi, önemli bir hamle olmus görünmektedir.
Nitekim ABD ve batili emperyalist ülkeler Suriye’nin tavrini, “endiselerini” ifade etseler de olumlarken, Rusya, Çin ve Iran gibi Suriye’nin destekçisi ülkeler de Annan Plani’na destek verdiklerin açiklamislardir. Ve böylece Türkiye, Suriye’nin Annan Planini kabul etmesini önemsemeyen, hatta bundan rahatsizlik ifade eden tek ülke olarak kalmistir.
Türkiye’nin bugünlerdeki tek hamlesi ise 27-28 Mart günlerinde Türkiye’de toplanan “Suriye muhalefetini”, ite kaka da olsa aralarinda “birlestirmek” olmustur. Ancak bu “birlik açiklamalarina da Türkiye disinda pek itibar eden olmamistir. Çünkü Suriye yanlisi ve karsiti ülkeler bilmektedirler ki;”Suriye muhalefeti” denilen güçlerin Suriye’nin içinde ciddi bir halk destegi yoktur. Etkinlikleri de Türkiye ve Suudi Arabistan destekli El Kaideci, Talibanci, ... kimi “terörist” gruplarin, sabotaj ve toplu katliamlarla seslerini duyurma eylemlerinden ibaret görünmektedir. Ve Türkiye, Suudi Arabistan disinda (bunlara birkaç Körfez Emirligi de eklenebilir) hemen tüm diger ülkeler, Suriye rejimini devirmeye kararli batili emperyalistler ve Israil bile, bu gruplarin ne yapacagina güvenmemektedir.
Ancak son günlerde bu muhalefetin ve onun askeri kanadinin Suriye içindeki baslica dayanaklarini yitirdigini bizzat batili ajanslarin haberlerinden ögreniyoruz.
KÜRTLERE KARSI AMERIKAN YARDIMI!
Erdogan’in Seul ve Tahran ziyaretlerinde Iran ve Suriye konularinda açmazlari derinlesse de, hem ABD’den hem de Iran rejiminden Kürt siyasi güçlerine karsi mücadelede destek aldigini söylemek yanlis olmaz. Bu açidan bakildiginda eger bir basaridan söz edilecekse basarisi budur Erdogan ve heyetinin.
Ne var ki, “teröre karsi mücadelede destek” diye ifade edilen bu destegin, bir “Demokles Kilici” olarak kullanildigi, kullanilacagi da bir gerçektir. Bu yüzden de ABD ve Iran, Türkiye’nin “yumusak karni” olarak gördükleri Kürt sorununda, “çözümsüzlüge ve çatima politikasina” destek vererek, Türkiye içinde daha derin çatismalara sürüklemeyi de amaçlamislardir. Bu yüzden de bu destek tipik bir “Amerikan yaridmi”dir ki, bunun acisi sonradan görülecektir!
MACERACILIK VE YENI OSMANLICILIK!
Emperyal (emperyalist demekte de bir sakinca yok) hayalleri olan; ekonomi, politika, silah gücü bakimindan dünyaya hükmedecek bir güce sahip olan ülkeler, bu hayallerini bir strateji olarak gelistirip, öteki ülkeleri bu strateji etrafinda birlestirmek ve düsman gördüklerini alt ederek kendi çikarlarini gerçeklestirmek için dünyanin gidisatina müdahaleler yapmaktadir. ABD, Rusya, AB gibi güç odaklari kendi hayallerini gerçeklestirmek için böyle stratejiler gelistirmektedirler. NATO, dünün Varsova Pakti, günümüz ABD’sinin Yeni Dünya Düzeni girisimi vb. böyle “stratejilerin” ifadesidir.
Emperyal hayalleri olan küçük (ekonomik, siyasi ve askeri bakimdan dünyanin gidisatinda belirleyici bir etkiye sahip olmayan) devletler için ise iki baslica yol vardir. Birincisi, kendi hayallerini gerçeklestirecegine inanip, emperyalist ülkelerin yönetimleriyle komsularindan baslayarak herkesle dalasan bir ulusalcilikla, dincilikle hareket etmek; militarizm sovenizmle emekçileri zehirleyerek onlari burjuvazinin talan hirsinin pesine maceraya sürüklemek! Ikincisi ise, emperyalistlerin stratejisini ülkenin stratejisi gibi gösterip, onlarin bölgedeki “bölgesel gücü” olarak kirintilara razi olan bir ülke durumuna düsmek!
Simdi, AKP Hükümeti bu iki tercihin “kirmasi” olan bir noktada bulunmaktadir. Asil olarak Erdogan Hükümeti, ABD emperyalizminin bölge planlarina baglanmis, ABD ile baslica konularda anlasmaktadir ama öte yandan da kiskirtilan bir Islamcilik ve ulusalcilikla da bölgede küçük bir Osmanli topraginda da olsa hegemonya kurma iddiasini canli tutmaktadir. Dolayisiyla da Suriye sorununda oldugu gibi batililarin çikarlari ugruna kendisini ortaya atip; militan bir tutum aldiginda o taraftan “O kadar da acele etme!”, “O kadar da ileri gitme!” freniyle karsilasmaktadir.
Suriye’de olan budur. Iran’da ise Türkiye geri kalmakla elestirilmekte, “Eger bizimle yürüyeceksen Iran’la mücadelede daha ileri gitmelisin; öncelikle petrol ithalatini durdurup ambargoya etkin biçimde katilmalisin!” denmektedir.
Erdogan’a Seul’de Obama’nin Ankara’da Ricciardone’nin söyledigi budur.
Küçük ve mazlum ülkeler için tek çikar yol ise; uluslarin kendi kaderlerini tayin hakkini tutarli bir biçimde savunmak, halklarin kardesligini, barisi esas alan bir stratejiye siki sikiya sarilarak ilerlemektedir.
ITTIHAT TERAKI VE ENVER PASA’NIN YOLUNDA
Emperyalist stratejiyle kendi Türkçü, Islamci hayallerini birlestirerek “kurtulus yolu” olusturanlar, 20. yüzyilin basinda Ittihat Terakki ve Enver Pasa’ydi ve bu yol onlarin sahsinda trajik bir sonla noktalanmisti. Bu yüzden de bugün “Yeni Osmanlicilar”a “neo ittihatçilar” denese yeridir!
21. yüzyilin basinda benzer hayaller, Davutoglu’nun teorisyenligini yaptigi “Yeni Osmanlicilik”ta sahneye konmaktadir.
Erdogan-Davutoglu’nun, ulusalci-dinci kiskirtmalar ile büyük sermayenin yagma ve sömürü hayallerinin eklektik “sentezi” olarak gelistirdikleri dis politika, Türkiye’yi ABD emperyalizminin dünya hegemonyasi ugruna tüm komsulariyla savasan bir ülke mevzisine dogru sürüklemektedir.
Suriye ile bugün gelinen karsi karsiya gelme durumu, bu dis politika çizgisinin kazara” ortaya çikan bir sorunu degil, AKP Hükümetinin dis politika tercihinin kaçinilmaz bir asamasidir.
Bu tutum sürdürülürse, ABD’nin çikarlari gerektirdiginde ayni karsi karsiya gelis, yarin Iran’la öbür gün Irak’la, daha baska bir zamanda Rusya ve Çin’le de kaçinilmaz olarak ortaya çikacaktir.
Bugünkü gibi bir yandan ABD’nin çikarlari ugruna savasirken öte yandan onun bile destegini alamadan ortada “tig teber sahi merdan” kalma da sikça olacaktir. Ta ki, ABD’nin sadece amaçlarini degil “taktigini” de “daha iyi özümseyip”, leb demeden leblebiyi anlamada da yeteri kadar “ustalasincaya” kadar!
(*) "Tig teber sâh-i merdân.." deyimi Farsçadaki yapisiyla Türkçeye katilmis bir deyimdir. `Tig` Farsça "ok ucu" anlaminda kullanilirken "teber" bir çesit baltadir. "Tig teber" sözcükler olarak, "Elimde okumdan ve baltamdan baska bir sey yok` anlaminda kullaniliyor. Ama deyimin içerigi için, "Sersefil ortada kalmak" denebilir. Erdogan`in Iran gezisi ve Iran’la ilgili sorunlarda tüm dostlari tarafindan ortada birakildigi dikkate alindiginda, "Tig
teber sahi merdan" deyimi, Erdogan ve dis politikasinin halini belirtmekte yerli yerine oturmaktadir.
IHSAN ÇARALAN