Bugün, 17 Ekim 2025 Cuma

YINE MI ?HAYATA DÖNÜS??

YINE MI ?HAYATA DÖNÜS??

Birkaç gazete ile internet sitesi disinda gündemde yer bulmayan can alici bir süreç yasaniyor su günlerde ülkede.

Herkes türküsünü elbet kendi sesiyle söyler
Insanin dili boynuna kement olur mu? (…)
Kimsenin kalmadigi darmadagin köylerde
`Önce Vatan` yazisi bir hüzün degil midir?”
Sükrü Erbas


“Erkek, 35 yasinda; ölümden 15 gün önce açlik grevi nedeni ile hastaneye kaldirildigi, ilk gün tedaviyi kabul etmedigi, zaman zaman zorla tedavi setine baglandigi ve açlik grevinin 63. günü öldügünün belirlendigi…”  diye not düsmüsler bedeni çocuk gibi olmus bir fotografin altina. Ve devam etmisler; “Muayenede 175 cm boyunda, tahminen 40–45 kg agirliginda, 35–40 yaslarinda, ölü morluklarinin sirtta ve mutad yerlerde az olarak olustugunun görüldügü…”

Okurken bile zorlaniyor insan. Yemek yemeyi reddederek kirk kiloya düsmüs bir baba, ölecegini bile bile tedavi olmayi kabul etmeyen bir inanç… Bir filmden alinti degil bu okudugunuz. Bundan yillar önce baska bir ülkede de yasanmadi. Ne zamansal ne de mekânsal bir kaçisi yok bu hikâyenin: “Anlatilan senin de hikâyen.”

Birkaç gazete ile internet sitesi disinda gündemde yer bulmayan can alici bir süreç yasaniyor su günlerde ülkede. 12 Eylül itibariyle, yedi cezaevinde baslatilan süresiz-dönüsümsüz açlik grevleri bugün yirmi dört cezaevi ile 31.gününde. Erkek, kadin yüzlerce politik tutsak, iki temel talep ile parça parça eriyor gözlerimizin önünde. “Taleplerimiz gerçeklesmezse eriyene, ölene dek açlik grevinde israr edecegiz” diyorlar. Bir insani yasamda tutabilmekten daha degerli bir sey var midir? On binlerce insanin öldügü ve ölmeye de devam ettigi, milyonlarcasinin yerinden edilip sürgün yasadigi bu savasin durmasi için yeni bir esikteyiz simdi.

Tutsaklarin istemlerinden ilki: Ülke Basbakan’inin her firsatta temsilcilerini gönderdigi, müzakere ettigi ve “çözümü getirecekse yeniden bir araya gelirim” dedigi PKK lideri Abdullah Öcalan’in özgür hareket etme kosullarinin saglanmasi. Ikincisi ise: Anadilde egitim ve Kürtçe üzerindeki baskilarin kaldirilmasi.

Hükümetin her firsatta ve platformda TRT-6’yi örnek gösterip, okullarda ‘seçmeli Kürtçe’ derse geçildigini dile getirdigini biliyoruz. Basbakan Erdogan’in 2010 Almanya seyahatinde: “Asimilasyon bir insanlik suçudur.” söylemi de hala hatirimizda. Tüm bu argümanlar ortadayken, halklarin ana dilini konusabilmesi için bedenini ölüme yatirmasi, tarihe 21. Yüzyil’in felaketlerinden biri olarak geçecektir. Hâlihazirda da ülke halklarinin doksan yildir tanigi ve magduru oldugu bir politika olarak “disarida demokrat, içeride otokrat” olma hali, ayni oranda yürütücüsünün tahtini da çürütmektedir. Öyleyse bu utanç, katmerlesmeden bitirilebilir.

Büyük Iskender ile Aristoteles arasinda geçtigi hikâye edilir: Iskender, fethettigi topraklarda hâkimiyet saglamak için kendisine baskaldiranlarla nasil basa çikacagini sorar Aristoteles’e. “Eger sana baskaldiranlari öldürürsen, kalanlar sana hinçlanir ve otoriteni tanimazlar. Eger onlari sürgüne yollarsan; gittikleri yerde birlik olup seni devirmeye gelirler. Eger onlari hapsedersen, mahkûm edildikleri yerlerde isyan çikarirlar.” der Aristoteles. Iskender kara kara düsünür ve sorar: “Öyleyse nedir bu hâkimiyeti saglamanin yolu?” Filozof cevaplar: “Aralarina nifak tohumlari ek. Birbirlerine düsman olsunlar. Kaosa düstüklerinde ise hakem olarak ortaya çik; bu kaosu ancak senin iktidarinin dindirebilecegini anlat. Ancak o zaman sana boyun egerler.” Ülke tarihinde iktidarlar karsisinda direnenler, ölümü de, sürgünü de, mahkûmiyeti de yasamistir; yasamaktadir. Ne var ki artik bu savasin durmasi, kaosun dinmesi için muktedir olanin iktidarlar olmadigi da açik hale gelmistir. Barisin imkânini ancak, kendi acisiyla bilinçlenen halklar saglayacaktir. Açlik grevindeki tutsaklar, pratikte zarari kendilerine çevirerek direniyor gibi görünseler de, oradaki varliklariyla her çagin ve cografyanin insanini dehsete düsürmekte; barisi saglayamadigimiz her an, kendi utancimizda bogulmamiza sebep olmaktadirlar. Onlar, eriyen bedenlerinin bu dünyada kapladigi yeri küçültseler de, barisin umudunu büyütüyorlar. Geçmiste direnenlerin ve gelecekte baris gelmis topraklarda yasayacak mutlu çocuklarin bedenine bürünüyorlar; bu yüzden kocamanlar!

Demek ki, 1999 yilindan bu yana Imrali’da dönem dönem gerçeklestirilen ve pozitif etkileri olan görüsmelerin yeniden baslamasi için yüzlerce askerin ve onlarca tutsagin ölmesi beklenmemeli. Darbelerle hesaplastigini, geçmisle yüzlestigini, katliamlarin aydinlatilmasi için mecliste komisyonlar kurdugunu iddia eden bir hükümet, tutsaklarin taleplerini tanimak durumundadir çünkü her gün farkli bir kent zindanindan çikan cenaze dogdugu topraklara dogru seyahat ederken baris umudu dagitilamaz. Cezaevlerindeki evlatlarinin, arkadaslarinin görülmeyen- isitilmeyen iki talep için açliktan bir bir düstügünü gören bir halk ile uzlasilacak hiçbir ilke bulunamaz. Öyleyse, yasami, ugrunda ölecek kadar seven bu insanlarin yaslarini tutmak zorunda kalmayalim; yine bir “Hayata Dönüs” olmasin!

Fotograf: Radikal.com.tr



  • Cuma 19.6 ° / 15.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 19.4 ° / 16.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazar 16.2 ° / 13.9 ° Orta kuvvetli yağmurlu