Bugün, 4 Temmuz 2024 Perşembe

Yasaklamak yasak olacakti her sey yasak oldu

Yasaklamak yasak olacakti her sey yasak oldu

RUSEN ÇAKIR, IKTIDARDA 10 YILI GERIDE BIRAKAN AKP`YI DEGERLENDIRDI Serpil Ilgün

Geçtigimiz hafta, ölüm esigine dayanan açlik grevlerinin ve 29 Ekim yasaklarinin yol açtigi tartismalar, AKP’nin 10 yillik iktidarinin bir özetini sundu adeta. Zira Kürt sorunu, demokrasi, otoriterlesme, laisizm, muhafazakârlasma, Gül-Erdogan çatismasi, basin ve ifade özgürlügü AKP’li yillar boyunca siklikla gündem olan konulardi.

AKP’nin iktidardaki 10 yilini degerlendirmek üzere bir araya geldigimiz Gazeteci Yazar Rusen Çakir’a göre “laiklik AKP’nin zayif karni degil.” Türkiye’deki Islami hareketler konusunda önemli arastirmalar yapan Çakir, AKP’nin son dönemdeki temel tutumunun “yasaklamak” olduguna isaret ediyor. Çakir’in yanitlari, AKP’nin neden 10 yildir iktidarda oldugunun ipuçlarini da veriyor aslinda.


29 Ekim yürüyüsünün yasaklanmasinin CHP’yi degil AKP’yi güçlendirecegini, AKP’nin bundan kazançli çikacagini yazdiniz. Yasak nasil oluyor da kazanca dönüsüyor?
Ne diyorlar, “darbeci, Ergenekoncu vs. çevreler hâlâ demokratik olmayan yollarla demokratik sürece müdahale etmek istiyor.” Yürüyüs de bunun göstergesi olarak algilatiliyor. CHP bu imkani hükümete verdi. ‘94 yerel seçimlerinden itibaren Türkiye’de kendini “laiklige duyarli” diye tanimlayan kesimlerin yaptigi tüm kampanyalar, orta ve uzun vadede Islami, muhafazakâr yapilarin isine yaradi. Bunun örnegi AKP’nin tek basina iktidara gelmesi, 10 yildir da bu ülkeyi yönetmesidir. Medya muhafazakâr bir çizgiye dogru kosar adim gidiyor, asker kabul etti, is çevrelerinin büyük kismi keza böyle, merkez sag diye bir sey kalmadi… Ulusalci fasist yapilarin bunu yapmasi anlasilir, Atatürk vs. üzerinden kendilerine bir alan açmaya çalisiyorlar. Ama CHP’nin ya da kendini sosyalist gören insanlarin böyle bir sey yapmasi, oyunu iktidar partisinin alaninda oynamasi demektir. Saniyorlar ki laiklik bu hareketin en zayif karni. Tam tersine kendilerinin en zayif karni.

Laiklik AKP’nin en zayif karni degilse, neden yasakliyor?
E çünkü biliyor ki, böyle bir takim seylerle tahrik ederse, karsi taraf böyle tepkiler verecek, bu tepkilerin sonucunda da kendisi kârli çikacak. Yasakliyor, çünkü her seyi yasakliyor. Kürtlere yasak, isçiye yasak, ögrenciye yasak, gazeteciye yasak, her seye yasak. Yasak tutumu AKP’nin özellikle son dönemdeki temel davranisi. AKP kurulus perspektifleriyle tamamen farkli bir noktada. Kurulurken, “yasaklamak yasak olacak” sloganiyla ortaya çiktilar. Simdi her türlü muhalefeti yasaklamakla, sindirmekle gidiyor ve bunu yapabildigi için, açikçasi Kürt hareketi disinda bu is herkese söktügü için, kolayina geliyor.

“Yasaklamak yasak olacak” söyleminden” her sey yasak” tutumuna geçisin miladi neydi sizce?
Demokratiklesme perspektifi büyük ölçüde darbenin önünü kesme perspektifiymis. Askeri darbelere, askeri vesayete karsi olmaniz demokrasi için olmazsa olmaz sart. Ama yetmiyor. Onlar askeri darbenin önünü kesildigi andan itibaren artik demokratiklesmenin bir yerde durmasi gerektigini, aksi bunun kendilerini zorlayacagini düsünmeye basladilar. 2007’deki 27 Nisan meselesi en büyük kritik dönüm noktasidir. Erken seçime gidilmesi, sonra 22 Temmuz seçimlerine gidilip orda yüzde 47 oy alinmasi ve Abdullah Gül’ün cumhurbaskani olmasi ile beraber büyük ölçüde rahatladilar. Ardindan Ergenekon, Balyoz vs. oldu. Askerler tutuklanmaya baslayinca ve buna karsi ciddi bir dirençle karsilasmayinca o andan itibaren, diyelim son 2- 3 yildir, rahatlamayla, asiri özgüvenle birlikte demokrasinin daha fazla sürmesine gerek duymadilar. AB süreci de ayni tarihlerde durdu. Bunda Avrupa’nin da rolü var ama belli bir asamadan sonra çok da ihtiyaç kalmadi.

EN YANLIS, EN SAKIL SLOGAN

O halde, “AKP’nin demokrasi diye bir derdi olmadi. Kendi önünü açmak, iktidarini güçlendirmek için demokrasi dedi” tespitine katilir misiniz?
Sorularin böyle sorulmasinin çok anlamli oldugunu düsünmüyorum. Dindar kesimlerin bütün anlamiyla çogulcu bir demokrasi savunusuna geçmesinin önü neden tikandi, bunun önü nasil açilabilir meselesi önemli. Eger ülkede güçlü, dogru sorulari, dogru elestirileri yapan bir muhalefet olsaydi, AKP demokraside israr etmek zorunda kalirdi. Eski statüko heveslileriyle, yeni kurduklari statükoyu korumaya çalisanlar arasinda bir rekabet yasaniyor simdi. Su anda AKP’yi demokrasi konusunda elestirenlerin büyük bir çogunlugunun demokrasi diye bir derdi yok. Mesela Ankara’da gaz yiyenin, “bunu Kürtlere sikin” dedigi anda, neyin demokrasisi?

Böyle sorular anlamli degil dediniz ama bazi aydinlar, liberal kalemler “Hayal kirikligi yasadik” diyor…
O onlarin sorunu. Ben Allaha çok sükür tarif ettiginiz anlamda liberal degilim. Özellikle Ergenekon, Ahmet, Nedim olayinda vs. AKP’nin otoriterlesme çizgisine ilk saptigi andan itibaren yapilan elestirilerin hepsini Ergenekonculukla esitleyenler esas onlardir. Onlarin entelektüel medya destegi olmasaydi, AKP bu kadar fütursuzca bu noktaya gelemezdi. “Yetmez ama evet” slogani, Türkiye’de yakin tarihimizde duydugum siyasi olarak en yanlis slogandi ve bunu sahiplenen insanlarin hepsi Türkiye’deki en entelektüel, en liberal geçinen insanlardi. Erdogan dün neyse bugün de o. Degisen, insanlarin Erdogan’a bakisi. Yani Erdogan somut kosullara göre siyaset gelistirirken, bir takim insanlar Erdogan’a göre siyaset gelistirmeye basladilar; sorun orda.

AKP’DEN BDP’YE GIDEN ÇOK KISI OLACAK

HAS parti ve DYP’nin ardindan AKP’ye yeni katilimlar olacak mi?
Olur. Kapiyi açsa çok kisi üsüsecek. Ama kendi seçmek istiyor. Öyle herkesi almaya niyeti yok. Soldan da çok insan gider. Çok kisi derken, mesela HAS partiden 100 kisinin gitmesi azdir, CHP’den 5 kisinin gitmesi çoktur. Mesela ülkücü hareketten çok insan niyetli gitmek için. Kürt hareketini kopartamaz, çünkü Kürt hareketi çok güçlü. Orada tersi olabilir; AKP’ye yakin olup BDP’ye giden çok kisi olacak.

EN BÜYÜK SORUN OTO SANSÜR

AKP’nin medya üzerindeki baskisinin etkiledigi isimlerden biri olarak, otoriterlesmenin medyadaki yansimasini nasil degerlendiriyorsunuz?
Basin özgürlügü anlaminda en kötü dönemini yasiyor Türkiye. Iyilesecege de pek benzemiyor. AKP’nin medyanin siyasete müdahalesinin kapilarini kapatmis olmasi çok takdire sayan. Yani geçmiste medya patronlari siyaseti dizayn ediyorlardi. Bu anlamda çok iyi oldu. Ama simdi kendileri medyayi dizayn etmeye basladi bu da çok kötü. Buradan çikisi kolay görmüyorum. Olsa olsa sosyal medya bir kapi aralar. Su anda oto sansür en büyük sorun. Eskiden gazeteci tarafli diye elestirilirdi simdi tarafsiz diye elestiriliyor. Gazetecinin sivil ve tarafsiz olani herkesten dayak yiyor. Bu çok tehlikeli!

CEMAAT HÜKÜMET KAPISMASININ ANA ALANI KÜRT SORUNU

Erdogan’in hedeflerine ulasmasi, “2023 vizyonuna varabilmesi” için Kürt sorununu çözmesi gerektigini söylüyorsunuz. Dönem dönem beklenti yaratiyor, ancak bunun karsiligi yok. Son olarak açlik grevleri karsisinda aldigi tutuma baktigimizda da bunu görmüyoruz. Erdogan, ne yapmak istiyor?
Erdogan bu sorunu çözmeden, kafasindaki hayalleri gerçeklestirmesinin imkânsiz oldugunu biliyor, kabullenmek istemiyor. PKK ile Kürt sorunu iç içe geçmis oldugu için zorlaniyor. Eger PKK gibi bir tehdit olmasaydi, Kürt sorunun çözümüne Islami unsurlari da katarak, inkardan vazgeçip kademeli bir takim düzenlemelerle, ana dilde egitimin belki 15- 20 yilda gerçeklesecegi bir süreç yapabilirdi ama su anda tek aktör kendisi degil. Ve Kürtlerle dogrudan iliski kurma kapasitesi ve yetenegi giderek azaliyor. PKK’nin kitlesel destegi ise giderek artiyor.
Ikincisi; Kürt hareketinin disaridaki bir takim güçler tarafindan manipüle edildigi konusunda çok güçlü inanislari var. Taseronluk falan laflarini ederken, inanarak ediyor.
Ve önünde dev bir sorun var; Abdullah Öcalan olayi. Olayin dügüm noktasinin orasi oldugunu onlar da biliyor. PKK meselesinde ne yapmak gerektigi konusunda çok ciddi bir kapisma da var. KCK operasyonlari, Öcalan’la görüsme, PKK ile dogrudan görüsme olaylarinda farkli egilimler var ve bunlar çok sert çatisiyor. Açlik grevlerinin çözümünün Öcalan’in üzerindeki tecridin kaldirilmasi oldugunu herkes biliyor. Hükümetin büyük kismi zaten bu noktaya yakin ama devletin içindeki bir takim baska unsurlar bunu engellemek istiyor.

Çatisma Kürt sorunu disinda baska hangi alanlarda var?
Kürt meselesi ana alan. Bunu uzun zamandir söylüyordum, baska söyleyenler de vardi ama insanlar inanmiyordu, MIT krizi çikinca, birden herkesin jetonlar teker teker düsmeye basladi. Bir savci kalkip hükümetin siyasi iradesini yargilamaya çalisiyor ve tam da Basbakan’in ameliyati zamaninda. Bu, savcinin sövalyeligi falan degil, yani öyle bir sey olsa, zaten savciyi görevden aldilar, olay kapanirdi. Öyle bir sey olmadi. Demek ki devletin içinde bir odak var; MIT üzerinden devleti, PKK ile görüstügü için cezalandirmak istiyor. Bu kavga hala bitmis degil.

IKTIDAR KAVGASI VAR

Gülen cemaatini mi kast ediyorsunuz?
Kim oldugunun önemi yok. Bir yerden sonra bunlar bizim kanitlayabilecegimiz seyler degil.

Ama yazilip çiziliyor, siz de yaziyorsunuz. Isim söyleyebilirsiniz…
Cemaatle hükümet arasinda bir iktidar kavgasi oldugu kesin. Bunu yeni tip iktidar savaslari olarak tanimliyorum. Israil’e bakista ciddi bir farklilik var, Iran konusunda yer yer ayriliklar var. Dolayisiyla Kürt meselesi çok ciddi bir alan. En son Gülen “bes yil önce söylediklerimiz dikkate alinsaydi böyle olmazdi” dedi. Ciddi bir kapisma var, ama en çok Kürt meselesinde var. Diger konularda kolayca benzesebiliyorlar.
Mesela 29 Ekim meselesinde herkes CHP’ye karsi olmak konusunda birlesebilir. Ama Kürt sorununda birlesmiyor. Çok fazla yansimiyor ama açlik grevleri konusunda da aralarinda fark oldugunu düsünüyorum.

Bunu biraz açar misiniz?
MIT’in içinde, hükümetin içinde bazilari Öcalan meselesinin bir sekilde çözülmesini istiyor. Hükümet görüsmeye Öcalan’in kardesini yollamak istedi ama PKK bunu istemiyor. PKK’nin disinda da baskalari, mesela kardesi gidemiyor diye neredeyse bayram edecekler. Yani Öcalan’in “tamam kardesim, bu açlik grevi amacina ulasmistir, biraksin arkadaslar” demesini istemiyorlar. Çok ilginç bir sekilde PKK ile devlet içindeki kanatlardan birisi, yakin pozisyonlar alabiliyorlar.

Erdogan’in çözüm için kendisine acilen bir Kürt çözüm ortagi bulmasi gerektigini yazdiniz. BDP’yi muhatap almayacagini söylüyor. BDP olmayacaksa kim olacak?
Bulacak, yaratacak. Reel olarak bakarsak burada Öcalan’dir. Yani bu stratejik bir tercihtir. Bu tercihi daha önce yapar gibi yaptilar.

Açilimlari mi kastediyorsunuz?
Yok, Öcalan görüsmeleri. Aslinda açilimla iç içeydi onlar. Habur, Oslo süreçleri. Ama “mis” gibi yapildi, belli bir yerden sora zaman kazanmak su bu, iki taraf da birbirine güvenmiyor.

BASKANLIK SISTEMINE AKP’DEN DE ÇOK DIRENÇ VAR

Konustugumuz bütün basliklarda AKP degil, Erdogan diyoruz. 4. Kongrede de tek adamligin altini daha kalin çizdi. Bu durum kibri de beraberinde getiriyor ve örnegin Arinç’i bile ezmekte beis görmüyor. Ne dersiniz, söylendigi gibi Erdogan kendi sonunu kendi mi getiriyor?
Bu hareketin dört temel aktörü vardi; Erdogan, Gül, Arinç ve Abdüllatif Sener. Sener  yanlis tercih yapti ve yolunu ayirdi. Gül cumhurbaskani oldu ve partiler üstü konumu benimsemeye çalisti. Gül’den sonra Arinç’in etkisi azaldi. Adim adim Erdogan güçlendi. Yani dönüm noktasi 2007’dir. Erdogan’in tek adamligini vs. dile getiren insanlar onun siyaseti nasil yaptigi ile ilgili çok kafa yormuyor. Erdogan’i daha il baskani oldugu günlerden bilirim, ciddi bir ekip çalismasi yapiyor. Yani “yapiliyor ama sonunda o karar veriyor” degil. Birçok isim Erdogan istemese de aday olmustur, istedigi bir takim insanlar olamamistir. Bazilarinin söyledigi gibi kendi kendini yok ediyor degil. Buradaki asil sey, kendisi çiktiktan sonra partinin nasil yürüyecegi.

Öngörünüz ne? Kongre sonrasi olusan yönetime baktiginizda ne görüyorsunuz?
Isimleri bildigim için olabilecek en güçlü ekibi kurdugunu düsünüyorum. Söyle demistim; liyakat arti sadakat dengesini kurmus. Sorun su: Bir, Erdogan köske gittikten sonra partiler üstü konumda bir cumhurbaskani mi olacak? Ikincisi, yerine kim gelecek? Bu mesele çok karisik ve su günden verilecek yanitlarin hepsi yanlis çikabilir. Normal sartlarda ilk akla gelen Gül’le Erdogan’in yer degistirmesi. Ama Abdullah Gül çok güçlü bir basbakan olabilir ve bu Erdogan’in cumhurbaskanliginda kendisine biçtigi islevle tam örtüsmüyor. O zaman gerçekten bugün gazetelerde olan iki basliligi yasayabiliriz.

Gül’le Erdogan arasinda bir çatisma yasanmayacagini yazdiniz. Peki, Erdogan durup dururken çift baslilik ifadesini neden ortaya atti?
Çatisma olmaz ama bu mücadele olmayacagi anlamina gelmez. Mücadele var, rekabet var, farkli görüsler var hatta bunlarin altini kalin kalin çizmeler var. Yani birisi kalkiyor gazetelere yasak koyuyor kongrede, digeri kalkiyor hiçbir sekilde basin engellenemez diyor. Bunlar çok önemli farklilar. Ama buradan “birbirlerine girecekler” diye beklemek olmaz, çünkü her ikisi de birbirine muhtaç oldugunu biliyor.

Tartismalarin diger ucunda Erdogan’in baskanlik hayali var. Kolay görüyor musunuz?
Çok zor. Olacagini da sanmiyorum.

Neden?
Bir kere Gül buna karsi, Arinç karsi. Kendi partisinden de çok direnç var. Öyle kolay degil sistemi birden degistirmek. Su daha mümkün; bu statüyle cumhurbaskani seçilir ondan sonra becerebilirse sistem degisikligini köskte koordine eder.


RUSEN ÇAKIR

GAZETECILIGE 1985 yilinda Nokta dergisinde basladi. Sirasiyla Tempo, Cumhuriyet, Milliyet, CNN Türk ve NTV’de çalisti. Halen Vatan gazetesinde yaziyor. Türkiye’deki Islami hareketler ve siyasi dönüsüme iliskin birçok kitap kaleme aldi. Ayet ve Slogan (1990); Direnis ve Itaat (2000);  Derin Hizbullah (2001); Nereye Gitti Bu Ülkücüler (2003); Türkiye’nin Kürt Sorunu (2004) “Mahalle Baskisi” Prof. Dr. Serif Mardin’in Tezlerinden Hareketle Türkiye’de Islam, Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi (2008).



  • Perşembe 29.6 ° / 22.3 ° Güneşli
  • Cuma 28.7 ° / 22.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı