Egitim alaninin bir ‘ticari sektör’ haline dönüstürülmesi senelerdir yasanan bir süreç olup, bugüne kadar yüksekögretim disindaki egitim kurumlarinda daha görünür biçimde gerçeklestirilmistir. Özellikle 1985 sonrasi yapilan hukuksal düzenlemeler ile özel okullar devletçe tesvik edilirken, günümüzde dogrudan finansal destek yoluyla özel sermayenin egitim alaninda daha etkin hale gelmesi hedeflenmektedir.
Kapitalist büyümenin ’80 sonrasi ihtiyaçlarina paralel olarak gelisen bu sürecin üniversitelere yansimasi ise akademik egitim ve arastirma faaliyetlerinin amaç ve niteliklerinin dramatik biçimde deforme edilmesiyle baslamis, vakif üniversitelerinin yayginlasmasi ile gelismis ve üniversitelerin “basarisinin” girisimcilik endeksindeki siralamalara göre belirlendigi bugünkü hali almistir. Bununla beraber, yakin gelecek için tasarlanan ise, sermayenin üniversite yönetim kurullarinda dogrudan temsil edildigi bir yapilanma ile idari dönüsümün tamamlanmasidir.
1980 sonrasindan günümüze tedrici olarak ilerleyen bu süreç, yeni YÖK yasasi çalismalari çerçevesinde artik son safhasina ulasmis ve üniversitelerin kurumsal, mali ve idari boyutlariyla topyekûn piyasanin amaç ve isleyisine adapte edilmesi resmi devlet politikasi halini almis ve daha görünür bir nitelik kazanmistir. Dolayisiyla YÖK’e iliskin “eski” ve “yeni” politikalar birbirini ikame etmeyip, tamamlar bir nitelik tasimaktadir. Aradaki tek fark ise, YÖK yasalarina egemen olan ruhun bugün artik üsluba da yansimis olmasidir. Bu yaniyla yeni yasa tasarisi; özü, amaci ve ilkeleri yaninda kullandigi dil itibariyla da ticari bir isletmenin vizyon- misyon bildirimi niteligindedir.
TOPLUMCU NITELIK ASINIYOR
Sermaye üniversiteye nüfuz ettigi ölçüde bilimsel çalisma piyasa denetimine açilacagindan akademik faaliyetin toplumcu niteligi asinir. Arastirma faaliyetinin, konu seçiminden seçilen konunun islenis biçimine kadar piyasa müdahalesine açik hale getirildigi bir yapida, amaci ve islevi de; sermaye ideolojisinin ihtiyaçlarina “bilimsel” geçerlilik kazandirmakla sinirli olacaktir.
Nitekim yeni tasarida “…arastirmaci, uzman, diger personel ve ögrencileri yapacaklari bilimsel çalismalar itibariyla ticarî degeri yüksek konulara yönlendirme” amaci açikça düzenlenmistir (m. 33). Bu amaçla, üniversitelerin “Bilgi Lisanslama Ofisi” kurabilecegi belirtilmektedir. Kazançlari kurumlar vergisinden müstesna anonim sirket statüsünde kurulacak bu ofislerin diger görevleri arasinda ise, üretilen bilgilerin ticari açidan degerlendirilebilmesi ve ticari degeri olan bilgilerin pazarlanmasi gibi faaliyetler siralanmaktadir (m. 33). Dolayisiyla yeni tasari, anonim sirketlerin üniversite kurabilmeleri yaninda (m. 29), mevcut üniversitelerin de ayni statüde sirketlesebilmelerinin önünü açmaktadir.
Tasaridaki bu maddeler; “akademik faaliyet ödenegi” (m. 43), “sözlesmeli proje arastirmacisi istihdami” (m.40), yüksekögretim kurumlarini belli araliklarla kurumsal dis degerlendirmeye tabi kilan “kalite güvence sistemi” (m.47) gibi düzenlemelerle birlikte degerlendirildiginde ise, tasarlanan “akademik” isleyis ve akademisyenlerin akibeti de netlesmektedir. Piyasa ihtiyaçlari dogrultusunda ticari getirisi yüksek projeler üretenler, kâra katki sagladiklari ölçüde ücretlendirilecektir. Bu yapida egitim faaliyetinin islevi de emek-gücü yetistirmekle sinirlandirilmistir.
ÜNIVERSITE VE SANAYI
Sermayenin üniversiteyi denetleme ihtiyaci kapitalizmin gelisim seyrine bagli olarak sekillenmektedir. “Bilgi” kullanimi bir sanayi girdisine dönüstügü ölçüde bilimsel bilgiyi burjuvazinin hizmetine sokan üniversite-sanayi isbirligi uygulamalari yayginlasmakta ve teknopark projeleri her geçen gün artmaktadir. Buralarda görev alan ögretim üyelerinin ise, arastirma sonuçlarini ticarilestirebilmeleri amaciyla, sirket kurabilmelerinin önü açilmaktadir. Çünkü üniversiteler “girisimcilik” yetkinligine göre siralanmakta ve akademisyenlerin teknoparklarda ortak veya sahip olduklari faal firma sayisi “Girisimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi”nde üst siralara çikabilmenin önemli göstergeleri arasinda yer almaktadir.
Ilk defa bu sene hazirlanan üniversitelerarasi girisimcilik endeksinin bundan böyle her yil açiklanacagi belirtilmis ve gelecek yildan itibaren üniversite tercihlerinden önce kamuoyu ile paylasilacagina dikkat çekilmistir. Bu açiklama, “tercih edilen üniversite” olabilmenin resmi standartlarini ortaya koydugu kadar akademik ve toplumsal algiyi sekillendirme çabasi bakimindan da oldukça dikkat çekicidir.
Baslica amaci özel sektörün rekabet gücünü artirmak olan bu “isbirligi” modeli, sermayeye kaynak transferi yaninda bir dizi finansal kolaylik da saglamaktadir. Ayni “isbirligi” nin toplumdaki karsiligi ise, örnegin tip fakültesi öncülügünde gerçeklestirilen bir dizi bilimsel bulustan yararlanamamak* veya sanayi üretiminin halk sagligi üzerindeki etkilerinin toplumdan saklanmasi biçiminde tezahür edecektir.
Yeni YÖK taslagi; nasil, ne zaman ve hangi hükümleri muhafaza ederek yasalasacagindan ziyade devletin sinif kimligini ve resmi ideolojinin sinifsal niteligini açikça ilan etmesi bakimindan büyük önem tasimaktadir. Bu yaniyla da, ilk bakista “malumun ilami” diye degerlendirilebilir. Ancak su da bir gerçek ki; “malum” bugüne kadar hiç bu kadar pervasizca ilam edil(e)memistir!
SERMAYEDEN BAGIMSIZ OLMALI
Sosyal bilimler alaninda farkli düsüncelerin üretimi bakimindan adeta “dilsizlesmis” bir ortam söz konusudur. Bu çerçevede üretilen bilginin “mutlak dogru” ve “yansiz” oldugu yolunda yaratilan algi ise kapitalizmin bilgi üretimi üzerindeki hakimiyetini özenle gizlemeye yöneliktir. Oysa akademik özgürlük, en az devlet kadar, sermayeden de bagimsiz ve tüm egemen güçlere karsi ayni ölçüde güvence altinda olmayi gerektirmektedir. Bertall Ollman’in da belirttigi gibi; bir üniversite üst yönetiminin çogunlukla generallerden olusmasi oradaki egitimin amaci ve niteligi bakimindan ne kadar zihin açici ise isadamlarinin bulunmasi da ayni ölçüde açiklayici olacaktir. Bu yaniyla, yeni taslakta da sikça yer alan “özerklik” vurgusu, akademik özgürlük yolunda bir demokratik kazanim degil, devletin sosyal islevinin tümüyle tasfiye edildigini gösteren bir parola niteligi tasimaktadir.
* Kapitalizmin gelisim düzeyine bagli olarak Türkiye’de görece yeni olan üniversite-sanayi isbirligi programlari ilk defa ABD’de uygulanmistir. Dolayisiyla orta ve uzun vadedeki toplumsal sonuçlarin ne olabilecegini görmek bakimindan ABD’deki somut deneyimler oldukça açiklayicidir. Örnegin, Utah Üniversitesi’nde meme kanserine neden olan bir genle ilgili önemli bir bulus yapilmis ve ilgili ögretim üyesinin kurdugu firma tarafindan patent altina alinarak, bu bilginin baska herhangi bir arastirmada kullanilmasi engellenmistir (Tokyay vd, 2006).
YENI YÖK TASARISINI TARTISIYORUZ!
* Hükümet ne amaçliyor?
* Demokrasi ve özerklik açisindan üniversitelerin durumu?
* Üniversitelerin piyasaya açilmasi ne anlama geliyor?
* Üniversitelerde gelisen tepkiler ve nasil bir mücadele gerekiyor?
Sayfalarimizi üniversite bilesenlerine açiyoruz. 4 bin vurusu geçmemek kaydiyla yazilarinizi haber@evrensel.net adresinden bize gönderebilirsiniz.