Tam bagimsizlik, çagdas uygarlik düzeyine ulasma, sanayilesme, gibi kavramlar, Türkiye Devletinin kurulus yillarinin anahtar sözcükleridir. 1930’lu yillarda yukarida siralanan amaçlarla birçok kurulus millilestirilmis; basta demir çelik, bakir, tekstil, seker olmak üzere gida, cam ve seramik, kâgit, kimya sanayilerinde üretim yapan çok sayida kamu isletmesi kurulmustur. Devlet isletmeciligine karsi oldugunu hükümet programinda özellikle vurgulayan Demokrat Parti de bu uygulamayi üstelik daha çok kamu isletmesi kurarak sürdürmüstür.
Devletin kurdugu bu isletmeler araciligiyla özel girisime ucuz girdi saglanmis, üretimin pazara ulasabilmesi için yogun biçimde demiryolu yatirimlarina girisilmis, egitim ve saglik hizmetlerine erisim kolaylastirilmis, halka ucuz yasam seçenekleri sunularak hem egitimli isgücü yetistirilmis, hem de sermaye üzerindeki ücret baskisi hafifletilmistir. Bunun yanisira mesruiyetlerini dinsel temellerden alan ve merkezi iktidarlara direnebilme gücü ya da olasiligi bulunan yerel egemenlik odaklarina karsi mücadele verilmistir.
Uygulamalar, genis toplum kesimlerine, ekonominin canlanmasi, refah düzeyinin yükselmesi, ücretsiz kamu hizmeti verilmesi ve aydinlanma olarak yansimis, bu nedenle de benimsenmistir.
Bugün artik, kapitalizm ile tam bagimsizlik kavramlarinin hiçbir zaman uyusmayacagi; emperyalizmin nesnesi olan ülkelerin sanayilesme beklentisinin bir düsten ibaret oldugu; her seyin parayla satildigi bir sistemde ücretsiz kamu hizmeti sunulmayacagi net bir biçimde ortaya çikmistir. Dinsel inançlarin kullanilmasina ise artik iktidariyla muhalefetiyle bütün partiler gereksinme duydugu için aydinlanma da bir hayaldir.
Bugün gelinen asamada sermaye sinifi, birakin kamu isletmelerini, halkin ormanlarini, göllerini, derelerini, tarihi ve kültürel varliklarini bile Devletten istiyor ve ne yazik ki aliyor da!
Bu yazida, sermaye birikim sürecinde bir dönem önemli roller üslenen kamu isletmelerinin yagmalanarak yok edilmesi serüveni ana hatlariyla özetlenmektedir.
KIT’lerin özellestirilmesinden ne tutarda gelir elde edildi?
KIT’lerin satilmalari sonucunda elde edilen gelirin ve bunun nerelere kullanildiginin açiklanabilmesi için, üzgünüm ama asagidaki rakamlarin yazilmasi gerekiyor.
Özellestirme Idaresi Baskanligi (ÖIB) verilerine göre, 1986-2011 yillari arasinda 199 kurulus satilmis, 188’inde hiç kamu payi kalmamistir. Satislardan 43,1 milyar $ gelir elde edilmistir. Ancak bu tutarin 10,7 milyar $ vadeleri gelmedigi için henüz tahsil edilmemistir. Satilan isletmelerin dagittigi kar payi vb. kalemlerden ayrica 5,6 milyar $ gelir elde edilmis, 9,4 milyar $ borç alinmistir. Böylelikle ÖIB’na 25 yillik süre içinde 47,4 milyar $ tutarinda nakit girisi olmus, bunun 46,2 milyar $’i kullanilmistir.
AKP öncesindeki dönemde 8,0 milyar $; AKP döneminde ise 35,1 milyar $ tutarinda özellestirme yapilmistir. Diger kalemlerden elde edilen gelirler de eklendiginde AKP’nin iktidar oldugu 9 yillik süreçte 39 milyar $ kaynak kullandigi ortaya çikmaktadir. Bu tutar toplam özellestirme kaynaklarinin %82’sidir.
Özellestirmeden saglanan kaynaklarin 22,3 milyar $, iç ve dis borç ödemeleri için Hazine`ye aktarilmistir. 12,7 milyar $, özellestirme kapsamindaki kuruluslarin mali yapilarinin güçlendirilmesi, borçlarinin ödenmesi, is kaybi tazminatlari ile emeklilik primi ödemeleri ve reklam giderlerine harcanmistir. 11,0 milyar $ ise özellestirmenin diger süreçlerinde; bono ve tahvil gibi ödemelerde kullanilmistir.
Bu rakamlarin oranlarinin verilmesiyle tablo biraz daha net görülebilmektedir: elde edilen kaynaklarin %48’i borç ödemelerinde, %52’si ise özellestirilen kurumlarin mali yapilarinin düzeltilmesi ve özellestirmeye hazirlanmasinda kullanilmistir. ÖIB, kaynaklarin yarisindan çogunun yine özellestirilen kuruluslara aktarilmasini; “özellestirme olgusu var olsa da olmasa da devletin bir sekilde hazinesinden yapmak zorunda oldugu harcamalar” gibi bir gerekçe öne sürerek savunmaktadir.
Elde edilen gelirin yarisinin özellestirilen kuruluslara yeniden aktarildigi, kalaniyla da borç ödendigi böyle bir basariya ulasilabilmesi için IMF’den 2000 yilinda 760 milyon $, Dünya Bankasindan ise1986 yilinda 250 milyon $, 2005 yilinda da 465,4 milyon $ olmak üzere toplam 1,4 milyar $ kredi alinmistir. Krediler; özellestirme sürecinin önündeki riskleri ortadan kaldirmak, danismanlik hizmetleri için kaynak saglamak, özellestirme sonucunda issiz kalanlara beceri kurslari vb vererek oyalamak ve böylelikle karsi çikma reflekslerini zayiflatmak için harcanmistir.
Yukaridaki bir yigin rakamin bilanço özeti sudur: 25 yilda devlete ait 199 kurulus satilmis ve karsiliginda, 2011 yilindaki 4,5 aylik enerji ithalatini ödeyebilecek bir kaynak saglanmis, satis bedellerinin 1/4’ü ise henüz tahsil bile edilememistir.
Böylesine bir tablonun sorumlulugu, AKP’nin çok sevdigi performans deyimleriyle söyleyelim; %82 oraniyla AKP iktidarlarinindir.
Özellestirme düsüncesi ne zaman basladi?
Devlet isletmelerinin kuruluslarina iliskin yasal düzenlemelere bakildiginda, daha kurulduklari tarihlerde özel girisime devredilmesinin kosullarinin olusturuldugu görülür. Çogu, anonim sirket statüsünde kurulmustur ve pay senetleri hamiline yazilidir. Bunun anlami, yerli ya da yabanci sirketlere satilmasi arasinda hiçbir fark görülmemesi demektir. Bu amaç, 1938 yilinda yürürlüge giren ve bütün Kamu isletmelerini tek bir yasal çerçeve içinde birlestiren 3670 sayili Yasada daha belirgindir.
1970’li yillarin ikinci yarisina degin, KIT’lerin bu islevlerine olan gereksinmenin sürdügü anlasilmaktadir.
1975 yilinin ikinci yarisindan baslamak üzere, KIT’lerin Ülke kaynaklarini savurganca kullandiklari, gerekenin üzerinde isçi çalistirdiklari, zarar ettikleri, kalkinmanin önünde engel olusturduklari gibi konular, neredeyse ana gündem malzemesi yapilmis ve toplum özellestirmelere hazirlanmistir. Ayrica bu kuruluslara yeni yatirimlar yapilmamis, teknolojileri eskimis, üretim ya da verilen hizmetler aksatilmis, böylelikle satilmalarinin gerekliligi konusunda halk “ikna olmaya” baslamistir.
Türkiye’deki özellestirmeye milat olarak 1984 yili alinir. Oysa AP, MSP ve MHP’nin koalisyon ortagi oldugu ve Milliyetçi Cephe (MC) olarak adlandirilan hükümetin kabul ettigi 1976 yili Bütçe Yasasinda; anonim sirket statüsündeki KIT’lerin %49’a kadar paylarinin satilmasi, anonim sirket olmayanlarin ise bu statüye geçirilmeleri için hükümet yetkili kilinmisti. Üstelik bu Yasa ile alicilara %8 kâr garantisi de veriliyordu.
1976 Yili Bütçe Yasasinin bu düzenlemesi, Anayasa Mahkemesince iptal edildi ve hiç uygulamasi olmadi. Ama sürekliligin görülebilmesi açisindan bu Yasadan da söz edilmesi önemlidir.
Söylemler farkli eylem ayni
Emperyalizmin çikarlari söz konusu oldugunda bütün partilerin özellestirme konusunda birlestigi görülmektedir. Her ne kadar özellestirme gelirlerinden en çok AKP yararlanmissa da AKP Iktidari, aralarinda SHP, CHP, DSP’nin de oldugu koalisyon dönemlerinde hazirlanmis hukuksal altyapi ile yargi kararlarina aykiri davranma gelenegini kullanmistir.
Özellestirme konusundaki ilk Anayasal düzenleme DSP’nin iktidar oldugu 1999 yilinda yürürlüge giren 4046 sayili Yasa ile yapilmistir. Üstelik Anayasanin 155. maddesi degistirilerek Danistay’in yetkileri kisitlanmis; imtiyaz sartlasma ve sözlesmelerini “inceleme” yetkisi, “görüs bildirme” ye indirgenmistir.
Yargi kararlarina karsi hukukun dolanilmasi konusunda da hükümetler arasinda ayrilik olmadigi görülmektedir. 1992 yilinda DYP, SHP koalisyonu; “Bakanlar Kurulu Prensip Karari” adini verdikleri, hukuk sisteminde olmayan ve o güne degin hiç görülmemis bir Karar almislar ve Danistay’in iptal kararlarina uyulmayacagini ilan etmislerdir. Gerekçeleri “mahkeme kararlarinin ileriye ve geriye dönük islem tesisine hukuken olanak olmadigi”dir. Daha sonraki bütün hükümetler karsilastiklari olaylarda, bu Bakanlar Kurulu Kararinin geregini yerine getirmislerdir.
SHP’nin de Iktidara ortak oldugu 1994 yilinda kabul edilen bir yetki yasasina dayanilarak 4 KHK çikarilmistir. Yetki Yasasinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine, bir Basbakanlik Genelgesi yayimlanarak Türk Hukuk sisteminde olmayan bir yorum getirilmis ve Anayasa Mahkemesi karari çarpitilarak uygulanmistir.
DSP, DYP ve ANAP’in Koalisyon ortagi oldugu 1999 yilinda ise Bakanlar Kurulu Kararina bile gerek duyulmamis, Özellestirme Yüksek Kurulu karari gerekçe gösterilerek Danistay Kararlarina uyulmamistir.
1970’li yillarda Demirel’in su sözleri basina yansimisti: “Danistay kararlarini uygularsam hukuka aykiri davranmis olurum.” O yillardan bu yana çok iktidar degisti ama yargiya bakisin pek degismedigi anlasiliyor. En yogun ve organize biçimini AKP iktidarinda yasadigimiz ise bir gerçek.
Özellestirmelerin yandaslara çikar saglanmasi için kullanilmasi, Özellestirme uygulamalari, yandaslara çikar saglanmasi ya da savrukluk ve beceriksizlik örnekleriyle doludur.
Bir isletmenin ihaleye çikilmasindan önce tahmini bedelinin belirlenmesi ve bunun kamuoyundan gizlenmesi gerekmektedir. Ihalelerde, gerçek degere ulasilabilmesi için bu bir zorunluluktur. Cumhurbaskanligi DDK’nun 2005 yilinda yazdigi Özellestirme Denetimi Raporunda, tahmin edilen bedellerin ne denli ilkesiz belirlendigini gösteren çok sayida örnek verilmistir. Aralarinda çarpma islemi yapilmasi gerekirken bölme yapildigina iliskin örnekler bile bulunmaktadir.
Yapilan yanlislar elbette ihaleleri yanlis yönlendirmistir. Sözgelisi DDK Raporuna göre, Gemlik Gübre Fabrikasi için 2000 yilinda 140-170 milyon $ araliginda fiyat belirlenmis, 96 milyon $ fiyat veren bir istekliye tahmin edilen bedelin altinda oldugu için satilmamis, 2003 yilinda bu kez 64-84 milyon $ araliginda deger belirlenmis 83 milyon $ satilmis ve 13 milyon $ zarar edilmistir. Ayni isletme için belirlenen fiyatlar arasinda neden iki kata yaklasan fark oldugu ise hiç sorgulanmamistir.
Çok daha vahim örnekler basinda yer almistir. Söz gelisi, Kütahya Seker Fabrikasini alan Vahit Kiler’e 113 dönüm, Bursagaz’i alan Çalik Grubuna ise 8 dönüm arazinin yanlislikla devredildigi ortaya çikmistir.
Bunlar, yalnizca denetime takilan ya da rastlantiyla ortaya çikarilabilen yolsuzluk ya da savrukluklardir.
Son söz olarak sunlari söylemeliyim: Geçmis, geçmiste kalmistir! 1920’li yillarin bagimsizlik ve aydinlanma heyecanini yasamak isteyenler, derhal bir zaman makinesi edinmeli ve o yillardaki dünya kapitalist sisteminin kosullarini bugüne tasimalidir. Ya da gerçekçi olup güçlerini sosyalizm için birlestirmelidir.