Kerbela, Islam tarihinde, Islam içinde bir trajedi olarak da tanimlanir; 1400 yil canli kalan bir yarilmayi yaratan trajedi. Fakat ‘trajedi’ kavrayisi, daha çok ladini ya da bilimsel denilebilecek bir kavrayistir. Sii, Alevi kavrayis için konu bir trajediden çok ötededir; onlar için Kerbela bir kurucu olay, bir kurucu yaradir. Sii ya da Alevi olusun bir parçasidir. Bir zamanlar tarihte olup bitmemistir, bugün hâlâ ruhta, zihinlerde ve hatta bedende olmaya devam etmektedir.
Hüseyin adini zikir esligindeki gözyasi ve sinezenlik sadece hafizayi canli tutan sembolik yas islemleri degil, onu dogrudan bedene kaziyan bir jest, bir yazilama islemidir. Bu yüzden “Alevilik Ali’yi sevmekse biz de Aleviyiz” sözü, bizzat Basbakan olmak üzere, hükümet ve iktidar mensuplarindan sik duydugumuz söz, Aleviligi tahkir kastini sübjektif olarak tasimiyorsa bile, incitme kastindan ayristirilamayacak bir tas haline bürünür. Konu, ‘Ali sevgisi, Ehlibeyt sevgisi’nin bir tekel olarak görülmesi degil, Kerbela üzerinden o sevginin bir aciyla birlikte kurucu ögeye dönüsmesidir.
Teolojik ve tarihsel tartismalarda sonuç nereye baglanirsa baglansin, toplumsal ve bireysel kurucu özellik degismeyecektir: Kerbela bir yaradir, eski bir yara degil, yeni bir yaradir; her yeni yarada, darbede açan ve o yeni yara ve darbeleri kavramaya yarayan temel bir darbe ve yara. Kim bilir, belki de bir Alevi nefesindeki “Seversen Ali’yi degme yarama” dizesi bu uyariyi tasimaktadir.
Agir kötülüklerin, beseriyete hakaretlerin Kerbela’ya atfen algilanmasi, ruhta, zihinde ve bedende kazili bu ‘yazi’nin bir etkisidir: Bugünden geriye Sivas’in, Maras’in, Elbistan’in ve Dersim’in Aleviler içinde kavranisi Kerbela’dir. Kerbela yazisinin her canlanisi, akildisi temel bir kötülügün canlanisidir. Yatismaz üzüntü, geçmez korku ve öfke.
Gökçen ve Muglali
Bugünden geriye giderek her birinin bir kriminal alan oldugunu da eklemek gerek: Sivas, Maras ve Dersim, insanliga karsi suçlar olarak övülemez, onaylanamaz ve tekrarini hazirlayacak, birakin hazirlamayi, çagristiracak fiil ve söylemlere izin verilemez. Bunlarin övgüsü ve yüceltilmesi, baris içinde bir arada yasama arzusunun yoklugu ve dahasi, baris içinde bir arada yasama imkâninin çökertilmesi kastini içerir. Bu nedenle Istanbul’da havaalanina verilen Sabiha Gökçen adi, arkasindaki pariltili yüceltme fikriyatiyla birlikte bir suçtu, isim hâlâ durduguna göre suç hâlâ isleniyor. Tipki, yakin dönemde Mustafa Muglali adinin Van’da bir kislaya verilmis olmasi gibi. O kislaya verilen ismi kaldiran iradenin, benzer suçlari içeren fiillerden de uzak durmasi, sadece tarihsel bir algiya yönelik hassasiyeti degil, kriminal alandaki sonuçlarina yönelik bir akli da barindiriyor olmasi gerekir.
Gelelim Yavuz Sultan Selim adina... Bu isim de Alevi varolusu için Kerbela’ya atfen okunur. Alevi akli, ruhu ve bedeninde Kerbela müsebbipleri ve failleri yanina yazili bir isimdir. Alevilerle birlikte baris içinde yasamak istedigini öne sürecek bir iradenin bu ismi kamusal bir yapiya vermesi, kendi iddiasini çöpe atmasidir: Kamusal irade oldugu iddiasini... “Biz Yavuzumuzu bulduk, siz de Sahinizi bulun” demek olur. Kin ve düsmanlik külünü savurup közünü harlandirmak olur. Modus vivendi’nin imhasi olur. Kriminal alanda da, sosyolojik planda da, politik açidan da açikça saldirgan bir modus operandi olur. Hasili, baris içinde bir arada yasamadan baska her sey olur.
Yavuz sevgisi, sempatisiyle Alevilerin algisi arasinda kökten bir uyumsuzluk, bir uzlasmazlik bulunmasi hiç ‘makul’ bulunmayabilir, fakat çesitli biçimlerde objektiflestirilmis bilgilerle asilacak bir rasyonel alanda degiliz, bedene kadar geçirilmis zihin ve ruh unsurlari alanindayiz. “Sizi yaraliyorsa yaralasin, bize sifa oluyor” demeye getirirseniz, ‘baris içinde bir arada yasama’yi, bir tarafin acisini içine gömmesi, boynunu bükmesi olarak anliyorsunuz demektir. En güçlü bir egemenlik için bile akillica sayilmayacak bir seçim. Seçim sizin. Seçimle geldik, her seyi yapariz derseniz, o seçimi de anlamli kilan ilkeler ve ülküleri yerle bir etmis olursunuz. Bu tür seçimler hiç hayirli olmadi; ne bir kisiye ne bir topluma ne de bir devlete...
Kin ve düsmanlik
Basa döneyim, basliga: Sabiha Gökçen ve Yavuz Sultan Selim isimlerinin kamusal yapilara verilmesi, ilki için öncelikle Kürt Alevileri, ikinci için tüm Alevileri kendi cinayetlerine ya ortak ya seyirci olmaya çagirmaktir. Sembolik planda o siddetin tekraridir.
TCK’daki ‘halki kin ve düsmanliga kiskirtma...’ suçu tam da bunu tanimlar. “Kiskirtan güçlü egemense, suç degil kamu hizmeti vardir” demek, kamunun çok önemli bir kesimini kesip atmis olmak demek olur. O halde tam da “Savcilari göreve çagiriyoruz” denilecek bir noktadayiz, son dönemlerin moda çagrilarindan biri diyerek küçümsemeyin. “Adalet yerini bulsun, isterse kiyamet kopsun” düsturu, “Devletin egemenlerinin dedigi olsun, isterse kiyamet kopsun” düsturuna dönüsmemelidir, zira her biri ayri gelecekler hazirlar. Ayri mahserler. Birinde hak konusmustur, digerinde haksizlik. Biri adalete dogru bir adimdir, digeri Kerbela’ya.
ALI TOPUZ/radikal